Öküz altında buzağı aramıyorum…

…. ama cumhuriyetimizin dibine dinamit konulmaya uğraşılan şu günlerde en ince ayrıntıyı bile gözden kaçırmamalıyız. Vali Alaaddin Yüksel’in düzenlediği cumhuriyet resepsiyonundaydım. İlkin yeni hizmete açılan çok yıldızlı otelin duvarlarıyla tavanı dikkatimi çekti, çünkü her taraf İsrail Bayrağı’nın amblemi olan Davut Yıldızı figürleriyle işlenmişti. Yüksek ihtimalle tesadüftü, çünkü orasının Çeçenler’e aitliği basından biliniyordu. Ne olursa olsun böylesi hassasiyet içeren konularda daha titiz ve seçici davranılmalı, ön incelemeye aylar öncesinden başlanılmalı.

  İsterdim ki cumhuriyet kutlaması piyanoyla ecnebice değil de, Atamızın dinlemekten haz aldığı sazlarımızla Bilal Oğlan, Yanık Ömer gibi, özellikle de Rahmetli Safiye Ayla Hanımefendi’nin seslendirdiği öz ezgilerimizle, ilkesi belli mekânda yapılsın; saray motifleri, büyüsü beni hiç ilgilendirmiyor. Bir de salonun konuk kapasitesine yetmeyişi, havalandırma probleminin yaşanması sıkıntı yarattı, bu da otelin henüz geniş ve ciddi bir organizasyonu kaldırabilecek donanımda olmadığını gösteriyordu. Boğucu atmosferden kurtulmak isteyenler soluğu lobide ya da korunaksız havuz kenarında aldılar doğal olarak. Ayrıca Halil İbrahim Sofrası’ndan artanlar kentin garibanlarını haftalarca doyururdu. Onuncu Yıl Marşı’nın coşkusuyla bayrağımız havadaki ellerde dalgalanırken, birilerine ihtar verircesine patlatılan havai fişek gösterileri sırasında keşke Ulu Önder Mustafa Kemal’in de ışıklı slâyttı sunulsaydı, bir de otelin dış cephesindeki şanlı bayrağımızın yanına Atatürk’ün dev posteri de asılsaydı. Bunlar gereksizmişçesine gözükse de millet olduğumuzun göstergesi için gerçekten çok önemli.

         İrdelendiğinde ne Doğulu, ne Batılı, ne ilerici ne de gelenekçiyiz, ortada sıkıştık kaldık. Bu nedenle özümüze dönmeli, kendimize sahiplenmeliyiz, ülke kalkınmamız ve IMF’e bağımlı kalmamamız için ithal mallara rağbet etmemeli, sağlıkta eşdeğer ilaçlar kullanmalıyız. Nasipse eğer, bir dahakine davullu zurnalı, halk danslı, Türk Sanat Müzikli kutlayalım, kültürümüzü yansıtmayan develerle, feslerle, Arap, Acem ve Batı melodilerine yönelmeden yani!

         Bilincindeyim, bir-iki saatlik kokteyldi ama içimizde yozlaştık. Hele aklına-zekâsına-bilgisine güvenmeyen kimi kadınların bedenlerini teşhir etme çabaları, pavyonvari geniş göğüs dekolteli giysileriyle endamla salınmaları, günün anlam ve önemine uymadı, en doğrusu yakışmadı, çağdaşlıkla, basitlik karıştırılmamalı hem. Kimi erkekler de alkol tüketme, argo deyimle beleşten kafayı bulma, şakaya getirip hatunlara sarılma-dokunma-elleme yarışındaydılar. Çeşitlilik sergileniyordu. Sivil toplum örgüt başkanlarının her zamanki gibi bulundukları noktadan ahkâm keserek vatan kurtarmaya çalışmalarını da yadırgadım.

 

 

 

         Gecede en güzel şeyse yakında yayımlanacak olan romanımın kahramanı cumhuriyet çocuğu annem Ebe Leman’ın daveti şereflendirmesiydi. Yere düşürülmüş bayraklı rozeti son anda fark ederek, üstüne basmamak için dengesini kaybeden gazi komutan eşi annemin gözleri buğulanırken, densiz sarhoşun birisi sanki kendisi Azrail’le senet imzalamışçasına ona ömür biçerek: “Beş yıl daha yaşar mısın sen?” dedi. Tadı kaçan annem, hiddetle ayağa kalkarak şu cümleyi kurdu: “Dünya kimseye baki kalmaz oğlum, bütün canlılar ölümlüdür ama cumhuriyet ilelebet yaşayacaktır.”

 

 

         Sonsöz: Cumhuriyeti onlar kurdu, bizler yıkacağız Allah’ın izniyle!..

               

Yayın Tarihi
02.11.2009
Bu makale 1064 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!