Türkiye- İsrail ilişkileri

Bir zamanlar aramızda çok yakın ilişkiler olan İsrail ile 5-6 senedir hiç de hoş olmayan ve çelişkili denilebilecek şeyler yaşanmaya başlamıştı. Talihsiz Davos zirvesi ile münasebetlerimiz onarılması güç bir yara alırken, IHH tarafından yapılan “İnsani yardım” çıkartmasıyla yara gangrene dönüştü.  

 

Türkiye- İsrail arasındaki dostluk bundan 500 yıl kadar önce başlamış bulunuyor. 

Osmanlı İmparatorluğu, İspanya’da engizisyona uğrayan Yahudiler’e büyük bir yakınlık göstererek şefkat dolu kollarını açmıştı. Bu dostluk uzun yıllar devam etti. Yahudiler Osmanlı tebaası içinde müreffeh bir hayat sürdüler.

 

İkinci Dünya Savaşı sırasında; Hristiyan Avrupa Devletleri’nce aşağılanan, itelenen ve soykırıma uğratılan İsrailliler, Türkiye Cumhuriyeti’nden büyük yakınlık, dostluk ve himaye gördüler. Soğuk Savaş dönemlerinde, bu ilişkiler, dostane bir tutumla son derecede olumlu geçti.

 

1948 yılında İsrail Devleti kurulunca, Osmanlı’dan gelen dostluk geleneği Türkiye Cumhuriyeti’nce de sürdürüldü ve Türkiye Cumhuriyeti, İsrail’i ilk tanıyan devletlerden biri oldu. Bu arada Türkiye, ABD ve İsrail arasında müttefikane münasebetler gelişti. 

Ancak 1967 yılında İsrail’in Arap Ülkeleri’ne saldırması Türk Halkı tarafından hoş karşılanmadı. Özellikle, İslami yönetim beklentisi içinde olan kesim konuyu ileri boyutlara taşımaya çalışarak, dikkatleri “Siyonizm” tehlikesi üzerine çekti.

 

Kendisini kaptırmış olduğu aşırı ihtirasları ve diğer emperyalist devletlerden gördüğü destekle artık emperyalist bir devlet hüviyetine bürünmüş olan İsrail’in tutum ve tavırları hoş karşılanmamaya başlanmasına rağmen, yine de ilişkiler diplomatik kurallar içinde sürdürülerek, iki taraf arasında açıktan sorun yaşanmamasına çalışıldı. Bu arada; askeri ittifaklar ve ekonomik ilişkiler başta olmak üzere, tarımdan eğitime kadar birçok alanda önemli derecede işbirliğine girildi.

 

Bu arada İsrail ile büyük bir istihbarat işbirliğine de girilmişti. Ermeni Diasporası’nın “Soykırım” yaygarasıyla dünyayı ayağa kaldırmaya çalıştığı günlerde İsrail, Türkiye’nin, bu uyduruk soykırım iddialarını reddetme mücadelesinde büyük katkı sağladı. 1999 yılında terörist başının Mossad’la yapılan işbirliği sonucu yakalanarak Türkiye’ye teslim edilmesiyle, dostluk ilişkileri Türk Halkı’nda büyük bir sempati yaratırken, iki devlet arasında da daha samimi bir işbirliği oluşmuştu. Daha doğrusu görüntü bu şekildeydi.    

 

ABD, İsrail ve Türkiye arasında yapılan siyasi ittifakların ölçüsü ve içeriği tam olarak bilinemiyor. Ama BOP projesindeki stratejik ortaklık ve işbirliğinde Sayın Başbakanımıza “Eşbaşkanlık” rolünün verildiği ve kendilerinin de bundan büyük mutluluk duydukları bilinmektedir. Bu yakınlık halk arasında kuşkuyla karşılanırken, Sayın Başbakan, partisi ve yandaş medya tarafından hararetle savunulmuştur.

 

AKP Hükümeti’nin ilk dönemi Türkiye-İsrail işbirliği açısından sorunsuz, hatta yağlı-ballı denilebilecek bir yakınlık içinde geçirildikten sonra, 2008’in Aralık ayında Türkiye’nin İsrail-Suriye ve Filistin arasında arabuluculuk yapması ilişkilerin en üst seviyeye çıktığı dönemdi. İsrail’in bir anda strateji değiştirerek Gazze’ye saldırması ve bin 300 Filistinli’yi öldürmesi Türkiye-İsrail ilişkilerini allak bullak etti.

