Yeryüzünün İLK ŞEHRİ ve Yayılım

Yeryüzündeki “ilk uygarlıkların, Bereketli (Verimli) Hilal” olarak tanımlanan ve Filistin’den, Suriye-Güneydoğu Toroslar-Zağros dağları ile Mezopotamya’ya paralel olarak uzanan bölgede ortaya çıktığı düşüncesi genel kabul görmüştür. “Bereketli Hilal” Arabistan yarımadasının Asya’ya dayandığı sırtı, onun tacıdır. Tarım (çiftçilik ve hayvancılık), dünyanın diğer bölgelerinden daha önce bu bölgede ortaya çıkmış, Ortadoğu “ilk uygarlık” bölgesi olmuştur.

Dahası, yapılan arkeolojik kazılar, “İnsanlık tarihi”nde bugün için tespit edilebilen, yeryüzündeki “ilk kent toplulukları”nın, bir başka deyişle, “En eski Tarım yerleşmeleri”nin, Son Buzul Dönemi’nin sonlandığı tarih olan yaklaşık M.Ö.10.000 (-M.Ö.9000) civarında, “ehlileştirmeye-evcilleşmeye bol bitki çeşitlerinin ve elverişli hayvan türleri”nin bulunduğu “Filistin bölgesinde” kurulmuş bulunduğunu ortaya koymuştur.

İşte, Filistin bölgesinde görülen “medeniyet/uygarlık”, bu noktadan “güneybatıya” giderek Sina yarımadasına ve daha sonra da Mısır’a, Nil vadisine; “kuzeye doğru” çıkarak ise; Suriye’ye, Anadolu’ya, Irak-Iran Zağroslarına (bilahare de Hazar Denizi çevresine ama, asıl da), İran’ın güneybatısındaki Elam bölgesine ulaşmış, buradan da Fırat-Dicle deltasına, yani, Aşağı Mezopotamya’ya; Sümer Ülkesi denilen bölgeye inmiştir.

Bu nokta soru ve sorun şu: “Verimli (Bereketli) Hilal”in “Güneybatı ucu” diyeceğimiz  Filisten yöresinden hareketlenip de, “Güneydoğu ucu” olan Aşağı Mezopotamya’ya yayılan “uygarlık/medeniyet”, nereden kaynaklanmıştır? Adı geçen bu bölgelerde görülen ve “ortak bir kaynağa” ait özellikleri de barındıran bu “genel kültür” nereden beslenmiştir? “İnsanlık tarihi’nde” bugün için bilinilebilen “En eski kentler” Filistin’de ortaya çıktığına göre, bu coğrafyadaki kentleri/şehirleri kuran insanlar, bu yöreye nereden gelmişlerdir? “Son Buzul Dönemi"nin sonunda Ortadoğu’da doğan “İnsanlık medeniyetinin ilk kaynağı” neresidir? Ya da “Yeryüzündeki ilk şehir” nerede ortaya çıkmıştır?..

***

İnsanlığın “ilk beşiğinin” Ortadoğu olduğu, ilk büyük “Tarım kentleri”nin kuruluşunun M.Ö.10.000 (veya 9000) civarında Filistin bölgesinde ortaya çıktığı görüşü kabul edilmesi gereken olsa da, bu görüşler, “Arabistan yarımadasının arkeolojisi-tarihi ve de dinler tarihi” göz önüne alınmadığı taktirde eksik kalmaktadır. Çünkü, Son Buzul Dönemi’nin yaklaşık M.Ö.10.000 civarındaki bitiminden sonra Filistin yöresinde ortaya çıkan “ilk kentlerinin öncesi dönemde”, bu köy/kentleri kuran insanların bu bölgeye “nereden geldikleri” henüz tespit edilmemiştir. Yeryüzündeki “ilk insanın ve ilk insan gruplarının” yaşamasına en uygun “İlk Doğal (Çekirdek) Ortam” neresidir (?) ortaya koyulmadığı gibi, bunun araştırılması da yapılmamıştır.

Eğer bu araştırma yapılırsa, Filistin bölgesinde ortaya çıkan “ilk büyük” yerleşimlerin ortaya çıktığı dönemin “hemen öncesi” dönemde, “evcilleştirilebilecek bitki ve hayvan çeşitleri” ile birlikte insanoğlunun, bir arada bulunduğu “İlk Çekirdek Ortam”ın, Arabistan yarımadasında olduğu görülecektir. O dönemdeki Arabistan’ın Batı” kesiminin, sahip olduğu iklimsel özellikleri ve bereketliliği ile, insan cinsinin yaşamasına ve çoğalmasına en uygun coğrafya olduğu görülecektir. Bu sebeple, “Arabistan’ın Batı yöresi”nin arkeolojisi ortaya çıkarıldığı zaman, Filistin bölgesindeki ilk yerleşimleri kuran insanların, bu bölgeye “gelmelerinden önce” yaşadıkları “doğal ortamın”, Arabistan yarımadasının Batı-MEKKE bölgesi olduğu görülecektir.

