Ordu’ya ‘Eşcinsel Açılıma’ kim ‘dur/darbe’ diyecek

Sizler Facebook gibi “sosyal geyik” muhabbetinde ya da “Fatmagülün suçu” veya ‘Kurtlar Vadisi’nde neler olacağı gibi kandırıldığınız meselelerle uğraşmakta olduğunuzdan, ama tabii ki de ülkemizde Yazar-Münevver/Bilgilendiren pek bulunmadığından, dünyada neler olduğu, dolayısıyla ülkemizde neler olduğu/olacağı yine gözünüzden kaçmıştır. Haliyle de, biz, “Seni sigaya çeken Molla Kasım bulunur” rolümüzü üstlenip, balık bilmezse Hâlık bilir amacımızla yine yazıyoruz…

Yazı konumuz, ABD ordusunda “eşcinselliğin serbest bırakılması”, haliyle de bunun bizim “askerimize darbe olarak” geleceği oluyor. Konuya girmeden önce de, “eşcinsellik” neye deniliyor (?), bakıyoruz: TDK, Güncel Türkçe Sözlük'te eşcinsellik için, kendi (aynı) cinsinden olan kişilere eğilimi (birbirleriyle cinsel ilişkiye girmelerini) gösteren kişi/erkek/homoseksüel deniliyor. Bu tanımlamanın “halktaki açılımı”, “İ.ne” oluyor. TDK Güncel Türkçe Sözlük’e “İb..” yazdığınızda ise, karşınıza çıkan,  Edilgin eş cinsel erkek, homoseksüel” tanımlaması görülüyor ki, bu da zaten, eşcinselliğin isminin “İ.ne olması oluyor. Böyle bir kişi, halkın değer ölçüsünde, “değerli görülmediği” ya da böyle bir kişiyi “değersizlikten kurtarmak” için -tüm eşcinselleri de niteleyen-, “Gay” deniliyor. Adı her en olursa da olsun, hepİsi aynı, “Lût Kavmi kimliği” oluyor...

Lût Kavmi kimliği”, çok değil, 1960’lara kadar birçok Batı ülkesinde, “hapis cezası öngörülen” bir suç olarak kabul ediliyordu. Yakın dönemlere kadar dünyada bile ‘kabûl görmeyen’ bu “yanlış kimlik”, Küreselleşme’nin (Küresel Tek Devlet kurma, Babil Sendromu çözümü misyonu) alt yapısının oluşturulduğu 1980’li yıllarla, sinema ve edebiyat üzerinden görünürleş(tiri)iyor. Küreselleşme’nin, 1990 civarı  alenileştirilmesine paralel olarak da, “rahatsız edici” bir tırmanışa geçi(rtili)yor. Eşcinselliğin ülkemizde ve dünyadaki ‘taşkınlığı’nın kronolojik görünümünü eksiği bir tarafa- kabaca verirsek de, şunları görebiliyoruz…

Eşcinsel taşkınlığın ‘rahatsız edici’ tırman(dırıl)ışı…

1989 yılında, Eser Zorlu’nun yönetmenliğini yaptığı, Kadir İnanır'ın canlandırdığı ceza avukatı bir babayla “homoseksüel oğlunun” ilişkileri üzerine kurulu, “Acılar paylaşılmaz” filmi ile eşcinsellik ülkemizde medya gündemine giriyor, “sorunun topluma bulaştırılması” da oluyordu…

1990’ların başında ülkemizde, “eşcinseller sahaya indiriliyor”, Ankara ve İstanbul’da lezbiyen ve eşcinsel gruplar oluşuyordu!

1991'de, İngiliz asabiyeci Prof. Simon LeVay, eşcinsel erkeklerin beyin yapılarının diğerlerinden farklı olduğunu gösteren araştırmasının sonuçlarını yayınlıyordu.

1993'te, ülkemizde, Atıf Yılmaz'ın yönettiği "Gece, Melek ve Bizim Çocuklar" filminde, Mehmet Teoman'ın oynadığı orta yaşlı işadamı eşcinsel Mehmet rolü ve Uzay Hepari’nin canlandırdığı, kulamparası Hakan rolü ile hedef alan genişletiliyordu. Yine bu yıl içinde, ülkemizde ilk kez, eşcinsellik için ‘Türkiye’de Onur Haftası kutlansın’ deniliyordu. Amerika’da ise, Amerikan Ulusal Kanser Enstitüsü Biyokimya Laboratuarı şefi Dr. Dean Hammer, erkeklerin X-kormozonunda "gay geni" bulduğunu (!) açıklıyordu. Böylelikle de “mikrobun” hastalık olduğu beyinlere sokuluyordu.