 

Türkiye-İsrail  münasebetlerini Türkiye ve İsrail açısından bozulma noktasına getiren son olaylar kısaca şöyle özetlenebilir;

1- 2006 yılında; ABD, İsrail ve Avrupa Devletleri tarafından terör örgütü kabul edilen, ancak yapılan seçimlerde en çok oy alan Filistin Hamas Örgütü’nün Türkiye’de meşru kabul edilmesi ve Parti Lideri Halid Meşal’in Türkiye’ye yaptığı ziyaret ile Filistin’le Büyükelçilik düzeyinde münasebet kurulması, diğer batılı ülkeleriyle İsrail nezdinde büyük bir olumsuzluk yarattı.

1- Ocak 2009 da Davos’taki “Dünya Ekonomik Forumu”nda yaşanan “One minute” olayı her iki devleti de rahatsız etmiş, münasebetlerin olumsuz bir zemine taşınmasında atılan ilk adım olmuştur.

 

2- Ekim 2009 da yapılan “Anadolu Kartalı Askeri Tatbikatı”na İsrail’in çağrılmaması üzerine, İsrail’in bunun haklı sebepleri olabileceğini araştırması ve kendisine ait hatalar varsa düzeltebilmek için çaba göstermesi gerekirken, maalesef gerginliği artırıcı tavırların içine girmesi, ilişkilerin bozulmasında önemli bir etkendir.   .

  

3- “Ayrılık” ve Kurtlar Vadisi” dizilerinin TRT’de yayınlanması, İsrail halkında ve devletinde büyük bir rahatsızlık yaratmıştır. Türkiye bu tür olumsuzluklarla defalarca karşılaşmış, konuyu etkin diplomatik girişimlerle daha büyük boyutlar kazanmadan kapatmasını bilmişti.

 

4- İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı’nın, Büyükelçimize reva gördüğü, son derecede çirkin, aşağılık, anlamsız ve akıl almaz saygısızlık Türk kamuoyunda büyük rahatsızlık yaratmış ve bardağı taşıran damla olmuştur. . 

 

6- Türkiye’nin Suriye, Lübnan ve Ürdün’le sınırlarının açılması, yapılan  ekonomik işbirliğinin askeri alanda da gelişebileceği ve bu suretle İsrail’i bir anda dört taraftan kuşatılabileceği, bu kuşatmanın delinebilmesi için Suudi Arabistan’ın hava sahasını İsrail’e açmasının bile yeterli olmayabileceği kuşkusu İsrail’in bir başka huzursuzluk kaynağı olmuştur.

 

7- Türkiye-İran arasında son dönemde meydana gelen gelişmeler, İran’la imzalanan Nükleer takas anlaşması ve Rusya ile yapılan enerji anlaşmaları ve son olarak, Birleşmiş Milletler’in İran’a karşı aldığı yaptırım kararına Türkiye’nin menfi oy kullanması ise bir başka nedendir.   

 

8- Sebepler arasında en önemlisi, Türk halkında ve devletinde İsrail’in PKK’ya yardım ve destekte bulunduğu hakkında kuşkuların uyanmasıdır. Bu durumun ne derecede gerçek olduğu bilinmemekle beraber bu konu Türk kamuoyunu son derecede rahatsız etmektedir. Teröristlerin elinde İsrail menşeli silahların bulunması ve yapılan çatışmalarda bunların ele geçirilmesi bu konudan duyulan rahatsızlığı artırmıştır.

 

9- IHH tarafından düzenlenen insani yardım filosunun gönderilmesi sırasında her iki tarafın hatalı davranışları, yardım filosuna İsrail Devleti’nin askeri müdahalede bulunması ve insanların ölümüne neden olacak kadar pervasız bir tutum izlemesi, tabiri caizse yananın üstüne tuz biber ekmiştir.

 

10- İsrail gençliği tarafından Türkiye üzerine, PKK’ya siyasi destek vermek için bir filo gönderilme girişimi ise, bu saçmalık gerçekleşmemiş olmakla beraber Türk halkında yeni bir infiale neden olmuştur. Böyle bir düşüncenin ileri sürülebiliyor olması, İsrail’in PKK’ya uzun süredir cephane, silah ve para yardımı yapmakta olduğunun kanıtı sayılmalıdır.     

 

İşin geldiği bu noktada yorum yapmak zorlaşıyor. Zira hükümetin konuyla ilgili olarak yaptığı doyurucu bir açıklama yoktur. Sadece Sayın Başbakan hamasi nutuklarıyla, partisine yakın olan vatandaşları; şu anda izledikleri ve bundan sonra izleyecekleri, ne olduğu tam olarak belli olmayan siyasetleri etrafında toplamaya çalışıyor. Sayın Başbakan sinirleri iyice gerilmiş olarak, içine düştüğü hırçın tavrını her gün biraz daha artırarak sürdürüyor.

