Hadsiz! Çapsız! Tipsiz !

Adamın birine demişler ki; düşmanların var, adam şaşırıp cevap vermiş” olamaz ?! Ben kimseye iyilik etmedim ki??”

Uzun bir aradan sonra tekrar herkese merhabalar…  Sevgili arkadaşlar, aslında daha önce de meramımdan bahsetmiştim. Yazmak öyle hafife alınacak bir konu değil, kalemi alan yazıyor tabi ama bunun vicdan boyutu, işinize yansıması ve hatta Müslüman’ın ayıbını yüzüne vurmak, ne de olsa yoruyor insanı. Ama başladık bir kere diyerek her seferinde biraz daha zorlanarak yazıyorum. Bu arada ilk yazdığım cümleyi şöyle bir arkanıza yaslanarak düşünün dostlar. Geçmiş o kadar da uzakta değil, hafızanızı yokladığınızda göreceksiniz ki sizi en derinden yaralayan insanlar yardım ettiklerinizdir. Sadece üzmekle kalmayıp bir de arkanızdan oyunlar oynamışlardır. Neden böyle bir giriş yaptığımı, satırlar ilerledikçe eminim ki anlayacaksınız.

Geçen yazımın yansımaları, telefonla, maillerle, yüz yüze sohbetlerle ve hatta facebook taki mesajlarla şiddetini ve doğruluğunu tescilledi. Bahsi geçen bazı kişilerle ilgili ilginç ve benim bile şaşırdığım bir çok hikaye ortaya çıktı. Art arda gelen teşekkür ve tebrikler ise yeniden yazmam için vesile oldu adeta. Öyleyse satır satır dokunalım yine mevzulara…

İlk hikaye aslında kısa bir süre önce net olarak öğrendiğim ama hadi neyse bu defa dillendirmeyeyim diyerek yazmadığım bir kaçamak ile ilgili. Nasıl yazayım nasıl anlatayım bilemiyorum. Bu kahramanımız, eşine olan aşkı ve sadakati(!) ile tanınıyor camiada. Amma velakin içine şeytan kaçmış olacak ki, ilk vukuatını eski Lara yolunda ki lüks otelde gerçekleştiriyor. Hadi bunu duydum ve uymuş şeytana dedim ama ikincisini de duyunca baktım ki şeytan O’ na uymaya çalışıyor, yazmak farz oldu. İkinci olay Victoria civarlarında desem anlayan anlar sanırım. Kabahat ortağı ise dul ve tanınmış bir gayrimenkul danışmanı. Hatunları alıp bekar evine giden beyler, esas yengenin İstanbul’ dan arayıp “sen nerdesin şu an??” diye hesap sormasıyla şok olmuşlar. Hevesi korkudan kursağında kalan arkadaşımız apar topar ortamı terk etmiş. Eşinden habersiz nefes bile almayan arkadaşımız, bu haber hanımın kulağına ulaştığında ne hesap verecek bilinmez! Dua edelim de İstanbul’ a bu haber ulaşmasın!!