1994’de, Amerikan Psikoloji Derneği, eşcinselliğin “akıl kusuru olmadığı” gibi, “ahlâksızlık da olmadığına”, yani “dinsel alanın dışına” çıkarmasına yol açan bildirisini yayınlıyor, böylelikle, din; bu bağlamda Batıda, eşcinselliği asıl karşı çıkan Katolik Hıristiyanlık mezhebi, Doğu’da da, İslam dini devreden çıkartılıyordu

1996’da, yönetmenliğini Mustafa Altıoklar’ın yaptığı, Burak Sergen'in oynadığı IV.Murat'a "eşcinsel/oğlancı benzetmesi", "İstanbul Kanatlarımın Altında" filmiyle gözümüze, gönlümüze de sokuluyordu...

1997 yılına gelindiğinde, Ağır Roman" ve "Hamam" örnekleriyle günümüz Türk sinemasında “eşcinsel tema”ların yaygınlaştığını görüyoruz. Mustafa Altıoklar’ın “Ağır Roman” filmi kamuoyunda, “Oğlunuzu eşcinsel olmaktan nasıl kurtarırsınız?" diye sorular açılımı sunuyor; “17 yaşındaki oğlunuz eşcinsel olduğunu söylediğinde ne yaparsınız?” diye soruluyordu. Ferzan Özpetek’in, “Hamam filminde ise, ilk kez iki erkeğin “dudak dudağa” öpüşmesi de dahil, eşcinselik, “saldırı” şeklinde veriliyordu...

2000 yılı, yine Ferzan Özpetek, bu defa “Cahil Periler” ile gösterime giriyor, filminde, yine eşcinsel bir ilişkiye değiniyordu…

2001 yılında, “İ.nelik” ülkemize, “Vakıf” adı altında taşınıyor; Amerikalı Al-Fatiha ve onun başkanı Faisal Alam, Hürriyet Gazetesi’nde yapılan bir röportaj ile “insanımıza” vuruyordu! Alam’ın amacı; “Müslümanların eşcinsel olması gerektiği” oluyor; hem Allah'a, Kuran'a inanan, hem de gay olan (kimliksiz) insanlar oluşturmak istiyordu (1). Bu “sözde Vakıf” aynı anda “hem gay (i.ne), hem de müslüman olunamayacağı” için de, “İslam ve Kuran”ın eşcinsellik hakkında söylediğini tahrif ediyor; Faisal Alam denilen “pislik”, “Kuran özel olarak eşcinsellikten bahsetmiyor. O sure evli erkeklerin şehvet düşkünlüğüne değiniyor...” diyordu  (2). Aynı yıl Avrupa Parlamentosu, eşcinsel evliliklerin medeni haklarını “teslim” ediyordu…

2002 yılında Show TV'deki 'İtiraf Ediyorum' adlı programda Reha Muhtar'ın, 'Türk çocuklarının eşcinselliğe özenmesinin nedeninin Zeki Müren olup olmadığı' sorusuna, Özdemir Erdoğan; -Evet, 'Zeki Müren ve Tarkan, eşcinselliğin yaygınlaşmasına neden oldu diyordu. Radikal Gazetesi’nden Türker Alkan ise, “Pek çok Batı toplumunda eşcinsellik artık normal…karşılanıyor…Dedelerimiz Hititler de eşcinsel evliliğe yasal bir statü tanımıştır…” diyordu (3). Bizim dedemiz Hititler değil, onun gibi düşünlerin dedeleri eşcinselliği “tehlike” görmüyor/du.

2003’te, BM Genel Kurulu'nda, İnsan Hakları Komisyonu, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 2. maddesine "eşcinseller"in de eklenmesine ilişkin önergesini sunuyor; eşcinsellik, "Nefret Yasaları" koruması altına alınıyordu. Bazı Batlı ülkelerde, eşcinsel evlilikleri kınayan, karşı çıkan yazılı veya sözlü beyanat artık “suç” sayılıyordu. Yılın son aylarında yazar Cezmi Ersöz ise, 'Edebiyatımız ‘gay lobisi’nin elinde' diyordu…

2004 yılında da ‘Gay lobisi’ tartışması devam ediyor, Cem ÖzerGay oynamak, mafya tetikçisi ve katili oynamaktan iyidir diyordu (4). Yüzde otuzu küfür dolu Cem Yılmaz filmi “eşcinselli GORA”nın gösterim hakkının devri sözleşmesi sırasında Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener; “Film o kadar dinlendirici, o kadar rahatlatıcı…ki…” diyordu. Kara Harp Okulu’nda düzenlenen bir sempozyumda ise, ABD’li bir gavur, Silahlı Kuvvetlerin eşcinselliği kabul etmesini öngörüyordu (5). ABD’de  ise, “ilk eşcinsel evlilik” Massachussetts eyaletinde dünya evine giriyordu (6).