 

Bu tablo içinde en görünür gerçek; PKK terörüne karşı verdiğimiz şehit sayısının katlanarak artışıdır. Sayın Başbakan bu gelişimin bir taşeron ihalesi olduğunu söylediler, ama ihaleyi yapanın kim olduğunu açıklamadılar. Genelkurmay Başkanlığı ise yaptığı açıklamasında, Sayın Başbakan’ın bu konuşmasına açıklama getirecek bir söylemde bulunmadılar. Ama ortada bir gerçek var ve terör her gün biraz daha tırmanıyor.

 

Yaşanan olumsuzluklar sadece Sayın Başbakan’ın ve iktidar partisinin sorumluluğunda görülmemeli ve devletimizin bütün anayasal kuruluşları tarafından birlikte ele alınmalıdır. Zira bu ülkenin geleceği sadece bir kişinin veya bir partinin vesayetine bırakılamaz. Terörle mücadele eden kahraman askerlerimizin ve değerli komutanlarımızın hain ve terörist gibi ilan edilmelerine ve yargılanmalarına son verilmelidir. Ülkemiz daha fazla gerginlik ve huzursuzluk içinde bırakılamaz.  

 

Konunun görünmeyen yanlarını bir tarafa bırakarak, görünen yanları üzerinde biraz kafa yormaya çalışalım. İktidar partisinin görev başına gelişinden bu yana İsrail ile Türkiye arasında; özellikle askeri alanda, uçak ve silah alımı ve teknoloji transferinde çok önemli ve sıkı-fıkı denilecek türde bir süreç yaşanmıştır.

 

Birçok devlet kuruluşu İsrailliler’e satılmış, çok sayıda ihale İsrailliler’e verilmiş, İsrailliler’in Türkiye’de banka açmalarına ve büyük ticari şirketler kurmalarına fırsat yaratılmıştır. Tarımda neredeyse İsrail’in vesayeti altına girilmiş bir durumla karşı karşıya bulunuyoruz. Medyada yer alan haberlerden İsrailliler’in Güneydoğu Anadolu Bölgemizde geniş araziler satın aldıklarını, bazı İsrailli kadınların doğum için Türkiye’ye geldiklerini ve çocuklarını Türkiye üzerinden nüfusa kaydettirdiklerini duyuyoruz. Özürlü çocukların eğitimi konusunda bile İsrail’le işbirliği içindeyiz.  İletişim sektöründe ve istihbaratta akıl almaz yakınlıktayız.

 

O zaman soruyorum? İsrail’n PKK’ya destek sağladığı yolundaki kuşkular ortada iken; bu devletle, bu milletle nasıl olmuş da bu kadar yakınlık içine girilmiştir? Bu kadar yakınlık içine girilmişken, bir başka ülkenin halkını koruma uğruna nasıl olmuş ta bu kadar pervasızlıkla hareket edilmiş ve iki ülke arasındaki ilişkiler onarılamayacak bir seviyeye getirilmiştir?

 

Devlete ait saklı kalması gereken konular olduğunun bilincindeyim. Ülkeyi yönetenler bu soruları, bize açıklamasal bile, kendilerine sormalılar ve yanıtlarını da kendilerine vermeliler.

 

Dış Ülkelerde devletimizi temsil etmiş değerli diplomatlarımıza “Monşer” diyerek onlarla alay eden, yargı mensuplarına, askerlere, muhalefete, halkımızın ulusalcı kesimine karşı olumsuz tavırlar takınan, dışişlerinden içişlerine, milli eğitimden sağlığa kadar her türlü yetkiyi kendi iradeleri altında toplayan, içinde bulundukları haleti ruhiye içinde milli iradenin temsilcisi olan TBMM Başkanı’na bile hırçın davranan Sayın Başbakan tek başına yüklendikleri bu görevi ve bu kadar sorumluluğu acaba nereye kadar taşıyabileceklerdir?

 

Aslında bir hekim olarak; Sayın Başbakanımızın bu kadar stres içinde olmalarını,     sağlıkları için sakıncalı buluyor ve endişe duyuyorum. Zira hiçbir şey bu kadar stres altında kalmayı değmez.

 

Bu yazımı henüz bitirmeden, PKK’nın planlı bir şekilde tertiplediği haince saldırı sonunda dokuz askerimiz şehit oldular. Mayın tuzağına düşen iki askerimizin şehit olmalarıyla sayı on bire çıktı. Bir türlü sonu gelmeyen terör belasına bugün de dördü asker beş vatandaşımızı şehit verdik. Çok sayıda da yaralılarımız var. Bu kötü gelişimler ülkemiz ve ulusumuz için artık bir felaket halini almış bulunuyor.

