BİLİMSEL DÜŞÜNCE

9 Eylül 1922 üzerine Gecikmiş Bir yazı

Yıl 15 Mayıs 1919…

Emperyalistlerin kuklası Yunana Palikaryası İzmir’e çıkar, Anadolu’nun işgali başlar böylece… Konaktaki Hükümet konağında Türk bayrağı yerine Yunan bayrağı çekilir... Soygunlar, katliamlar, yakmalar ve yıkmalar başlar… Türk Milletinin bağrında beslediği “azınlıklar” bayram yaparlar, balkonlardan palikaryayı sevinç çığlıklarıyla karşılarlar…

“Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini, yok mudur kurtaracak kara bahtı madaranı” diyen Namık Kemal’e nazire olarak gazeteci Hasan Tahsin çıkardı “revolverini” tak.. tak.. tak diye sıktı kurşunu düşmanın alnına…

Karar vermişti Gazi Paşa… Tüm gemilerin geri gideceği günü müjdelemişti, “geldikleri gibi geri giderler” diye… Ve sadece bir “vapur” kullandı kırık dökük, çıktı meçhul yolculuğa vatan için, namus için, hürriyet için, bayrak için… Çıktı Anadolu’ya…

Ve yayıldı haber dalga // dalga Anadolu’ya; Mustafa Kemal Paşa Samsunda diye… O anı şöyle anlattı Gazi paşam: “Ben 1919 senesi mayısı içinde samsuna çıktığım gün elimde hiçbir maddi güç yoktu Yalnız Türk milletinin asaletinden doğan ve benim vicdanımı dolduran manevi bir kuvvet vardı. İşte ben bu manevi kuvvete ve Türk milletine güvenerek işe başladım”

**

Egede bir göç ve uzun sürecek bir mezalim başladı… Vatan toprağı kirletilmiş, kan ağlıyordu güzelim Ege…

Ve uyuyan dev uyandı… Anadolu ve Rumeli’de dağ ateşleri yanmaya başladı… Mustafa Kemal İbrahim Ethem Bey’i “Demirci Kaymakamı” sıfatıyla halkı örgütlemek üzere Ege’ye yolladı…

Ardından Yörük Ali Efe, Akhisarlı efeler… Sökeli Cafer efe… Bergamalı Arap Ali Osman Efe… Gökçen Efe… Danişmentli İsmail Efe…  Batı Trakya’dan gönüllü müfrezeler... Başladılar dağda egemenlik kurmaya... Bergama-Soma kuvvetleri oluştu... Çukurova’da Kuvva-yi Milliye… “Dağ Başını Duman Almış” marşıyla coştular… Vatan savunması için…

Türk anaları, Anadolu Kadını devreye girdi; namus için, iffet için, vatan için, bayrak için...  Kurdular kadınlardan çeteler; İşte Çete Ayşa… İşte Gördesli Makbule… Oldular ölümsüz kadın kahramanlar…

Erzurum’da Kara Fatma ve Çetesi… İnebolu’da cephane taşıyan Anadolu’nun cefakâr kadınları anaları, kızları, gelinleri… Afyonda ray döşeyen kadınlarımız… Mehmetçik doğurup cepheye gönden isimsiz kahraman analarımız, bacılarımız…

Mustafa Kemal Paşa kararı verdi ve duyurdu; “Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla sulanmadıkça terk edilemez…”

Ardından gelen İnönü Savaşları, Sakarya Zaferi… O günlerde tüm mazlum milletlerin gözü Anadolu’dadır… Çünkü kendilerine “rehber” alacaklar… Sakarya’da şehit olan yüzbaşı Basri’nin annesi Teğmen Şevketi yakalar “Basri’m nerede” diye sorar… İçi çekilir Şevket’in, “arkadan geliyor” diyebildi sadece…

**

Buhara cumhuriyeti maddi yardım yanında TBMM ne altın kaplamalı 3 tane kılıç gönderir… Kılıçlardan bir Mustafa Kemal’e diğeri İsmet Paşa’ya hediye edilir… Buhara heyeti “üçüncü kılıç”ın İzmir’e girecek ilk birliğin komutanına verilmesini ister…

26 ağustostan hemen önce tüm birlikler 3. kılıcın hikâyesi duyurulur...

