Deniz kokuyor burnuma,
Ak olanı hani,
Kokuyor işte ne yapayım,
Hem de buralara değin.
Belki de hatırladıklarımdır burnuma tüten,
Yaşadıklarım..
Yaşamışlığım hani.
Çekiyor beni kendine.. geliyorum..
Diyorum.
Tam dört buçuk ay sonra yine, yeniden Akdeniz’de olacağım. Nicedir burnumda tütüyordu da duymazdan geliyordum çaresiz. Yapacak da pek bir şey yoktu hani. Hayatımı, kendimi yani.. yapıştırmaya çalışıyordum diğer yarımla. Tek kişilik kısmımı yaşıyordum nicedir. Diğer yarım tek kişilik değildi ki.. Yarımdım, biliyordum. Bilmekle ifade etmek ne kadar da yetersiz kalıyor. Bizatihî yaşıyordum.
Kendimi, bütünümü yaşamak ihtimalini değerlendirmek gerekti yaşam esnasında. Küreklere asılmalı yeniden. Dingin sular açıklardadır hep. Varmak için geçmelisiniz sulardan ne kadar azgın da olsalar. Bana sorulmadan başlayan yaşamımı, bana dair kılabilmek için. Göze alamazsanız şayet tüm bunları, yaşarsınız başkalarının hayatını. Belki bir iş, çıkar, fayda. Belki de bir… süs olarak.
Hep derler ya hani.. İstanbul, büyülü kent. Bu nedenle zahir.. kimse de çözememiştir sırrını.
Benim için de Akdeniz öyle. Ben de çözemedim sırrımı. Muhtemel.. bir etkilenim benimkisi.
Belki hayallerim,
Çokça da ideâllerim.
Kimbilir.?
Velhasıl anlamlı kılan beni.
Ve tabîi ki Antalya. Kültür ve Sanat Kenti olduğundan kuşku duymadığım Şehir. Tabii eksikleriyle birlikte. Her yer ve herkes gibi pek tabii. Bekle beni.
Geliyorum.
Sağlıcakla..