 

Yirmi gün kadar önce, Türkiye'yi kana bulayacaklarını söyleyen PKK, terörist başı ve BDP’lilerin haince söylemlerini gerçekleştirdikleri görülüyor. Bu vahim durum artık, ne pahasına olursa olsun devletimiz tarafından durdurulmalıdır. Bu şartlarda, terörlü büyük mücadele vermiş olan askerlerimizin, bazı çevrelerce kurulan tuzakla yargılanmaları çok anlamsız olmaktadır. Terörü önlemek için açılım başlatanların, bu konuda gerçek bir açılım başlatmaları yerinde olacaktır.  

  

Bu menfur olayların meydana gelmesi, Barzani, ABD ve İsrail konusunda şüphelerin daha da yoğunlaşmasına neden oluyor. Özellikle bu devletlerle yapılan istihbarat ilişkileri iyice sorgulanmaya başlamış bulunuyor. Devletimizin bu konuda iyi bir değerlendirme yapacağını ve gereken önlemleri alacağını düşünmekteyiz.

 

Gelişen olaylar üzerine Sayın Başbakanımızın, Sayın Genelkurmay Başkanımızla birlikte çatışma bölgesine gitmeleri son derecede olumlu olmuştur. Kahraman askerlerimizle sağlanan iletişim yıllardan beri halkımızın beklediği şeydi. Kahraman askerlerimizin büyük bir içtenlikle ifade ettikleri sözler, büyüğünden küçüğüne bütün Türk halkına emsalsiz bir örnek olmalıdır. Vatan sevgisi ve görev aşkı ancak bu kadar dile getirilebilirdi.

 

Sayın Başbakanın, bugün TBMM Parti Grubu’nda yapmış olduğu konuşma ve sergilediği sakin tavır, kendisinden yıllardan beri beklenen bir düzeyde olmuştur. Dileriz bu tavırlarını sergilemekte devam ederler. Tabii aynı şey muhalefet partilerinden ve medyadan da beklenir. Önemli olan bu tavırların geçici olmayıp sürdürülmeleridir.

 

Bunu bütün varlığımla temenni ediyorum. Zira ülkemiz ve ulusumuz büyük bir tehlike altındadır. Birlik ve beraberlik içinde olmaya çok ihtiyacımız var.

 

Makalemi bitirirken bir taraftan da Sayın Başbakanın konuşmalarını dinlemekteydim. Bir anda itidallerini kaybettiler ve konuşmalarını, eskiden olduğu gibi son derecede sert, hırçın ve uzlaşmasız ifadelerle bitirdiler. Böylece bulunduğum temenniler de boşa çıkmış oldu.

 

Ne yapalım, hayırlısı Allah’tan demekten başka elimden bir şey gelmiyor.

       

Saygılarımla…

 

www.fikirplatformu.net

www.edebiyatdefteri.com

www.antalyabugun.com   

Yayın Tarihi
25.06.2010
Bu makale 3535 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
İsrail'de Diplomatsanız Gözünüzü İki Kere Dört Açacaksınız ! www.kayseri.net.tr/yazar.asp?yaziID=5467 teşekkür ederim selamlar Bunlar işte böyle Yalnız Demire Çelige SiLaH kuvvetine dayanırlar Bildikleri şey Yalnız MADDE (yeTaparlar).! Bunlar Hürriyet uğruna ölmeye Karar verenlerin manevi Kuvvetlerini anlayaMazlar.! BiZ Anadoluya Ne silah Ne cephane ; BiZ ülkü ve iMaN taşıyoruz '' ülkü ve iMaN !!!.. ölümü göze alMayanın YaşaMa HaKkı VE Hür olMadığı halde kendilerini Hür sananlar kadar KöLe YOKtur ülkü ve iMaNIMIZ BOL OLSUN ALLAHım sen Türk milletini hiçbir zaman esir etMe Yeryüzünün EN BüyüK insanı HAZRET-i MUHAMMEDDiR iSLAM DiNi iLmin VE Fennin Işığında tetkik edildiği ZAMAN EN BüyüK DiNDiR YA RABBi! SEN TÜRK ORDUSUNU MUZAFFER ET TÜRKLÜGÜN MÜSLÜMANLIGIN DÜŞMAN AYAKLARI ALTINDA ESARET ZiNCiRiNDE KALMASINA MÜSAADE ETME amin ARKADAŞLAR 1ülkede namus sahipleri en az şer ehli yani namussuzlar kadar Cesur olmadıkça o memleket mutlaka batar! Bilgi Birlik Kuvvettir YoKsa Fitne Fesat Cehalet Bolücülüktür