26 ağustos 1922…

Artık ordunun tüm erleri ve subayları İzmir’e ilk girecek birliğin içinde olmanın hayali içindedirler…

26 ağustos sabahın ilk ışıklarıyla başlar büyük taarruz…

Türk süvari birliği Afyonkarahisar’dan, Niyazi Nihat ve diğer komutanların komutasından geçerler… Ne demişti Gazi Paşa; “Büyük işleri yalnız büyük milletler yapar” O zaman bu askerler büyük işler yapacaktı, çaresi yoktu bu işin…

**

Tarih 31 ağustos 1922, düşman yel gibi kaçarken tüm birlikler şu kısa telgrafı alırlar: “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri…”

Ordular İzmir’e doğru akıyordu… Yunan ordusu dağılıyordu, acınacak haldeydi... Afyon-Uşak hattında, vadilerde kayboluyordu orduların bir kısmı… Komutanı Trikopis esir edildi…

İstanbul’da, emperyalistlerin ileri karakol temsilcisi General Charpy deliye dönmüştü… “Bu hızla yarın İzmir’e girerler” dedi ve inanamıyordu… 250 bin kişilik Yunan ordusu darmadağın olmuştu…

Türk kuvvetlerinden geriye kalan yaralılar sarılıyor bir yandan, diğer yandan da İzmir hayâlı vardır yüreklerde… Haberler dalga // dalga yayıldı Anadolu’ya… Bayraklar dikildi burçlara yeniden… Türk kuvvetleri Fahretin Altay komutasında İzmir’e doğru adeta uçarken Türk askeri Yunan güçlerini denize sürüyordu…

8 Mayıs 1922 Manisa kurtuldu…

8 Eylül akşamı komutanlar İzmir’e girecek ilk birlikleri belirlediler; 2. Süvari Tümeninden 4.Süvari Alayı bu şerefe layık görüldü… Yüzbaşı Şerafettin Bey emri alır, sabaha kadar gözüne uyku girmez…

9 Eylülde gün doğarken 4. Süvari Alayı Sabuncu belinden İzmir’e akar… Ve Dağlarda çiçekler açar… Mavi gözlüm, sarı saçlım, kartal bakışlım, yay gergin bacaklı kahramanım… “Belkahve”de onları gözlemektedir…

9 Eylül sabahı saat 9.00 Bornova’da Türk askerleri... Varlıklı mutlu azınlık bu semtte yaşamaktadır çünkü büyük umutlarla karşılamışlardı palikaryayı… Rumların evlerinden askerlere ateş açılır… Şerafettin komutan uğraşmaz onlarla “ileri” der askerlerine… Halk kahramanları bağrına basar…

10 Eylül 1922 gecesini Nif köyünde geçirir Mustafa Kemal… İzmir yolundadır artık… Yanında genelkurmay başkanı Fevzi Çakmak, yaveri Salih Bozok vardır, birlikte İzmir’e gelir…

14 Eylül İzmir hala yanmaktadır…

15 Eylül İzmir yangından geri kalan bir enkazdır…

Mustafa Kemal İzmir Konak meydanında törenle karşılanır... Buhara heyetinin emanet ettiği “şartlı” üçüncü kılış için tören yapılır…

”Üçüncü kılıç” törenle Şerafettin Beye verilir…

**

Mustafa Kemal’in şu sözleri kulaklarda çınlar; "Hayattaki yegâne üstünlüğüm, Türk doğmaktır! Muhterem milletime sunu tavsiye ederim ki; sinesinde yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki cevher-i asli'yi çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin." Atatürk.

Ve 85 yıl sonra İzmir Kordon Boyu şu seslerle inlemektedir: ”Mustafa Kemalin Askerleriyiz”

Evet, bugün 9 Eylül 1922… Düşmanın yurttan kovuluş yıldönümü… Türkiye’ye, Türk Milletine kutlu olsun…

Yayın Tarihi
03.10.2011
Bu makale 12060 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
Atatürk Yunan Başbakanı kabul etti ama? www.mesajhaber.com/artikel.php?artikel_id=2577 3709 1947 3660 2317 3606 2074 3697 1805 3680 2562