2005 yılında ülkemizde, Meclis Adalet Alt Komisyonu, TCK Tasarısı’nda “Ayrımcılık” suçunu düzenleyen 170. maddeye “cinsel yönelim” ibaresi ekliyor, böylece, eşcinsellere hukuki mücadele yolunun açılmasında önemli bir adım atılıyordu. Aktör Oktay Kaynarca ise, kendisini sürekli mafya rollerini üstlendiği için eleştirenlere; ‘Tutup da eşcinsel filmleri mi yapalım?...eşcinselleri konu alan, bunalım yönetmenleri ürünü olan filmler çocuklarımızın sağlığını olumlu yönde mi etkileyecek?” diyordu (7). Türkiye’nin “ilk eşcinsel derneği” olan Kaos GL kuruluyor, diğer taraftan, eşcinselleri Ordu’suna  kabul etmeyen ülkeler arasında (hâlâ da) Türkiye de bulunuyor/du.

2006 yılına geldiğimizde, 2000 yılında “Gay turist” denilenleri Kuşadası'na “sokmayan” Türkiye, bu defa/yazın, “ilk kez gay ve lezbiyen kampı” kuruyordu!

2007 yılında eşcinsel “yayılımda” yine bir “ilk” yaşanıyor, İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde “ilk eşcinsel öğrenci kulübü, Gökkuşağı LGBT kurularak; “eşcinsellik korkusunu kırmak” amaçlanıyordu. Kulüp kurulumu için Alev Alatlı, “…aleni eşcinselliğin böylesine tescili...İnsan fıtratına yapılan haksızlık.” diyordu (8). Böyle olunca da, eşcinselleri “eleştirenleri” kınamak için verilen "Hormonlu Domates Homofobi Ödülleri"nden biri Alev Alatlı’ya veriliyordu! Bir başka “saldırı” ise, Avrupa Parlamentosu’ndan Daniel Cohn-Bendit’ın, Türkiye ziyareti sırasındaki; İstanbul’un 20 yıl sonra eşcinsel bir belediye başkanı tarafından yönetilmesi isteğini açıklaması ile (9), kendisi de eşcinsel olan Murathan Mungan’ın (10), MECLİS çatısı altında Bendit ile karşılaşmalarında, “Ben adayım” şeklindeki ‘paslaşmaları’ ile, konuşmalarına Ufuk Uras’ın, “Sol destekler”, DTP’li Sırrı Sakık’ın, “ölümüne destekleriz“ sözleri ile katkı koymaları oluyordu… 

 2008 yılı eşcinsellik perdesi, eski komünist eşcinsel Cemil İpekçi ile açılıyor; AK Parti hükümetinin Cumhuriyet tarihinin en iyisi olduğunu savunan ve "Kadın olsaydım türban takardım” diyen ‘pembe donlu’ da izlediğimiz Cemil İpekçi üzerinden bilgisiz Müslümanların ‘pasifize edilmesi’, “eşcinsellere verilecek haklara” itiraz edilmesinin önlenmesi amaçlanıyordu. Adana Kozan’da, başörtülü olduğu için birincilik ödülü verilmeden kürsüden indirilen öğrenci için kılını kıpırdatmayan AKP Milletvekili Zafer Üskül, Kaos GL’nin toplantısına katılan ilk milletvekili oluyor, Danimarka’da ise, eşcinsellerin “kendi mezarlıkları” doğuyordu!..

2009 yılında eşcinsel liderler sahneye çıkıyor, İzlanda’da Sosyal Demokrat Parti'nin eşcinsel lideri Johanna Sirdardottir iktidara geliyordu! Ülkemiz gündemi ise, Trabzon’lu “eşcinsel hakem”in, eşcinsel olduğunu açıklaması oluyor, medya üzerinden kamuoyuna taşınan H.İ.D., hakemlikteki “eşcinsel yasağı”nın delinmesine malzeme oluyordu. H.İ.D ile yaptığı röportajla “Gazeteciler Cemiyeti ‘röportaj/2010 ödülü’ alan Ayşe Arman, “O hakem ne aldı?” sorusuna; “Ben ödülü aldım, H…. İ…… babayı aldı!” diyordu (11). İslami hassasiyeti “az diye” bilinen insanlar eşcinselliğe karşı “düzgün duruş” sergilerken, İslamcı diye bilinen Emine Şenlikoğlu (giller) ise, sanki “üzer(ler)ine vazifeymiş” gibi eşcinselleri “kurtarma” misyonu üstlenmiş bulunuyordu. Avrupa’nın “gay” olduğunu açıklayan “ilk belediye/Paris başkanı” olarak nam yapan Bertnard Belanoe ve Berlin’in Belediye Başkanı eşcinsel Klaus Wowereit, peşpeşe İstanbul’a geliyor, dünya şehirleri artık birer birer “pembeleşiyor”, İstanbul’un da “pembeleşmesi” yakın gibi görünüyor.