Şöyle bir hatırlayalım arkadaşlar; bir zamanlar ulusal kanallarda manken kızlarımıza gelen ahlaksız(!) tekliflerin eleştirileri ile yayınlar da rating patlaması yaşanırdı. Bazıları masumane ekmek parası için bu mesleği yaparken amaçladıkları tek şey elbiseyi sunmak iken, diğerleri sunumu biraz daha farklı bir boyuta sürüklemişlerdi. Hatta öyle bir noktaya gelindi ki mesleğin adı kötüye çıktı. Antalya’ da yeni yeni gelişen ve bazı meslek gruplarını okullu değil alaylı kişilerin temsil etmesi benzer bir soruna davetiye çıkardı. Firmaların pek de ihtiyaç görmediği Halkla İlişkiler mesleği, gece kulüpleri ve restoranlar için kaçınılmaz eleman ihtiyacı doğurdu. İlk başlarda boy pos endam güzellik baz alınırken, zekanın her zaman görüntüyle paralel gitmediği anlaşılınca daha çok çevre ve popülerliğe önem verilmeye başlandı. Mesleği temsil eden cici kızlarımız müşteri portföyünü geliştirip sağlamlaştırabilmek adına yakınlığın dozunu abartınca ise olanlar oldu. Samimiyet arttı, yemeklere gidildi, ev ziyaretleri amacını aştı ve kurunun yanında yaş ta yandı. İşini ciddiye alanları tenzih ediyorum ama yıllarını bu meslekten ekmek yiyerek geçiren, mekan sayesinde bir isim sahibi olan, yaşını başını almış ablalar kendini aklamak adına işin adını değiştirmeye kalktılar. Mesela; halkla İlişkiler adı kötü olduğundan kendilerine “koordinatör” denmesini uygun buluyorlarmış(!) Bak şimdi; eleştirince bozuluyorsunuz; yahu zaten kafan çalışsa “neyi koordine edeceğim” diye kendine bir sorarsın?! Sonra, beğenmediğin o unvanın yanı başına “müdür” ekletiyorsun J Eh be çapsızım benim; sana kimse sormaz mı müdürsün de altında kaç tane birim var, kaç eleman çalışıyor diye?! Neyin kimin,müdürüsün?! Müşterilerin mi?! Bilmez misin ki senden sonra bu mesleğe başlayan genç kızların yıllarca kötü örneği yine bizzat sen oldun! Ayrıca mekan sahiplerine yakınlık gösterip başkalarının ekmeğiyle oynamaya kalkan hiç kimsenin çapı büyümemiştir. Göze girmenin senin gibiler için tek bir yolu var ki, o yolları gide gele aşındırdığın için en iyi sen bilirsin. Bir dönem hiçbir mekan da iş bulamayıp, rica minnet eski işine geri döndüğünü hatırlatır, olmayan aklını başına devşirmeni şiddetle tavsiye ederim! Senin gibilere “ Hadsiz! Çapsız! Tipsiz! demekten geri alamıyorum kendimi. Otur kızım “sıfır” !

Hadsiz kelimesi tabii ki yalnızca bu ablamıza özgü değil maalesef. Adı; sık sık mekan değiştirip kendi dışında hiçbir solisti beğenmemesi ve dedikoduculuğu ile ayyuka çıkan nur topumuz(!), çenesinin bağı gevşeyince sağda solda konuşur olmuş. Sempatik tavırlarıyla bir meleği oynayan çakma Ersoy, kendine yer ayarlayabilmek için anormal çaba harcıyormuş. Emeline ulaşamayınca ise hırsından bir oturup bir kalkıyormuş(!) Gerçi pek de şaşırdığım söylenemez, belki oturmaya programlıdır(!) Bu sefer sadece uyarı olarak kabul ederse, bizde skandal niteliği taşıyan olayını açıklamayabiliriz(!)

Antalya’ nın en köklü ailelerinin çocukları birkaç yıl önce masal gibi bir düğünle hayatlarını birleştirmişlerdi. İkisi de gayet mütevazı bir yaşantı sürerken, ya nazardan ya da kader yazgısından boşanma kararı aldılar. Allah herkesin yolunu açık etsin diyorum..

Gelelim gece hayatına… Son haftaların en popüler ve konuşulan mekanı Shantel, açıldığı günden beri ağzına kadar dolup taşıyor. Aslına bakarsanız mekan da daha çivi bile çakılmadığı günlerde Cem Yılmaz’ la birlikte görmeye gittik. O kadar büyük bir alan vardı ki zor iş deyip dolabileceğine inanmamıştım. Işık hızıyla dekore edilen kulübün akıllıca oluşturulan sistemi ve kadrosu ben dahil herkesi şaşırttı. Piyasa da bile gündemin ortasına güm diye oturdu. Shantel açılırsa bunca ünlüye kim gitmez, kimlerin ekmeğini keser, sahne saatlerimizi değiştirelim gibi rekabet çabaları doğdu. Sıla’ nın sahne aldığı gece ünlü playboylarımızdan Ferhat Coşmaak aradı ve “Shantel’ e girmekte zorlandım siz nerdesiniz” dedi. Geç saatlerde ben de arkadaşlarımla bir uğradım. Boşalmakta olan mekan da bir insan seli vardı ki basamakları zor indik. Standımıza nihayet ulaştık ve patron Cem Yılmaz yanımıza geldi. Havalandırmayı çok da yeterli bulmadığımdan “ bin beş yüz kişilik mekan yapıyorsun havalandırmayı neden daha iyi yapmadın?” dedim. Öyle bir cevap verdi ki hem güldüm hem de zekasını takdir ettim. “ haklısın Seval’ ciğim ama ben bin beş yüz kişilik havalandırma kurarken üç bin kişinin geleceğini hesap edememişim” dedi. Bu, Antalya’ da çapına göre gerçek bir başarı arkadaşlar. İlerleyen günler de neler olacak bilemem ama şu ana kadar şaşırtan başarısından dolayı tebrik ediyorum.