Son Buzul Dönemi‘nin bitimine yakın-bitiminde yeryüzüne ilk olarak, “Mekke yöresinde ayakbasan ilk insan grupları”, Son Buzul Dönemi’nin sonunda başlayan “dünya ikliminin ısınması”ndan sonra başgösteren kuraklık sebebiyle, yaşadıkları Arabistan’ın ‘Batı’ yöresinden, kuzeye doğru göç ederek, Filistin bölgesine ulaşmışlardır. Bu “varış” sonrası da buradan -zaman içerisinde- başlattıkları “göç hadisesi” ile de, “Verimli Hilal” boyunca yayılıp, bu “yay (hilal) şeklindeki” alan içerisinde “ilk büyük tarım kentlerini” kurmuşlardır.

Bu arada, belirtmek isterim ki de, “insanlık tarihi”nde, önce, çok uzun süren bir “avcılık ve toplayıcılık (üretimin ortaya çıkmadığı bir ilkel topluluk) dönemi” yaşandığı, üretim ekonomisinin ortaya çıktığı Tarım  (Neolitik) döneminin sözkonusu bu dönemden sonraya ortaya çıktığı iddiası, Avrupamerkezci İlerlemeci Evrim Modeli’nin; Afrikalıyı maymun/hayvan gören “tarihsel kültürel modelin” zırvasıdır. Çünkü, hayvancılığın ve çiftçiliğin başladığı “İlk tarım köy/kentlerin” ortaya çıktığı dönem olan MÖ.10.000 civarı aynı zamanda, “yeryüzünde ilk kez avcılık ve toplayıcılığın da” başladığı dönem olmuştur.

İşte bu durum, bugün için ilmi araştırmaların tespit edebildiği “en eski tarım kentlerin”, Filistin havzasında ortaya çıkmış olmasının yanında, Arabistan yarımadasının Batı/Mekke bölgesinin “ilk köken” olmasının da açıklaması olmaktadır…

***

İnsanlık tarihinin en eski (ilk) doğal ortamı Arabistan'ın “Batı/Mekke kesimidir” dediğimizde, denilebilir ki, -Çölden bir medeniyet çıkması mümkün müdür? Sorulabilecek bu sorunun cevabı, Evet’tir. Çünkü Arabistan, “Son Buzul Dönemi”nin bitimine kadar henüz çölleşmemiştir.

Bugün kum çölleri ve kurak bölgelerle kaplı olarak izlediğimiz Arabistan’ın bu bölgelerinin yerinde, geçmişte; sık ve geniş ormanların, büyük ırmakların bulunduğu, iklim şartlarının da insanların üreyip çoğalmasına elverişli olduğu  bilinmektedir. Son Buzul Dönemi’nin sonunda, Anadolu’nun ortalarına kadar inmiş bulunan buzulların güneyinde yer alan geniş bir yağmur rüzgarı kuşağı,  Arabistan bölgesini yeşillik ve bereketlilik yönünden zengin kılıyordu. O dönemlerde başka hiçbir bölgede bulunmayan bu özellik, ilk insan ve ilk insan gruplarının yaşayabileceği  İlk çekirdek ortamın=ilk doğal ortamın”; bir başka deyişle de, “İnsanoğlunun İlk Anayurdu’nun (Ur Heimat)”, Arabistan yarımadasının Batı kesimi/Mekke yöresi olmasını sağlamıştır.

Çünkü… yarımadanın “kuraklaşmaya ve çölleşmeye” başlamasının hemen öncesi dönemdeki uygun iklim şartları -iklimin daha nemli ve  yağışlı olması-, yarımadanın yaşanılır  en ideal ortam; “ilk çekirdek-doğal ortam” olmasına imkan sağlamış; haliyle de, insanoğlunun yeryüzüne ilk basması ve uygarlığını-medeniyetini geliştirmesi sözkonusu olmuştur.