Murat Çabas 21.02.2013

İngilizleri İstiyoruz www.ordukentgazetesi.com/author_article_detail.php?id=1907

Adnan Yıldız 18.02.2013

DEVLET ADAMLIĞI DERSLERİ ve RİCALLERİMİZ!.. Yüreği vatan-millet ve bayrak aşkıyla dopdolu şanlı bir ecdadın torunları olarak şu güzelim ülkemizi muasır medeniyet seviyesinin üzerine taşımak isteyen ve Atatürk?ün rozetini yakasına takıp, sözde Atatürkçülükle bir yere varılacağını iddia edip, Atamızın hayat yolunu bilmeyen kuş beyinli ricallerimize aşağıdaki tarihi vakıayı arz etmekle inanıyorum ki, geleceğimizin teminatı sevgili gençlerimiz, şanlı ecdatlarına ve atasına lâyık iyi bir evlat olacaklardır.. Tam tarafsız gözle işte ATATÜRK ve işte onun yolunda olduğunu sürekli iddia edip bugüne kadar bu toplumun önünde gidip, milletini aşağılayan, bu asil insanları peşinden sürükleyip giden ricallerimizi siz değerlendirin!.. Bu ruh yapısı içinde olup, halen yakalarına rozet takmakla kendilerini Atatürkçü olarak niteleyen kişileri de halkımız çok iyi tanıyor artık!. Evet, Atatürk'ün baş yaveri Salih Bozok anlatıyor. Başkumandan, düşmandan kurtardığı İzmir?de geçireceği ilk gecesinin tarif edilemez sevincini yaşıyordu. İzmir?deki yeni evinde Mustafa Kemal Paşa ilk gecesini çalışarak geçirdi. Kendisi için zengin bir sofra hazırlandığı halde hiçbir yemeğe dokunmadan ufak tefek ile karnını doyurdu ve geç vakitlere kadar çalıştı. Ertesi sabah erkenden uyanmıştık. Hafif bir kahvaltıdan sonra vilayet konağına gittik ve doğruca Vali'nin odasına girdik. Vali, İngiliz Konsolosu ile konuşuyordu. Biz gelince Vali ayağa kalktı ve Konsolos ile Mustafa Kemal Paşa?yı tanıştırdı. Konsolos, iyi Türkçe biliyordu. Paşa Vali'ye sordu: -Konu nedir?.. Vali anlattı: -Sayın Konsolos, İngiliz tabasından olan vatandaşlar ile Rum, Ermeni, Yahudi gibi azınlıkların güven altında bulunduklarını belirtir bir "güvence" istiyorlar. Ben kendilerine herkesin eşit biçimde güven altında olduklarını bildirdim. Mustafa Kemal Paşa, Konsolos'un Türkçe bildiğini biliyordu, öyle olduğu halde öfkesini belirtmek için sordu: - Ee, peki daha ne istiyormuş? Bu soruya Konsolos Türkçe cevap verdi. -Tebamiz hakkında hükümetinizden yazılı teminat istiyorum! Konsolos garip bir biçimde diklenmişti. . Paşa?nın sesi havada kırbaç gibi şakladı: -Yunanlılar zamanında kendi tabanızı daha emniyette mi görüyordunuz? Konsolos gerisinde İngiliz devletinin bulunduğunu belli eden bir kasılma ile: -Evet, dedi. Yunanlılar burada iken tabamızı emniyette görüyorduk. ?Öyleyse buyurun tabanızla birlikte Yunanistan'a gidin, efendim! Konsolos kendisinden umulmayacak bir cesaret gösterdi: -Yani majestelerimin hükümetine savaş mı acıyorsunuz? Mustafa Kemal iyice öfkelenmişti fakat öfkesini tuttu ve Konsolos'a: -Siz kiminle ve ne konustugunuzu biliyor musunuz? Ben Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ve Türk Orduları Başkomutanıyım. Savaş açmaya, barış yapmaya hakkım var. Siz kimsiniz!.. Hükümetiniz adına savaş ve barış görüşmeleri yapmaya yetkili misiniz? Böyle bir yetkiniz varsa görüşelim. Yoksa (eliyle kapıyı gösterdi) buyurunuz efendim!.. O kasım kasım kasılan Konsolos, Mustafa Kemal Paşa?nın son cümlesi üzerine sapsarı kesildi ve tek bir kelime söylemeden kapıdan çıktı gitti. Mustafa Kemal Paşa arkasından bir süre baktıktan sonra Vali'ye döndü: -Yüz vermeyin Vali Bey! Bunlar karşılarında hala Babaili Hükümeti var sanıyorlar. Bir zırhlısı önünde pusacak, bir blöfü önünde yelkenleri suya indirecek "devletçik" sanıyorlar bizi! Küstahlığın derecesine bakın, bana "Savaş mı açıyorsunuz?" diye soruyor, barut kokan bir odada