Soho ve Shantel arasında büyük bir rekabetin olacağı da çok konuşuldu fakat Birol’ un farkı ile Soho gördüğü talepten bir şey kaybetmemişe benziyor. Yine hafta sonu muhteşem performansı ve kalabalığı ile “Maşallah” dedirtti. Star farkı diyelim…

Ehli Keyf içinse, Gökhan Aksoy giderse kimse mekana gitmez denildi. Oysaki Murat Tekyıldız ve Didar’ lı sahne, müşteri sıkıntısı yaşamıyor. Sevgili Murat’ ın Maxisingle’ ının ne zaman çıkacağını sormak için aradım ve ister istemez konu konuyu açtı. Öyle güzel bir mantık paylaştı ki sizlere anlatmadan geçemiyorum. “Shantel’ in piyasaya girişi çok iyi oldu. Sokağa çıkmayan bir kitleyi yakaladı ve piyasa canlandı. İşini iyi yapanlar da hiçbir sıkıntı yok hatta daha da hareket kazandırdı” dedi. Bu yaklaşımın ve kendine güvenin seni her zaman başarılı kılacaktır canım arkadaşım. Unutmadan 5 şarkılık Maxi Single da kış aylarında çıkıyormuş. Başarılarının devamını diliyorum…

Veee Arzu Turalı Antalya’ da.. Cici kız nihayet yuvaya döndü sevgili dostlar. Gelir gelmez de ekstralar ve hafta sonları Kalamış Restoran’ da ki programında sergilediği performansı ile özlendiğini belli etti. Mekan geçtiğimiz Cuma Cumartesi ağzına kadar doldu. Eee bu kadar talep gören bir solistin menajerliği ni yapmak da bana nasip oldu. “Kariyerde yaparım çocukta” lafı sana yazılmış olmalı canım arkadaşım. Başarılar…

Rekabet illaki her sektörün olmazsa olmazı ama paylaşmak biz Müslümanlar’ ın görevi. Bakın size güzel bir örnek vereyim hem de isim isim. Emlak danışmanlığı yapan birkaç arkadaşımın dayanışması ve yakaladıkları başarıyı paylaşacağım şimdi. İstanbul’ dan Antalya’ ya transfer ettiğimiz Alp Yakal yani Pergel Danışmanlık, kısa bir süre olmasına rağmen hem geceler de hem de işinde coştu da coştu. Yanlış anlaşılmasın eğlenmeyi çok seven Alp’ in mükemmel bir aile yaşantısı ve dünya güzeli bir eşi var. Murat Ergüç yani Argon Emlak, tapu dairesinin tabelası gibi bir bütün oldu. Can Yörükoğlu, yani Can Yörükoğlu Emlak, her ne kadar Arapça şarkılar dinletip aşık ettiği kızlarla özel hayatını Arap saçına çevirse de, Ferhat Coşmaak yani Alsez Group, genç yaşta ki ağırlığı ve esmerliğinin cazibesi ile kıskançlıklarla boğuşsa da, Tayfun Ekinci yani Ekinci Emlak, hijyen aile hayatı ve örnek baba modelini korumasıyla, yoğun hayatlar yaşasalar da tüm portföylerini paylaşıyorlar. Ayrıca iş paylaşımlarını akşamları okey masasında yapmaları da ayrı bir başarı tabi ;)  Her birinin cirosu da adamlığı da tartışılmaz. İyi olan ve çalışan kazanıyorsa bize de “Helal Olsun Size” demek düşüyor.