2010’da, Ferzan Özpetek’in ‘Serseri Mayınlar’ filminde “iki oğul eşcinsel” ile, eşcinsellik adete özgürleşiyordu! Film için, yönetmenin gay kimliğinden kaynaklanıyor deniliyordu (12). Akşam Gazetesinden Oray Eğin ise, aile kurumunu “kurutacak” bu film için, “Ailecek izlenebilecek bir eşcinsel filmi” diyordu (13). “Al git sen ‘ailenle’ izle” diyeceğimiz bu filmin mesajı, “Yanlış da olsa mutlu olduğun, doğru bildiğin gibi yaşa!” diyor fakat/aslında, “eşcinsellik yanlış ama olsun, bu yanlışı yaşa” oluyor. Aynı yıl, eşcinsel Din öğretmeni Z.Hoca haberi arz-ı endam ediyordu (14). Bu tip eşcinsel örnekler, kendilerine de, ailelerine de utanç yaşatıyor…

‘Babanı/Ananı’ utandırmayacaksın...

Medyanın “malzemesi” olan eşcinsel tiplere baktığımızda, kendilerinin ve ailelerinin “ıstırap çektiklerini” görmek mümkün olabiliyor. Eşcinsel din öğretmeni Z.Hoca, “Annenize tayin meselesini nasıl açıkladınız ve ailenizle aranız nasıl?” sorusuna; N’apayım, açıldım…çok üzüldüğünü anladım. Bana da bir mahçubiyet çöktü. Yüzüne bakacak halim yokAğabeylerim benimle küstüAblalarım konuyu biliyor ama yüz göz olmuyor.” cevabını veriyordu. Eşcinsel hakem H.İ.D.’ın, “…herkesin cinsel kimliğimi öğrendiği akşam, en büyük korkum, ailemin beni reddetmesiydi…Annem en çok buna ağladı, "Olur mu? Sen bizim evladımızsın."…dedi…İmam olan abim de destek çıktı, ondan biraz çekiniyordum….Ben eski (-alenileşmeden önceki) halimden gayet memnundum…huzurluydum, ta ki bu olaylar patlak verene kadar...Fatih Altaylı, baş harflerimi yazdı. Ve benim için korkunç günler başladı...” şeklindeki cevabı da  (15), bu ikilinin “çektiği/çektirdiği ıstırabı” kavramamıza yetiyor. Bir diğer eşcinsel Ferzan Özpetek’in, 'Cahil Periler' filmi vizyona girdiğinde halkla ilişkilercisinin, Ferzan Özpetek'le röportaj yapacak gazetecileri, 'Aman fazla eşcinsellik mevzuuna girmeyelim, babası bilmiyor' diye uyarması, ayrıca, Özpetek’in; “Serseri Mayınlar” filmini, 4 yıl önce ölen babasına atadığını, eşcinsel olduğunu babasına söyleyemediğini belirtmesi de, “yanlış tercihler” sonucu doğan “kaçınılmaz utanmayı ve utandırmayı” ortaya koyuyor.

Oysa, Ferzan Özpetek’in de, “atasını utandıracak işiyapmaması gerektiğini bilmesi gerekiyor. Alenileşen diğer iki model tip, “hangi itici güçle” kendilerini neden, ne için afişe ettiklerini “kalpleri bilir” de, sorun şu ki, çektikleri/çektirdikleri ıstırapların dışında, “eşcinselliğin yayılmasına” katkı koydukları için, “sorumlulukları” bulunuyor. Keşke “gizli” kalsalar, “bulaşıcı” olmasalardı diyorum. Umarım ve diliyorum, “yanlış tercih”lerinden bir an evvel sözkonusu “sahte kimliği” terk edip basının önüne çıkarıp, “hata ettiklerini” açıklarlar. Çünkü, belki ancak bu durum, kendilerini afişe etmeleriyle “yerlerine yerleştirdikleri”nin vebalini de “kaldırmış” olur. Fakat sorun şu ki, bugün kendilerine “iltifat eden basın” o gün yanlarında olmayacak, “karşılarında” olacaktır; “yanlış yaptıklarını, yapıldığını” söylemek bizim “sorumluluğumuz” oluyor… 

Ordu’ya ‘Eşcinsel Açılımı’na kim ‘dur’ diyecek..