sorduğuna bak! Savaş halinde değil miyiz sanki! Kollarında ve omuzlarındaki işaretlerden amiral rütbesinde olduğu anlaşılan İngiliz Donanması Komutanı, Hükümet Konağı?nın kapısından girerek Mustafa Kemal Paşa?nın odasına doğruldu. Nazik, fakat öfkeli bir hali vardı. Ruşen Eşref önüne çıkıp ne istediğini sorunca: -Başkomutan Mustafa Kemal Paşa ile görüşmek istiyorum! Dedi. Birlikte odaya girdiler kapı kapandı. Amiral önce: -Çok güç koşullar altında bir savaş kazandınız, sizi asker olarak içtenlikle kutlarım. Çanakkale?deki başarınızı rastlantıya borçlu olmadığınız, kanıtlanmış oldu. Büyük bir askerle tanışdığım için memnunum. Amiral bir süre sonra konuya girmiş: -Ülkenin kontrolünüz altında bulunan bölümünde bizim Tebamız ve sizin azınlıklarınızdan Ermeniler, Rumlar var. Yeni askeri yönetim altında bu insanların statüsü nedir? Güven de midirler? ?Hiç kuskunuz olmasın Amiral! Türkiye?deki bütün insanlar gibi tabanız ve sözünü ettiğiniz azınlıklar da TBMM Hükümeti?nin eşit koruması altındadır. Suç işlemeyenler, kendilerini bu memlekette benim kadar güvende sayabilirler. ?Suç işleyenler Sayın Amiral, dünyanın her yerinde olduğu gibi, ülkemizde de adaletin huzuruna çıkarlar... Suçlu iseler, cezalarını elbette çekeceklerdir... ?Fakat Paşa Hazretleri, fevkalade günler geçirdik. Yunan ordusundan cesaret alan Rumların bazıları, şımarıklıklar yapmış olabilir. Bugün bu insanlar yerli halkın düşmanlığı ile yüzyüzedirler. Ermeniler için de başka acıdan ayni şeyleri söyleyebilirim. Biliyorsunuz, arkadaşlarının büyük bir bölümü göce zorlandı ve önemli bir bölümü de hayatını kaybettiler. Bu ruh tedirginliği içinde Yunan ordusu ile işbirliği yapmış, bazı Türklere zor günler geçirtmiş olabilirler. Bunlar, fevkalade günlerin olaylarıdır. Bağışlanması, höş görülmesi gerekir. Eğer bu kimseler, halkın husumetine bırakılacak olursa, bütün dünya aleyhinize kıyameti koparır! Son cümleye kadar Amiral'i gülümseyerek dinleyen Mustafa Kemal Paşa, dünyanın koparacağı gürültü ile kendini tehdide girişince, sözünü bıçak gibi kesmiş: -Şu "Efendi Devlet" rolünü bir kenara koyunuz Amiral!.. Milletleri de tehdit etmekten vazgeçiniz!.. İngiltere ve müttefiklerinin kıyameti koparıp koparmayacağını düşünmem! Bunlar memleketimin iç işleridir; kimsenin bu içişlere karışmasına müsaade etmem! Majestelerinin devleti memleketimizin azınlıkları ile uğraşmaktan vazgeçsinler! Kim bize saygı beslemezse, bizden saygı beklemeye hakkı olmaz! Amiralin benzi kül gibi olmuş: -İngiltere Hükümeti?nin tabasını her yerde koruma hakkı, devletler hukuku teminatı altındadır. Avrupa devletleriyle birlikte arkaladığımız Rum ve Ermenilerin güven içinde bulundurulmasını sadece rica ettik. Yoksa biz bu güvenliği sağlayacak güçteyiz... İste o zaman Mustafa Kemal Paşa?nın tepesi iyice atmış: -Arkaladığınız Yunan ordusunun denizde yüzen leşlerini herhalde görmüş olmalısınız! Türk ordusu asayişi sağlayacak güçte olduğu gibi, limanı (o dönemde İngiliz donanması İzmir limanında bulunmaktaydı) boşaltacak güçtedir de... İsterseniz, Türk?e ihanet eden tabanızın ve azınlıklarınızın adaletten kaçan sefillerini geminize doldurabilirsiniz! Donanmanızın da en kısa zamanda limanı terk etmesini istiyorum! Mustafa Kemal Paşa?nın cümleleri, art arda Osmanlı tokatları gibi Amiralin yüzünde sakladıkça, Amiral ne yapacağını şaşmış ve en sonunda: -İngiltere?ye savaş mı açıyorsunuz? Demiş. İste Paşa burada son sözünü söylemiş: - Savaş açmak mı? Siz yoksa Sevr Antlaşması?nın hala yürürlükte olduğunu mu sanıyorsunuz? Biz onu çoktan yırttık... Karşımda oturuşunuzu, sizi konuk saymama