Çingene Butik ve Banu Aydın… Arkadaşım olduğu için değil, mükemmel bir anne ve inanılmaz zevkli bir kadın olduğu için yazıyorum. Okuduğunda O’ da şaşıracak eminim. Beni her gördüğünde “aşkım beni yazma noolurr yanlış anlaşılır” der. Eski bir manken olan Banu, anne olmanın yanında tam bir yaramaz kız çocuğu. Asla büyümeyecek ve asla sıradan, ev tipi bir kadın olmayacak. Canım arkadaşım, sayende Antalya’ da alışveriş yapacak tarz bir butiğimiz var da Kızılay modelinden kurtulduk. Zevkine, vizyonuna ve hayata bakış açına hayranım. Arada sırada sorguya çeksem de kimseyle ilgili yorum yapmaman sana olan dost inancımı daha da güçlendirdi. İyi ki varsın…

Antalyaspor’ un yıldızı eniştem, Tunus’ lu Zitouni ile dünya güzeli Suriye asıllı kankam ayrıldılar. Yani üç yıl çöpe gitti. Aşk güzel de bu ayrılık çok fena arkadaşlar. Hele ki aşık olduğun gerçekte dengin değilse vay haline ki ne halden anlar ne de laftan. Koca bir ömürde bir kere aşık olursun, verdiğin emeğe mi, harcadığın zamana mı, ilan ettiğin adına mı, yutmuş gibi göründüğün yalanlara mı, yediğin boynuzlara mı, ? Yoksa hemen ertesi gün hayatına ara verdiği yerden başlamasına mı sen içine ağlarken? Neye yanarsan yan, kapıyı çekip gidenin ne Allah’ ı ne de kitabı vardır arkadaşlar. Grup terapilerine katılıp bal arısına dönüşür. Biraz duygusal yaklaşmış olabilirim belki ama bu aralar o kadar çok ayrılık var ki azıcık değinmeden geçemedim. Belki birilerinin empati yapmasına katkım olur ben de sevap kazanırım.

Bir kürtaj meselesi var sırada; hem de genç, güzel ve tanınmış bir kızımızın. Aslında hiç yazmak istemediğim bir mevzu ama bir tek kaleme dökülmediği kaldı. Tüm Antalya bunu konuşuyor. Henüz çok genç ve güzel bir kızcağızın başına gelen bu talihsiz olayı abartmadan konuyu kapatmak istiyorum. Fakat söylenecek tek bir cümlem var “ balık baştan kokar” !!

Eveettt… Uzun bir aradan sonra yazı da biraz uzun oldu sanki. Yakın bir zaman da köşe yazmayı bırakıyorum arkadaşlar. Ben Seval Demir olarak emin olmadığım hiçbir konuda tek bir cümle yazmıyorum ama ne de olsa adı dedikodu. Hep diyorum ya Antalya çok küçük ve kan bağı olmayan en büyük akraba topluluğu olan bizler, bazen bildiğimizden bazen kıskançlıktan bazen de kendimizi aklamak adına kişilerle ilgili yorumlar yapıyoruz. Ve maalesef ki tanınan simalar, renkli kişilikler zaman zaman sahip olduğu rengin bedelini çok ağır ödüyor. Benimle ilgili de çok şeyler konuşulduğunu dürüstçe söylemek zorundayım. İşte bu yüzden, köşe yazarlığını bırakmaya karar verdiğimde son yazımı yani finali “Seval Demir’ in kara kaplı kitabı” başlığıyla yazacağım. Antalya’ da ne yaşadıysam, kim ne dediyse kim ne ile geldiyse tüm çıplaklığı ile buradan yayınlayacağım. Ne kendimi ne de bir başkasını kayırmadan, pandora’ nın kutusunu açacağım. O gün Antalya’ da hava çok fırtınalı olabileceği gibi yer ve gök bile birleşebilir. Hep iğneyi başkasına batırırsak olmaz, biraz da çuvaldızı tatmak lazım. Yazı da adı geçecek en az elli kişiyi şimdiden görüyorum da sanırım biraz sıkıntılı olacak. Neyse, minareyi çalan kılıfını hazırlarmış…Hayırlısı olsun diyerek sizlere şimdilik veda ediyorum…

Kimseyi kırmadan, kimseden ah almadan, kimsenin hakkını inkar etmeden, aynaya bakarak, ne olduğumuzu görerek, mevcudiyetimizi madden değil manen oluşturarak, inançla ve en önemlisi duruşumuzu bozmayarak yaşayabileceğimiz bir hayat diliyorum hepimiz için…

 

 

Aşkla Kalın, HOŞÇAKALIN !!!

Yayın Tarihi
28.10.2009
Bu makale 8498 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!