2010 yılında Amerika’da, “Ordu’da Eşcinsel Açılımı” yapılıyor, eşcinsellerin, cinsel tercihlerini “gizli tutma” şartıyla ABD ordusunda kalmasına izin veren 1993 yılında uygulanmaya başlanan “yarı izinli/politika”, California yargıcı Virginia Philips'in, ifade özgürlüğü gibi anayasal haklara aykırı olduğuna karar vermesi üzerine askıya alınıyordu. Bu durum, eşcinsellerin zaferi değil, eşcinselliğin “yaygınlaştırılması projesi sahipleri”, yani, “Küresel Tek Yapı (Babil Sendromu çözümü)” misyonu üstlenmiş “Köktendinci Anglosakson-Judea ortaklığı”nın, toplumları önce dinden uzaklaştırıp, Lego/kişisel din sahibi yaptıktan sonra, dinden uzaklaşacak “insanların/insanlığın” kucağına, “amaçladıkları dini koyma” misyonunun zaferi oluyor. Eşcinsellik de, “Küresel Tek Yapı” kurmak için kullanılıyor, yoksa kimse eşcinsellere hak vermiyor. Ülke Ordularına “eşcinsellik mikrobu bulaştırılması”, kurulacak “Küresel (tek) ordu” için, “milli orduların yumuşatılması (yok edilmesi)” oluyor..

California yargıcı Virginia Philips'in kararı ardından, “ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, eşcinsellere destek olunmasını istemesi ve eşcinsel oldukları için psikolojik ve fiziksel şiddete maruz kalan gençlerin intiharlarından üzüntü duyduğunu belirtmesi ile (16), Pentagon’un “kararı temyiz ettik” zırvaları kandırmaca oluyor,  ABD Senatosu, eşcinsel askerlerin orduda yer almasını engelleyen (-1993’te yürürlüğe giren) “Don’t ask, don’t tell” yasasını -31 ret oyuna karşılık 65 oyla kabul edip- geçersiz kılıyordu (17). ABD’li Cumhuriyetçiler, Tanrı'ya yakın olmayı kendi tekellerinde görüp, Demokratları, o değerleri tahrip etmekle suçlasalar da, karar her iki taraftan oylarla alınıyordu. İsrail ordusu zaten, aleni “gay yurttaşlarını" askerliğe "kabul" kabul ediyor/du...

Amerikan ordusundaki bu “yeni modelin”, onunla/NATO’yla ilişkili her orduya “bulaşacağı” bilinebiliyor. Ordumuzda hâlen de süren “eşcinsellere askerlik yasağının” kaldırılacağı da, kaçınılmaz gibi görünüyor. Tehlike sadece ABD’de alınan karar da değil, bu “tehlike”, AB üzerinden geliyor. ABD’de karar çıkmadan hemen önce Milliyet Gazetesi yazanı -eşcinsel destekçiler kampından- Meyveş Evin; Türkiye’de cinsel tercihleri yüzünden aşağılanan insanların hakları ne olacak (?) diye soruyor, ‘gelecek olanı’ köşe yazısına taşıyor; “Der Spiegel…Alman dergisinin, ‘General için pornolar’ başlıklı haberinde Türkiye’deki eşcinsellerin askere fotoğraflı, videolu belge sunması istendiği yazıyordu…AB Komisyonu’nun raporunda da ‘TSK’nın eşcinselliği bir hastalık olarak gördüğü’ ifadesine yer verdi…Habere…dair dikkat çekenler şöyle:-Spiegel’deki haber, sadece TSK’yı eleştirmiyor. ‘21. Yüzyıla, AB’ye üye olmaya çalışan bir ülkeye yakışmayan bir hikaye... Erdoğan’ın muhafazakar iktidarını, eşcinseller konusundaki tavrının ne olduğunu bir kez sorgulatan bir öykü...’ deniyor. –TSK(nın)…-Eşcinsellerden belge istendiği, yıllardır konuşulur…devletin eşcinsellikle ilgili ciddi sorunları olduğunu hiçbirimiz inkar edemeyiz…açıklamalara nereden bakarsanız bakın, ‘eşcinsellik açılımın ordu’da/gelecek olduğunu gösteriyor.” diye yazıyordu  (18). Bendeniz ise, bugünlerde yazılan “gelecek olanı”, 2004 yılında yazıyordum…