Ahmet Karasu 04.12.2011

Türkiye PKK ile değil, ABD ve İsrail’le savaşıyor Sevgiler, saygılar

Hasan Erden 11.10.2011

PKK-Kürt halkı Ve İSRAİL PKK İlişkisi Bir vatandaş olarak hep ilgimi çekmiştir G.Doğudaki bu SANCI? Şöyle bir düşünelim.:1. İSRAİLin ARZ-I MEVUD Vadedilmiş Topraklar İSRAİL Bayrağında 2yatayHat; Nil ile FIRAT veya Nil ile Dicle arası : Mezopotamya bu toprakların Türkiye sınırları arasnda Kürt Halkı yaşamaktadır. kimdir Kürtler asırlar boyu bir devletleri olmamış bölgede hüküm süren devletlerin vatandaşı halkı olmuşlar 2. Törelerine gelenek ve göreneklerine inançlarına sıkı sıkıya bağlı bir halk..3. Çoğu cahil okumamış ve aga seyh emriyle yönlendirilip yönetiliyorlar 4. Peki bu toprakların gelecekte İSRAİLin eline geçmesi için bu halkı BURADAN oynatmak kaçırmak Lazım değil Mi? Apo Ne aktördür Ne de Faktör o sadece şişirilmiş Diktatördür.. 5. Yani oradaki dokuyu değiştirmek lazımdır Bunun en iyi yolu da bu halka ait bir "intihar mekanizmayla" olabilirdi 6. NATO destekli kurulan bu çapulcu alçaklar topluluğu PKK yıllardır yaptığı şey şu: İdeolojisiyle bu halkın sahip olduğu İSLAMi Manevi değerleri değiştirip sosyalist ateist veya ateşperest Anti-İSLAMi bir inanca yönlendirmek..7. Bölgede terör olayları çıkarıp Kara paranın uyuşturucunun kontrolünü Cıa MOSSAD kontrolünde nemalanmak.. 8. İSLAMi Köylerin Boşaltılarak Müslüman halkı büyükşehirlere Göçe zorlamak..Bunu yaparak büyük kentlerin sahip olduğu kültürel enformasyona halkı uğratıp artık namus onurlu dürüst inançlı Müslüman Kürt vatandaş vasfından uzaklaştırmak.. Örnek: Başta Ege Akdeniz sahillerinde İstanbul da olmak üzere büyük kentlere göç etmiş bölge halkının gençleri ya uyuşturucunun ya fuhuşun ya da hırsızlık gasp uyuşturucu satıcılığı v.s. gibi suç unsuru faaliyetlerde bulunup fert fert kirlenip sahip oldukları kişilik ve gelenek anlayışından hızla uzaklaşmaktadırlar Sadece İstanbul Bağcılarda her 100 gençten 80 ninin uyuşturucuyla tanıştığı tesbit edilmiştir 9. Bilerek bilmeyerek kandırılarak büyük devletlerin amaçladıkları nihai hedefe alet olmaktadırlar 10. Altyapılarındaki bilgisizlik ve donanımın olmamasından kaynaklanan nedenlerden ötürü ticaret yapanlarda ticareti beceremediği gibi gerek çek ve gerekse ticari alışverişlerdeki en büyük ahlaksızlığın oluşmasına neden olmuşlardır Özellikle tekstilin bitme noktasına gelmesindeki sosyolojik nedenlerinden birisi de budur PKK çapulcularının terör faaliyetlerine başladığından bu yana zaman içinde elde ettikleri kara para ve menfaat getirileri onları bir süre asıl amaçlarından biraz daha uzaklaştırmış kontrol dışı bir çok faaliyetlerinde içinde olduğu tesbit edilmiştir. Siyonist projeli Abd fransaAlmanya Ermenistan Belçika ingiltere v.s Avrupa destekli kısaca Türkiye Cumhuriyeti üzerinde tarihsel kinleri olanların Maşası olmuşlardır Kanla kara parayla haramla zıkkımla beslenen bu alçak soysuzlar sürüsünün Ne kürt Halkı Ne de başka bir halkın derdiyle dertleşmemektedirler Şahsiyetleri olmadığı içinde satılmışlar topluluğu olarak tarihteki yerlerine almışlardır İSRAİL PKK İLİŞKİSİNE DAİR.. İsrailin binlerce yıla dayanan megalo ideası olan ARZ-I MEVUD hayalini gerçekleştirme amaçlı "her yolun mübah" olacağı sisteme PKK terör örgütünü akuple etmesi ve bölge kürtlerini özellikle aşiret Liderlerini angaje etme politikasının neticesidir bu ilişki. 