borçlusunuz! Fakat görüyorum ki, nezaketimizi kötüye kullanmak eğiliminiz var... Buna müsaade edemem. Bizim gözümüzde "barış antlaşması yapmamış" iki devletiz. Savaş hukuku yürürlüktedir. Gemilerinizi DERHAL karasularımızdan çekmenizi size ihtar ediyorum! Bir balmumu heykeline donmuş Amiral. Sise-gerine girdiği Mustafa Kemal Paşa?nın odasında oturduğu sandalyede küçüldükçe küçülmüş ve sonunda kekeleyerek: -Affedersiniz! Demiş ve yerlere kadar eğilerek geri kapıya gidip dışarı çıkmış. Ruşen Eşref hem düşünceli hem de gülüyordu: -Paşa, Amirali anasından doğduğuna pişman etti. "Kendisinin Türk topraklarında bir savaşçı olarak bulunduğunu Paşa?dan öğrendiği zaman sapsarı kesildi... Tutuklanacağını, tutsak edileceğini sandı. İnce dudaklarını ısırıyor, parmaklarını birbirine kenetlemiş titriyordu. Karşısında Babıâli Paşası bulacağını sanıyordu herhalde... "İngiltere devletini kendi devletine eşit gören " bir Paşa ile karsılaştığı için, ihtiyatsızlık edip karaya çıktığına kim bilir nasıl lanet etmiştir... Aradan bir saat geçti geçmedi... İngiliz gemisinden bir müfreze ve bir teğmen çıktı. Amiralden devleti adına bir ültimatom getiriyordu, Başkomutan?a kendi eliyle verecekti. Paşa?ya bildirdim; -"Gelsin"dedi. Teğmeni içeri aldım. Ruşen Eşref tercümanlık yapıyordu. İngiliz çakı gibi bir teğmendi. Paşa?nın karşısında gösterişli bir selam verdi ve Ruşen Eşref aracılığıyla ültimatomu Paşa?ya ulaştırdı. Paşa: -Peki teğmen! Hükümetimiz ültimatomunuzu inceler ve hükümetinize gereken karşılığı verir. Siz geminize dönebilirsiniz... Teğmen önce dışarı çıkacakmış gibi bir hareket yaptı, sonra da Ruşen Eşref?e dönüp: -Başkomutan ellerini öpmeme müsaade buyururlar mı? Ruşen Eşref, teğmenin dileğini Paşa?ya söyledi, Paşa: -Nereden icap etmiş sor bakalım!.. Dedi. Teğmen: -Asker olarak zaferlerine, insan olarak kendisine hayranım... Lütfetsinler... Teğmen Paşa?nın elini öptü, Paşa da teğmenin yanağını okşadı. Odayı boşalttık. Az sonra Ruşen Eşref?i çağırdı: Metni okudunuz mu? Ne istiyorlar? ?Paşam Amiral ile görüştüklerinizin yazı ile de pekiştirilmesi isteniyor. ?Öyleyse Halide Hanım?ı (Edip Adıvar) bulunuz, hemen tercümesini yapsın ve metin olarak bana getirsin... Öte yandan bir kopyasını şifre ile Dışişleri Bakanlığına gönderin gerekeni yapsınlar... Durumu, ordu komutanı Nurettin Paşa?ya da bildiriniz. Gerekiyorsa benimle temas etsin. Olay kısa bir süre içinde şehirde duyulmuştu. İngiliz ve Fransızlar, kendi devletlerinin uyruğunda olanları gemilere bindirmeye başlamışlardı. Nitekim birkaç saat sonra da sessizce çekilip gittiler... İşte lider özelliği taşıyıp dünyayı kendisine hayran bırakıp giden Atatürk ve silâh arkadaşları, işte onun ölümünün ardından onun izinde olduğunu haykırıp, Türk milletini dünya ülkeleri karşısında ?muasır medeniyet seviyesi üzerine? taşımaları gerekirken; Atatürk?ün tam aksine bu necip milleti yıllarca: ?Yerinde say uyguladım marş? sloganıyla kalkınmış dünya ülkeleri arasında aciz duruma getiren liderlerimize bu necip milletin hakkını ne derece helâl edip etmeyeceğini de yüce Türk milletinin takdirlerine sunuyorum? Arktık halkımız gerçekleri bir bir öğreniyor, herkesin olsun efendim!.. Son günlerde ülkemizde, kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerimiz ve çevremizde dönmekte olan olaylar karşısında tavır belirleyen ülkemizin değerli yöneticilerini, Atatürk?ün ?kırılıp-eğilmeyen?, halkını her şeyin üzerinde tutan, bütün başarılarını halkına borçlu olduğunu göğsünü gere gere haykıran, Atamıza yürekten layık, eli öpülesi rical olmaya davet ediyorum? Saygılarımla