 29 Nisan 2004’de yazdığım, “Demokrasi Memokrasi” başlıklı yazımda, “Pek çok unvanı yanında, AB üyeleriyle ilişkilerin geliştirilmesi için Dışişleri Bakanlığı tarafından görevlendirilen gönüllü bir Büyükelçi unvanı olduğunu da öğrendiğimiz TESEV İcra Kurulu Başkanı Can Paker’in, kendisine sorulan bir soru ve verdiği cevaptı: “´Ne olacak bu AKP'nin hali?...´Eşcinsellerin de haklarını savunup savunmayacaklarına bakacağız´ dedi...Demokrasinin büyük sınavı.” idi, aldığımız (bu) not…hava bozacak dedik, bekledik, kusuntusu Boğaziçi Üniversitesi’nden geldi. 19-20 Nisan tarihlerinde, “Queer (Eşcinsellik), Türkiye ve Kimlik” adlı bir sempozyum düzenlendiği, sempozyum sorumlusu Doç.Dr.Işol Baş’ın, Queer için, ´alternatif bir kimlik´ anlamı taşıyor dediğini öğrendik. ´Alternatif kimlik´, yani ´Lût Kavmi Kimliği´ deyiverelim de herkes anlasın. Neler oluyor derken… konu karşımıza, Kara Harp Okulunda yapılan bir konuşmada yine çıktı. Elin bir gavuru, bu güzide kuruluşumuzda, silahlı kuvvetlerde eşcinsellik kabul görülmeli dedi durdu…AB ´uyum yasaları´ denilse de, ´öz kimliğimize uyumsuzluk´, iştahımızın gereği sürüyordu…demokrasinin ´büyük sınavı´nın gereği, eşcinsellerin huzuru (!) için Kavm-i Lût ´Batı kapımız´dan gönderilmiştir. Ya kimliğimiz ya da yeni kimlik! Tam da sırası, ´beraber yürüdük biz bu yollarda´ söylemenin...” diye yazıyordum (19). 28 Ocak 2008 tarihli, “Lût Kavmi kimliği, Lutiler varsa ‘türban’ da var demek istiyor…” başlıklı yazımda ise; “Eşcinsel Cemil İpekçi üzerinden türbana serbestliğin istenmesi, eşcinselliğe ‘kimlik kazandırma’ uğraşı olmasının yanında, esasta da; ‘milli/Müslüman kimliği kırma’ amacı taşıyor. Lût Kavmi kimliği, Lutiler varsa ‘türban’ da var demek istiyor... 2000’li yıllara kadar ‘Tekerlek’ olan oğlan tiplemeleri sokağa iyice saçılıyor, AKP dönemine kadar…yavaş yavaş yıkılan tabular, AB’den gelen ‘uyum’ emirleri doğrultusunda iyice yıkılıyor…Hocaefendi’lerle katkılı siyaset dönemi, İslamın/değerlerinin içinin boşaltıldığı dönem olarak durmaksızın sürüyor…Bu ortaklık sürdüğü müddetçe de, tıpkı ‘Yahudi soykırımı yapılmadı’ demeniz yasak olabileceği gibi, eşcinsellik,Lût Kavmi kimliği’dir de diyemeyeceksiniz, çünkü, ‘insan hakkı ihlali’ne sokuluyor” diyordum (20). Bugünlerde olanlar, “dün söylediklerim” oluyor

Ordularda “eşcinsel asker” bulunması, “Hakem eşcinselin”, askerlikle ilgili söylediği; “500-600 erkekle bir arada olmak benim için kabustu” açıklamasındaki menfilik gibi olmasının dışında, başka olumsuz sonuçları da olduğu, 1995 yılındaki Srebrenitza katliamında görülmüş bulunuyor. ABD Ordu’sundan 1997 yılında emekli olan Amerikalı eski NATO komutanı John Sheehan’ın, “1995 yılındaki Srebrenitza (Bosna) katliamına o sırada bölgeyi korumakla yükümlü olan Hollandalı BM barış gücü birliğinin seyirci kalmasını birliğin zayıflığına bağlarken, bunun nedeninin ise kısmen, 'birlikte eşcinsel askerlerin bulunması' olduğunu" açıklaması (21) olacak olanlardan biri de ama, “askerimize bulaş(tırıl)acak eşcinsellik”, milli güvenliğimiz için “büyük tehlike” oluyor.

Kapatılan RP’nin son Genel Başkanı Necmettin Erbakan’ın, Saadet Partililerin daha çok çalışmasını isterken yaptığı; “Zeki Müren’in yaptığı gibi, el bombasını ‘kahrol düşman’ diye atarsan el bombası ayağının dibinde patlar.” şeklindeki tanımlaması (22), “eşcinsel askerliğin” ayağımızda patlayacak bomba olabileceğini gösterebiliyor. Bu noktada gel de söylenme, “olmayan irticayı görüp haksızlık/darbe yaptın hiç olmazsa bu defa gör” Yoksa, “sonradan özür dilemek” işe yaramıyor…

2004 yılında Kara Harp Okulunda konuşan “gavuru” dinleyen bazı komutanlar arasında görülen “sıkıntının”, sıkıntımızı ortadan kaldırması gerekiyor…

Eşcinsellik ‘doğallık’ olmuyor...

