Uykuya geçtikten sonra iki tür uyku boyutu yaşarız. Rem ve Nanrem dediğimiz boyutlar. Rem ilk uykuya daldıktan sonraki hafif boyuttur. Burada bilinçaltı rüyaları görür ve genelde hatırlarız. Nanrem dediğimiz boyut ise daha derin uykuya daldığımız boyuttur. Burada gördüğümüz rüyaları hatırlamayabiliriz. Eğer hatırlıyorsak ruhsal boyuttan gelen rüyalardır. Bu rüyalarda endişe ve korku hissedilmez. İyileştirici ve şifa rüyaları olma özelliği taşırlar. Korkularımızın yansıdığı rüyaları Rem uykusundayken görürüz.
Korkularımızın yansıdığı rüyalar; değiştirmemiz gereken duygularımız olduğunu ve bunları nasıl değiştireceğimizin bilgisini gösterirler. Yani bizi korkutan rüyalarımız olduğu zaman yapmamız gereken en önemli şey korkularımızla ve duygularımızla yüzleşmektir. Böylelikle değişimimizi ve tekâmülümüzü gerçekleştiririz. Korktuğumuz rüyalardan öğrenmemiz gereken mesajı alamamışsak benzer rüyaları görmeye devam edebiliriz. Ta ki değişim olana kadar veya biz “yeter, artık bu rüyaları görmek istemiyorum” diyene kadar. Öyle güçlü isteriz ki bunu, gördüğümüz rüyaları hatırlamaz oluruz. Bazen de kötü gördüğümüz rüyaların gerçekleştiğine tanık olduğumuz için rüyalarımızdan vazgeçeriz. Rüyalarımızın gerçekleşmesini sağlayan da bizim onlara olan inancımızdır aslında. Rüyalarımızı hatırlamamızın bir sebebi de; rüyamızda sevdiğimiz birinin öldüğünü veya kaza geçirdiğini gördükten sonra bunun gerçekte de yaşandığına tanık olduğumuz durumlardır ki rüyalarımızdan tedirgin olup onlara küsebiliriz.
Rüyalardan vazgeçmemizin, korkmamızın diğer sebebi gördüğümüz karabasanlardır. Halk dilinde al basması olarak da bilinen karabasanlar; Rem boyutunda görülen olaylardır. Olaylardır diyeceğim çünkü rüya ile gerçeklik arasında yaşanırlar. Sağlıklı bir uykuda beden fonksiyonlarını durdurur sadece beyin devrede kalır. Karabasan durumunda ise beden fonksiyonlarını durduramaz beyin de uyanıklık ve uyku arasında kalır. Tıp dilinde uyku felci olarak da bilinen bu durum; insanın enerji alanlarını da düşünürsek bedensel, zihinsel ve ruhsal alanlarımızdaki enerjilerimizin düşmesinden kaynaklanır. Peki aralarında fark var mıdır? Bence vardır. Bedensel yorgunluktan kaynaklanan karabasanlar, bedeni dinlendirdiğimiz zaman kendiliğinden kaybolurlar. Zihinsel olanlar da aynı şekilde, zihnimizi neyle meşgul ediyorsak ve yoruyorsak o problemin çözülmesinden sonra kendiliğinden ortadan kalkarlar. Zihinsel yorgunluklarınızı kendiniz tespit edip onları çözümleme yoluna gidebilirsiniz. Bu dönemde gördüğünüz karabasanların biçimi de size bu konuda bilgi verebilir.
Gelelim ruhsal yorgunluğumuz nedeniyle, ruhsal enerjilerimizin düşük olduğu dönemlerde gördüğümüz karabasanlara. Bunlar çok daha yoğun korkular yaratabilir çünkü geldikleri boyut Kuran-ı Kerim’de de bahsedilen cinler ve varlıklar boyutu olabilir. Bunların negatif boyuttan olanları bize bu karabasanları yaşatırlar. Bunlardan kurtulmanın yollarından biri de “Bismillahirrahmanirrahim ve Ayetel Kürsi” yi hayatımızdan ve dilimizden eksik etmemektir. Bu boyuttaki varlıkların alanlarınıza girmelerine izin vermemektir. Peki bu negatif boyutun alanları bizim alanlarımıza nasıl girer? Düşünceyle, korkuyla, fallar ve bunun gibi şeylere inanmak ve ilgilenmekle. Evinizde içtiğiniz bir kahvenin içerken kenarında oluşan şekilleri benzetmeye çalışmanız bile bu alanı zihninizde açmanıza yetecektir. Halk arasında söylenen “kıldan ince, kılıçtan keskin” tabiri bu konudaki hareket ve düşüncelerimize ne kadar dikkat etmemizi anlatmaya yeter. Herkese açık, berrak ve tatlı rüyalar diliyorum.
Rüyalarla ve Sevgiyle kalın