Dostluk üzerine

Yazacak, hatta hakkında atıp tutulacak o kadar çok konu ve kişi var. Ama ben bu hafta bütün bunları bir kenara bırakıp, biraz da kendi özelime girerek, dostluktan bahsetme ihtiyacı içindeyim. Neden derseniz; geçen hafta sonunu Ankara’da geçirdim. Seyahatimin nedeni, üniversite eğitimini tamamladığım Gazi Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu’ndan (şimdiki İletişim Fakültesi) arkadaşlarımızla 22 yıl sonra gerçekleşen buluşmaydı.

Buluşma hepimizin tahmininden çok daha güzel ve duygusal geçti. Yine hepimiz bir kez daha anladık ki gerçek dostluklar okul sıralarında kurulanlarmış. Çünkü bu dostluklar gerçekten hesapsız, kitapsız, içten pazarlıksız, karşılık beklemeden kurulmuşlar ve geçen 22 yılda, çoğu ile görüşemememize rağmen oracıkta dimdik ayakta duruyorlarmış. Tekrar karşılaşınca samimiyetinden bir şey kaybetmeden sürme kabiliyetine sahiplermiş.

Ben lafı fazla uzatmayacağım ve buluşma sonrası kurduğumuz mail grubuna yazan gerçek dostlarıma bırakacağım sözü. Ama ne yazık ki yer darlığından, sadece iki kişinin yazdıklarını verebileceğim. İkisinin de altına imzamı atarak:

Toplandığımız akşam, içinizden birkaç kişiye daha söylediğim gibi şunun farkına vardım: Bir araya geldiğimiz topluluklar içinde en rahat, en yapmacıksız, en yalın hareket edebileceğimiz topluluktu bu. İçinde yaşadığımız döneme atfen çeşitli vurgular yapılabilir. Teknoloji vurgusu yapabilirsiniz, enformasyon vurgusu yapabilirsiniz, tüketim vurgusu yapabilirsiniz. En önemli vurgulardan biri de 'imaj' vurgusu olmalı. Çünkü içinde yaşadığımız toplumda yerimizi, kim olduğumuz değil imajımız belirliyor.
Ama o akşam anladım ki üzerimize yapışan veya yapıştırmaya çalıştığımız tüm 'imaj'lardan sıyrılabildiğimiz; kendimiz gibi olabildiğimiz, en sahici halimizle davranabildiğimiz bir topluluğun içerisindeyiz.
Çoğumuzun artık üniversite çağına gelmiş ya da en azından yaklaşmış çocukları var. Dönüp onlara bir bakın, hala ne kadar çocuklar. İşte bizler de onlar gibi henüz çocukluktan yeni kurtulmuş birer gençken o okula başladık ve daha tam olgunlaşamadan, hayata atılmaya henüz hazır bile değilken birer yetişkin adayı olarak mezun olup ayrıldık.
Kısacası o okulda hep beraber büyüdük. Kardeşi olanlar bilirler; kardeş gibi birbirimize yaslanarak, destek olarak büyüdük. Onun için birbirimize rol yapmaya, imaj yapmaya hiç gerek duymuyoruz. Bir aradayken, neysek oyuz.  Bunun kıymetini bilelim. Çünkü bu cilalı 'imaj' devrinde kolay bulunabilecek bir şey değil bu...
”/Ender Sevinç

Herkese kocaman merhaba!... Ender Abi ruhlarımızın içini pamuk şekerden bir kazıkla temizleyip belki de hepimizin hayatı için, yeni bir sayfanın ipuçlarını yakalamamızı sağlayacak tespitlerle, güne heyecanla başlamamızı sağladı. İstanbul -Ankara yolculuğu

 450 kilometre ve de 22 seneydi benim için. Ne kulaklık takıp müzik dinledim, ne gazete okudum, ne de başka bir şey.... O okul günleri?.. Her kilometre beni o yıllara daha da yaklaştırdı. Okul bahçesine girerken acayip bir şeyler oluyordu içimde, anlamaksa çok zordu.

Seneler önce bir rüyayla uyandım. Nevzat Hoca’nın sınavı varmış ve ben hiç çalışmamışım. Korku ve heyecanla uyanıp “Ohhhhh be rüyaymış” demiştim...

TÜHHH BEEEEE !!!!!....

KEŞKE GERÇEK OLSAYMIŞ!!!!....

Bizler aslında o yılları yaşarken bizden sonrakilerin gıpta edeceğini ya da bu kadar özel ve de güzel olduğumuzu bilmeden tükettik o günleri... Şimdi ise sağolsun Birol sayesinde biribirimizi ve geçmişlerimizi bulduk… Aynı ruhla, dün gibi buluşuldu hafif yaşlanmış bedenlerle.../Oktay Çetin



SABAH AKDENİZ’DEN ALINMIŞTIR

Yayın Tarihi
08.10.2009
Bu makale 3139 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!