Eşcinsellik insanda “doğal/fıtrat olarak” var olan bir yönelim değil, ‘sahte kimlik’ oluyor. Fıtrata uymayan bir sapma oluyor, yoksa ‘biyolojik olmuyor. ‘Öz kimlik’ten sapma, asla ‘Kader’ olmuyor. Haliyle de, içsel olarak şu veya bu ‘anormal eğilimler’ taşıyan herhangi bir kimse, her istediğini yapamaz. Eğer yapılırsa, hem ‘toplumsal huzurumuz’, hem de ‘milli bütünlüğümüz’ bozulur. Bunun için de, ‘anormal eğilimlerin’ mutlaka “kontrol altında” tutulması gerekiyor. Kişinin, “insanlık tarihi” boyunca yaşanan, -üremeye açık, cinsel birleşme- modelini terk edip, “doğru olmayan Lût Kavmi kimliğini” seçmesi, yanlış tercihi oluyor.

Eşcinsel hakemimiz H.İ.D., “Beni Allah böyle yarattı. Bana bu duyguyu…Allah verdi. Benim yapabileceğim bir şey yok.” diyordu ama (23), bu dediklerinin, “Allah’a iftira” olduğunu, Allah’ın bizatihi kendisinin, yasakladığı bu “yanlış tercihi”, hiçbir kuluna “yüklemeyeceğini” bilmesi gerekiyor. Eşcinsel din öğretmeni Z.Hoca; “Kuran bugünkü anlamıyla eşcinselliği cezalandırmıyor. Kuran’ın cezalandırdığı Lut kavminin işlediği suçtur ki o, eşcinsellik değil, tecavüzdür.” diyordu ama (24), o da, “Hakem (benzer) eşcinsel (ler)” gibi, hem “Kur’an(Allah)”a iftira ediyor, hem de “Müslüman/İslam kimliğini” kırıyor. Kişi “eşcinsel” olmayı “isterse tercih edebilir” ama, böyle bir kişi, İslam dinini kastederek, -Ben inançlı eşcinselim ya da “erkeğim, erkekle evleneceğim, dini/İslam nikahı kıyacağımdemek ‘lüksü’ bulunmuyor

Hâl bu olduğu için de, “eşcinsellik, kendim ettim kendim buldum/bulacağım tercihi” oluyor. Hangi türü olursa da olsun, eşcinsellik “terk edilmesi” gereken “tercih” oluyor… 

‘Şeytanın uygarlığı’ndan ‘dönmek’ gerekiyor...

Kur’an, eşcinsellerin ‘kazanmak’ istediği kimliğin ‘ilk kez’, Lût Kavmi’nde görülen bir iğrençlik olduğunu (Ankebut:29/28); bu eylemin, insan fıtratına yapılan haksızlık, hayasızlık-çirkinlik olduğunu (Şuara:26/166) bildirmiş bulunuyor. “Lüt Kavmi kimliğine” ayrıca, "Göz göre göre hâlâ o hayâsızlığı yapacak mısınız?..ille de kadınları bırakıp, şehvetle erkeklere yaklaşacak mısınız? Doğrusu siz, beyinsizlikte devam edegelen bir kavimsiniz” de diyor (Neml Suresi, 27/54-55). Hz.Lût ise, döneminin eşcinsellerine; yaptığınız işi buğz edenlerdenim diyordu (Şuara - 168)…

Hâl bu olduğu için de, “evlenen” ilk ve tek “Türk lezbiyen çiftin” evlilikleri kısa sürüyor, “ikisi de kadın” olan taraflardan biri “sözde eşini”, birlikteliklerinin 18'inci ayında, üstelik de “erkek yüzünden terk ediyordu. Terk edilen, "Madem bir erkek istiyordu benimle neden evlendi?" diye soruyordu ama (25), “kadın kadına tercih”in, “yanlış/sağlıksız” olduğunun, “fıtrata aykırı” olduğunun idrakini yaşa(ya)mıyordu…

Bir diğer örnek, 12 yıl boyunca para karşılığında “erkeklerle” birlikte olan bir “erkek” oluyor. O “tövbekâr oldu”, bu defa  fıtrat olanı”; doğru tercihi seçiyor, “yanlış tercih” dönemini ise şöyle anlatıyordu: “…nefsimin fısıltılarına kulak verdim. Vücudumda ve yüzümde büyük değişiklikler yaptım. 16 estetik operasyon gerçekleşti. Son limitine kadar istediklerimi çılgınca, kural tanımadan, pervasızca ve asice gerçekleştirdim. O sınırsız özgürlüğü, tutkuları, duyguları, lüksü, takıları, kürkü...Ulaşmak istediğim uzaklardaki bir rüya yıldızıydı…Yıldız avuçlarımdaydı. Ama eyvah, yanılmışım… Babama hesap vermeyi düşünmüyordum. Kendi tercihimi yapmıştım, pervasızdım...Bir tek çıkış yolu vardı: İslamiyet… İslamiyet'e girme kararı aldığımda, bu girdiğim yolun süründüreceğini düşündüm. Bütün para kaynaklarım kesilmişti. Fakat Allah yardım etti… öteki tarafta bıraktığım herşey değersiz…-Ben şeytanın uygarlığından geliyorum. Ben öze döndüm.” diyordu (26).