Abdulkadir İpekoğlu 01.02.2013

İzmir'e çıkan yunan askerlerini Kordonboyu'nda dualarla karşılayan Metropolit PaPaZ Hrisostomos, onlara CENNETE nasıl gideceklerini şöyle anlatır:Seyirci Paşalar! www.turkcebilgi.com/kose-yazisi/14054/seyirci-pasalar Bugünlerde, Atatürk'ü, Kara Kuvvetleri brövesinden ihraç etmek gibi kendince önemli bir meşguliyeti olan GenelKurmay Başkanı 'Olayın yargıya intikal ettiğini' beyan buyurup, sayın ağzını kapatmış, , Paşası da maşası da! www.turkcebilgi.com/kose-yazisi/14051/pasasi-da-masasi-da www.yenidenergenekon.com/269-bulamac-ve-esek-adalari-kimin/ www.yenidenergenekon.com/890-turk-adalari-isgal-altinda/ www.yenidenergenekon.com/94-zararli-cemiyetler-rumlar-ermeniler/ www.yenidenergenekon.com/248-fener-rum-patrikhanesi-ve-ekumeniklik-meselesi/

Necdet Sevinç 02.07.2012

22 Yirmiiki Süngü Yarası www.ekonominingundemi.com/yirmiiki-sungu-yarasi-makale,1573.html Hoş gelişler ola Mustafa Kemal Paşa Askerin milletin bayrağınla çok yaşa Son sözüm bugün de budur yarın da budur Ecnebi devletlere yaranmak için beni asıyorlar Eğer adalet buna diyorlarsa kahrolsun adalet kahrolsun adalet Benim sevgili kardeşlerim asil Türk Milletine çocuklarımı emanet ediyorum Bu kahraman millet elbette onlara bakacaktır Allah vatan ve milletimize zeval vermesin Amin Borcum Var servetim Yok üç çocuğumu millet uğruna yetim bırakıyorum Yaşasın Millet... Türk Milleti ebediyyen yaşayacak Müslümanlık asla zeval bulmayacaktır Allah millet ve memlekete zeval vermesin Fertler ölür millet yaşar İnşaallah Türk Milleti ebediyete kadar yaşayacaktır 30 Mart 1335 Boğazlıyan Kaymakamı Milli Şehit Kemal Bey 8Nisan1919 aziz Şehitlerimizin ruhuna fatiha amin amin...

Sait Kaya 20.06.2012

9 Eylül-Ege?nin Kurtuluşu ve Sonrası www.yenidenergenekon.com/221-9-eylul-egenin-kurtulusu-ve-sonrasi/ www.yenidenergenekon.com/125-12-adalari-yunanistana-kim-verdi/ www.yenidenergenekon.com/252-pontus-gercegi/ UNUTMA_k ihanettir Atatürkçü, yurtsever aydınlar; ısrarla ve yakından takip ederek Bu Büyük ve iç içe planın parçalarını bir araya getirmelidir. Türkiye?yi bekleyen büyük tehlikeyi, buna karşılık Türkiyeyi (YILLARDIR) yönlendirenlerin ihanetini milletimizin gözleri önüne sermelidir. Ve bunu gecikmeden yapmalıdır. Çünkü Atatürk Türkiyesi?nin içi, her geçen gün biraz daha boşaltılıyor. Atatürk yoksa, Türkiye de yoktur. www.turksolu.org/126/dura126.htm www.turksolu.org/149/adiguzel149.htm www.turksolu.org/78/gur78.htm www.turksolu.org/79/arslan79.htm 500YILVakfı Tüsiad Lion_Rotary KulübLERine Dikkat! www.kayseri.net.tr/haber_detay.asp?haberID=9318 VE 6677 VE 4794 VE 9891 VE 10552 SAYGILAR

Dr. M. Galip Baysan 30.05.2012

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!