1897 yılında theodor herzl önderliğinde isviçre'nin basel kentinde toplanan dünya Siyonizm Zionism birliğinin ilk kongresinde alınan kararlar ve uygulamaya konan planların yüz yıl sonra yansımasıdır. o dönem 2. Abdülhamiti aşamayan Zionism=Siyonizm kah elindeki Kapital gücü kullanarak kah MASON biraderlerinden yararlanarak kah yarattığı global çete'nin derin devletini kullanarak bu amaca ulaşma yolunda önemli kilometreler katetmiştir. ARZ-I MEVUDun en önemli ayağı olan "Mezopotamya ya hakim olma güdüsü" daha İsrail kurulmadan önce siyonist felsefede yerini almış "buyuk israil diasporasi" daha "görünen israil" kurulmadan Mezopotamya satranç tahtasına piyonlarını sürmeye başlamıştır.iş bu piyonların en önemli unsuru hiç şüphe yoktur ki "kuzey ırak YaHuDiLeRi" ve özellikle de "BARZAN aşiretidir". her ne kadar dönem dönem barzani ailesi ve kuzey ırak kürtleri ile fikir ayrılığına düşülse de israil bu topluluğu kendi çıkarları doğrultusunda kullanmayı her daim bilmiştir. İşte israil'in ya da gayri resmi olarak MOSSAD'ın PKK terör örgütüyle ilk teması yıllar önce bölgede konuşlandırdığı bu piyonlar sayesinde; yani, kuzey ırak Yahudileri ve barzani ailesi sayesinde olmuştur. PKK terör örgütünün ilk yıllarında ona kucak açan barzani'dir. PKKnın Kuzey IRAKta yerleşmesi 1982 yılında Barzaninin izniyle olmuştu. bu dönem itibariyle PKK ve kdp uyum içinde çalışmaya başlamışlardır bu durum Türkiyeyi o dönem rahatsız etmiş ama pek de önemsenmemiştir Veya ülkemizi YöNeTeNlerce önemsenmemiş Türk Halkını da bilgilendirmemişlerdir İSRAİL ve ABD tarafından saddama ihale edilen Halepçe katliamı sonrası Barzani israil ile bir süreliğine yollarını ayırmış ve Türkiye'nin himayesine girmiştir. zaten PKK karşısında alınan en önemli neticeler bu dönemde alınmış Halepce katliami akabinde 2. IRAK harekatı öncesine kadar örgüte önemli darbeler indirilmiştir peki Barzaninin PKK ve İSRAİLe uzak olduğu bu dönem PKKyı Kim KOLLAmıştır? işte burası şimdilik karanlık. bu yıllar boyunca kuzey ırak'ta harekat alanı daralan PKK yine israil tarafından desteklenen ve örgütlenen irandaki rejim muhalifleri ile işbirliğine gitmiş irandaki kürt unsurlarını da kullanarak iranda örgütlenmiştir İSRAİL ve ABD nin iran ile ilişkilerinin 1979 dan beri malum olduğu ve irandaki molla rejimini devirmek adına her yolu mübah saydıkları göz önüne alındığında pkknın iran'daki örgütlenişine ve bu örgütlenişi İSRAİLin verdiği Desteği inkar etmek akla mantığa aykırı olur yine 1985-1998 yılları arası PKK nın bekaa kampında MOSSAD Ajanlarının eğitim verdikleri de kulaktan dolma da olsa bu ilişkinin önemli bir göstergesi olarak hala hafızalarımızdaki yerini korumaktadır peki Türkiyenin bölgede ve hatta tüm dünyada en büyük müttefiği olarak strateji uzmanlarınca kabul gören israil NEDEN 200 iki yüzlü bir politika izlemektedir? Yine bu sorunun cevabını ARZ-I MEVUD idealinde bulmak mümkündür İSRAİL bu plan bağlamında amacına ulaşana değin bölgede 200 iki yüzlü bir politika izlemek zorundadır zira İSRAİLoğulları hem kendilerinden başka topluma güvenmez hem de bu toplulukları insan olarak DaHi Kabul etMez Günümüzde de Türk Ordusuna kuzey IRAKta verilen operasyon iznini bu şekilde ifade edebiliriz Tarih tekerrürden ibarettir Tarih aptallara tekerrür ettirilir İSRAİL bölgeye kendisinin yerleştirdiği Barzan aşiretini önce 1960 larda sonra 1970 lerde sonra 1988 Halepçe de satmış daha sonra yine Planları doğrultusunda himayesi altına almıştır burada verilmek istenen MeSaJ "İSRAİLoğulları bu cografyanin efendisi ve YeGaNe sahibidir" MeSaJıDıR Aynı şeyi önce 1983 de sonra 1992-1998 arasında ve nihayetinde 2007 de PKK ya da yapmış ARZ-I MEVUD kapsamında efendiliklerini en azından bölgenin bu iki unsuruna kabul ettirmişlerdir...Bilmeyenler veya konuya fransız kalanlar için gerçekler bunlardır.SELAMLAR