Dönün ‘kendinize’, ülkenize de zarar vermeden… Dönün ‘özünüze’, geç olmadan…

Ölüm Yeniden Doğuş için de… demek istiyordu… Dahası…

Öz’den Şeytan uygarlığına” doğru “dönüştürülmemizi de bize gösteriyor/du...

 

http://www.ahmetmusaoglu.org

Yayın Tarihi
30.12.2010
Bu makale 9297 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
Emekli pa?alar?n l?ks keyfi . Yorumlar T?m? www.haber2000.com/haberdetay.asp?id=47087

Haber2000 13.04.2012

Bugünkü Manzara-i umumiye: Satılmış vatanın ordusu olmak!

Arslan Bulut 21.10.2011

TSK Çok İyi Biliyor ki: T.C. İÇİN ÖNCELİKLİ İÇ TEHDİT MASONLUK DIŞ TEHDİT SİYONİST GÜDÜMLÜ BOP TUR www.millicozum.com/mc/Duyurular/tsk-cok-iyi-biliyor-ki-tc-icin-oncelikli-ic-tehdit-masonluk-dis-tehdit-siyonit-gudumlu-boptur.html

Ahmet AKGÜL 24.09.2011

HER TÜRLÜ SAPIKLIĞA TARAF www.yenicaggazetesi.com.tr/haberdetay.php?hit=9842

Selda Öztürk KAY 22.09.2011

www.kayseri.net.tr/yazar.asp?yaziID=8157 NEDEN BİR AHLAK ÇÖKÜNTÜSÜ İÇİNDEYİZ, BUNDAN NASIL KURTULABİLİRİZ?

Prof. Dr. Cihan Dura 13.09.2011

www.kayseri.net.tr/yazar.asp?yaziID=10171 DEMOKRASİ SEMSİYESİ ALTINDA ISLANAN ORDU

Özcan Pehlivanoğlu 10.09.2011

www.YeniCagGazetesi.com.tr/a_haberdetay.php?hityaz=8990 EŞCİNSELLİK ...... rezaleti

İsrafil K.Kumbasar 09.09.2011

Cami önünde GAY CD?leri Önceki gün Ankara?da tam da Maltepe Camii?nin önünde, dostum Nazif Okumuş ile birlikte bir korsan CD tezgâhi gördük. Okumuş hatirlatti; malum bu cami Ankara'nin ?Teşvikiye'si gibidir; ekâbir cenazeleri oradan kaldirilir, çok güvenlidir, ?ayakalti?dir. Zaten biraz ötesi de Anitkabir degil midir? Tezgâha şöyle bir baktik; yok yok! Camii önünde eşcinsel sapkinligi dahi pazarlaniyor. Hem de beyaz kâgit kilifi üzerinde el yazisiyla ?GAY CD? diye ilan konarak! Bir yaşima daha giriyorum. Ülkenin asayişinden sorumlu yapinin başina ?sivil otorite? diye, MHP hariç sagin bütün partilerinde her devrin adami olabilmiş birinin gelmesinden sonra her şey tam da tahmin ettigim gibi -üstelik o zamanki yazdigim gazetede dile getirdigim yolda- cereyan ediyor. Genel asayiş durumu utanç verici. Türlü güvenlik rezaletlerinin arkasindan resmi makamlarin ?şeyhin kerameti kendinden menkul? türden bazi parlak ?polisiye başari? rakamlarina ragmen memlekette bir Allah?in kulu -ve bu konuda nedense eli kolu bagli bulunan başbakan da- Içişleri Bakanligi?ndan memnun degil. Herkes poliste kirliligin daha da arttigina inaniyor. Herkes mide bulandirici ve inandirici sayisiz hikâye anlatiyor. Bütün işlek cadde ve sokaklarda meşru ticaretten daha kolay şekilde sürdürülen telif hirsizligi, nice nitelikli ve temiz kadrolara sahip polisimizin üst irade tarafindan mahvedildigini her saniye binlerce kere kanitliyor. Ve nihayet, dindar kadrolarin omzunda ve muhafazakâr kesimin oylariyla gelen bir partinin iktidarinda eşcinsel ilişki görüntülerinin cami önlerinde serbestçe pazarlanabilmesi bir ?Ahir Zaman? çelişkisi olarak ruh karartiyor.

Ömer Lütfi METE 17.08.2011

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!