Özmenem 17.09.2011

PKK-İsrail İlişkisinin Arka Planı Üzerine Vatan Gazetesi, web sitesindeki “Türkiye’de Giderek Artan Bir Kuşku: Gerçek mi Komplo Teorisi mi?” manşetiyle PKK-İsrail ilişkisine mercek tutuyor. Vatan Gazetesi’nin gündeme getirdiği sorular şunlar: “PKK İsrail'in taşeron örgütü haline mi geliyor? PKK İsrail gizli servislerinin kontrolünde mi? PKK’yı MOSSAD mı yönetiyor? PKK’nın Türkiye’deki faaliyetleri Mossad tarafından mı planlanıyor? Bu sorular yavaş yavaş daha ciddi olarak gündeme gelmeye başladı.” Bu tartışmaları gündeme getiren İskenderun’daki PKK saldırısı idi. Vatan Gazetesi’ne göre “İskenderun’da donanma askerlerinin nöbet değişimi sırasında gerçekleşen roket saldırısı bu kuşkuyu güçlendirmiştir. Çünkü böyle bir saldırı, o noktadaki güvenlik açığının uzun zaman izlenmesi ve değerlendirilmesini gerektirecek kadar profesyonelcedir.” Bu türden güncel gelişmeleri anlamak için biz burada PKK-İsrail ilişkisinin arka planına bir göz atacağız. PKK-İsrail İlişkisinin Arka Planı Üzerine Kimi Kürtçü yazarlar örneğin İsmet Siverekli, Kürtlerle Yahudilerin akraba olduğunu iddia etmektedir. Siverekli’ye Kürtler de Yahudiler de İbrahim Peygamberin çocuklarıdır. Ancak Kürtlerle Yahudiler zamanla birbirinden uzak düşmüş, ilişkileri kopmuştur. (İsmet Siverekli, Kürt-İsrail İlişkileri Kürdistanlı Yahudiler, Peri Yayınları, 2005) Tabi Siverekli kendi başına bir iddiada bulunmuyor. Siverekli’nin savunduğu Kürt-Yahudi akrabalığı tezi, PKK yanlısı gazetelerde de savunulmaktadır. (Örneğin bkz., Haydar Işık, Yahudilerin Kökeni, 20 Nisan 2002 Özgür Politika) Aslında Kürt-Yahudi akrabalığı tezinin sahibi Siverekli de değil Işık da değil! Kürt-Yahudi akrabalığı Tezini Kimler NiçiN ortaya attı? Genetik-bilimi uluslararası politikanın hizmetine sokulmuş, bu çerçevede ünlü Yahudi yazar Kevin Alan Brook tarafından Kürtlerle Yahudilerin akraba olduğuna dair genetik araştırmalar yayımlanmıştır. Brook’un Kürt Yahudi akrabalığından vardığı sonuç şu: “Bu heyecan verici araştırmalar gösteriyor ki Kürtler ve Yahudiler binlerce yıl öncesinde ortak babadan geliyorlar. Bu durum ümit ederiz ki Kürtleri ve Yahudileri birbirlerinin kültürlerini öğrenmeye ve Kuzey Irak’ta son yıllarda sahip oldukları dostluk ilişkilerini sürdürmeye teşvik eder.” (Hasan Kösebalaban, “Irak Üzerindeki İsrail Planları ve Türkiye” www.liberal–dt.org.tr/at/at–htk5.htm) İsrail’de Kürt-Yahudi ilişkileriyle ilgili işlerin koordinasyonunda “The Israeli Kurdish Friendship League: İsrail-Kürt Dostluk Ligi” adlı organizasyon öne çıkmıştır. Bu konuda görüşlerine başvurduğumuz değerli dost Yahudi bir yazarımız, haklı olarak Kürtlerle Yahudilerin akraba olduğu tezinin uyduruk bir tez olduğunu savunuyor. Ancak Yahudi yazarımızın bu konuda faturayı Türk medyasına çıkarması yanlış. Hâlbuki bu tezi üreten Türk medyası değil yukarıda değindiğimiz ve “Misyoner Örgütlerin Kürt ve Alevi Operasyonu” adlı kitabımızda ayrıntılı olarak belgelediğimiz üzere Yahudi çevrelerdir. Türk medyasının yanlışı bu tezleri safça izlemiş olmasıdır. Kürtler Yahudileri esaretten kurtarmış; şimdi sıra İsrail’in Kürtleri kurtarmasında imiş! BaBiL İmparatoru II. Nebukadnezar KuDüS’ü ele geçirerek (MÖ 587) Yahudi halkını esir almış ve BaBiL’e götürmüştür. İşte tam bu sırada Med Kralı Darius sahneye çıkmış ve Yahudileri BaBiL Esareti’nden kurtarmıştır. Bunun Kürt-Yahudi ilişkisi ile ne ilgilisi var derseniz Siverekli’nin cevabı hazır; Siverekli’ye göre tarihi Med İmparatorluğu aslında bir Kürt Devleti idi. Siverekli’ye göre Med Kralı Darius’un Yahudileri Babil Esareti’nde kurtarmasıyla birbirinden ayrı düşmüş olan Kürt ve Yahudi kardeşler arasındaki bağlar perçinlenmiştir. Siverekli’ye göre şimdi sıra İsrail’de. Kürtlerin tarihte Yahudiler için yaptığını İsrail, şimdi Kürtler için yapmalıdır. İsrail, esaret altında yaşayan Kürtleri kurtarıp devlet kurmalarını sağlamalıdır. APO Öcalan: Kürtler, Medlerin Varisidir Med İmparatorluğu aslında bir Kürt Devleti olduğu tezi, PKK tarafından da dillendirilmektedir. Nitekim Öcalan da, kendi adını taşıyan web sitesinde Kürtleri Medlerin varisi ilan etmektedir. Med ülkesine Grekçe’de “Medya” adı verilmektedir. PKK yanlısı yayınlarıyla bilinen Med TV ve ardından kurulan Medya TV isminin esin kaynağı da budur. Dahası PKK da terör üssü olarak seçtiği yerleri “Medya Savunma Alanları” olarak tanımlamaktadır. (Örneğin PKK yanlısı 17 Aralık 2007 Özgür Politika Gazetesi’nin manşeti şöyleydi: “Türk savaş uçakları Medya Savunma Alanlarını bombaladı”) Sanal Akrabalıktan Stratejik İttifaka Siverekli’ye göre zamanla Kürtlerle Yahudiler arasındaki ilişkiler zayıflamıştır. Siverekli’ye göre, Kürtlerle Yahudiler arasındaki ilişkiler Kürt Yahudilerin ve Kürdistanlı Yahudilerin özel katkısıyla yeniden gelişmektedir. Siverikli’ye göre bu durum önemli ölçüde İsrail’in Ortadoğu’da kendine müttefik arama politikasından kaynaklanmaktadır. Nitekim 2004’te ünlü gazeteci Seymour M. Hers’in The New Yorker’da yayımlanan makalesi İsrail’in ‘Kürt Operasyonu’nu deşifre etmiştir. Buna göre İsrail gizli servisi ve askeri birimleri Irak’ın Kürt bölgesinde peşmergelere komando ve diğer askeri eğitimleri veriyor. Bu faaliyetlerde Mossad mensupları daha çok işadamı ve bilim adamı kimliklerini kullandılar. Hiçbirinde İsrail pasaportu yoktu. Tamamına yakını mükemmel Arapça ve Kürtçe konuşuyordu ve fiziksel olarak bir Iraklı’dan ayrılmaları olanaksızdı. (Haber-yorumun orijinal metni için bkz., Seymour M. Hersh, “PLAN B As June 30th approaches, Israel looks to the Kurds”, www.newyorker.com/fact/content/?040628fa_fact) PKK’nın ideoloğu: “Yahudiler Kürtlerin doğal müttefikidir” Bir dönem PKK’nın ideoloğu olarak adı geçen İsmail Beşikçi de “Kürt Aydını Üzerine Düşünceler” adlı çalışmasında Kürtler ile Yahudiler arasındaki ilişkiye dair şunları yazmaktadır: “Kürtlerin Ortadoğu’da Yahudilere karşı düşmanlık hisleri beslemelerinin hiçbir yararı yoktur. Kürtler Yahudi toplumu ile daha sıcak ilişkiler kurmak durumundadır. Yahudi toplumunun demokratik kurumlarını görmezden gelemezler. Yahudi toplumu Ortadoğu’daki Kürtlerin doğal ittifakçısıdır.” Beşikçi’nin bu sözleri, yine Kürtçü bir yazar olan Dr. A. Medyalı’nın Kürdistanlı Yahudiler (Berhem Yayınları, 1992) adlı kitabının temel referanslarından birisidir. Medyalı, Kürtler ile Yahudiler arasında varsayılan tarihsel ilişkiye dikkat çekmekte ve bu noktadan hareketle bu iki halkın Ortadoğu’da “müttefik” olmaları gerektiğini öne sürmektedir. Siverekli, Kürtlerle Yahudiler arasında akrabalık kurma çalışmalarının ABD’nin Irak’ı işgaliyle başladığını itiraf ediyor. Amerika’nın Irak’ı işgaliyle birlikte Kürt-Yahudi ilişkinin gelişmesi için önce “sanal akrabalık” üretilmiş, ardından bu süreçten “stratejik bir ittifak” devşirilmesi amaçlanmıştır. PKK çevrelerinin de hem akrabalık hem de ittifak tezlerine tutkun görünüyor. Anlaşılan şimdi de, nükleer silahlarını ve Gazze ablukasını uluslar arası kamuoyuna taşıyan Türkiye’ye karşı İsrail PKK’yı harekete geçirmiş görünüyor.

Ali Rıza Bayzan 14.08.2011

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!