Bu dönemin hemen sonrası -M.Ö.10.000-9.000 civarında- başlayan “dünya iklimindeki ısınma”, doğal çevreye de yansımış, buna paralel olarak da, Arabistan yarımadasının hemen kuzeyinde -Anadolu’nun ortalarına kadar inmiş- bulunan Buzul kütleleri, erimeye ve daha kuzeye doğru çekilmeye başlamıştır. Avrupa ve Anadolu’ya kadar inmiş bulunan buz kütlelerinin erimesi ve bunların üzerindeki yüksek basınç ya da antisiklonların kasılması sonucu, Atlantik’ten gelen ve yağmur taşıyan düşük basınç, kuzeye yönelmiş, Kuzey Afrika ve Arap Yarımadasını (Arabistan’ı) sulayan sağanaklar Avrupa’nın, Anadolu’nun üzerine;  kuzeye doğru çekilmiştir. Bunun sonucu olarak da, Arabistan bölgesi “kuraklık çekmeye ve çölleşmeye” başlamıştır. Kuraklığın başlamasıyla birlikte Arabistan’da varolan çayır ve otlakların ve dahi ağaçların ve ormanların yerlerini, yer yer, vadilerle bezeli uçsuz bucaksız çöller almaya başlamıştır. Sözünü ettiğimiz bu kuraklık, tabii ki de hemen olmadı; uzun asırlar, belki de birden fazla bin yıl sürmüş olmalıdır.

İşte, bu durum, bugün için ilmi araştırmaların tespit edebildiği “en eski tarım kentlerinin”, Filistin havzasında ortaya çıkmış olmasının yanında, Arabistan yarımadasının Batı bölgesinin insanoğluna ilk köken” olmasının, haliyle de, “yeryüzündeki şehirlerin ilki’nin MEKKE” olmasının da açıklaması olmaktadır.

Üstelik, Mekke; Allah (c.c)’ın yeryüzündeki “en eski mabedini” barındırma (Kur’an: İmran-96) ve yeryüzündeki (bütün) “Şehirlerin (yerleşmelerin) Esası (Anası/İLKİ)” olma (Kur’an: Şura-7) özelliği ile de şeref kazanmış bulunmaktadır.

Bu özelliklerinin yanısıra, Mekke yöresi; yeryüzündeki “ilk insan-ilk peygamber” olan Adem aleyhisselama ve “ilk din”e, daha sonraları da, “kainatın efendisi” olan “son peygambere” ve “son din İslam’a” ev sahipliği yapmış; eryüzündeki “ilk risalet de, son risalet de” Mekke’de ortaya çıkmış ve bu bölgeden bütün dünyaya yayılmıştır. Bu durum Arabistan yarımadasınının Batı/MEKKE yöresini “seçilmiş bir bölge” yapmaktadır…

***

Pavel Dolukhanov’un, “ilk doğal ortam için, büyük bir ilk besin üretim bölgesinin içindeki bir noktaydı, Verimli Hilal boyunca yayıldı” şeklindeki açıklaması, insanoğlunun ilk Anayurdu’nun (kökenin en eski=ilk kaynağının) konumu ve yerini ortaya koyar niteliktedir. Çünkü, Verimli Hilal’in güneybatı kanadında yeralan Filistin-Suriye havzası boyunca ortaya çıkan “ilk” yerleşmelerin, Verimli Hilal’in doğu kanadı (Irak-İran Zağrosları yöresi) boyunca ortaya çıkan yerleşmelere göre daha eski (yaşlı) olması  , “ilk besin üretim bölgesi”ndeki “ilk köken”in (ilk Anayurdun=ilk kaynak noktanın), Verimli Hilal’in güneybatı kanadına yakın bir noktada olmasını gerektirmektedir. Bu durum, o dönemlerde yaşanabilir en ideal ortam olan Arabistan’ın Batı/Mekke yöresini, “insanoğlunun ilk Anayurdu  yapmaktadır. 

İşte, bu “Anayurd’tan doğan” ve çiftçi-çoban, avcı-toplayıcı ekonomilerinin tomurcuklanmasıyla gelişen “ilk uygarlık/medeniyet”, zaman içerisinde Verimli Hilal’in batı kanadına (Filistin bölgesine) çıkmış, bu bölgede çiftçi-çoban ekonomisinin gelişmesi sonrasında (Verimli Hilal’in batı kanadında yer alan bu noktadan da) hareketlenerek, tüm Verimli Hilal boyunca (bu arada Anadolu’ya da) yayılmıştır. “İnsanlık tarihi”nin başlangıç dönemine yakın bir tarihte yapılan bu çok uzun ve yorucu “göç hadisesi”, bulunan arkeolojik belgelerle de ortaya koyulabilmektedir.      

Suriye’nin Lazkiye limanının 15 km. uzağındaki Ras Şamra (antik Ugarit)’da bulunan ve 1930 da Chi Virolleaud tarafından yayınlanan kil tabletlerde yer alan bir efsanede insanların, Arabistan’ın Kızıldeniz sahillerinden (Mekke yöresinden) kuzeye çıktıkları ve Sina, Filistin ve Suriye’ye yayıldıkları  haberi vardır. Sözkonusu efsane de, eski yurtlarından bahseden insanları, efsaneyi yorumlayan Herodot (M.Ö.484-425) dahil bazı tarihçiler Fenike’lilere (ataları Kenanilere) bağlarken, yine Herodot'un, Fenike’lilerin önce Kızıldeniz (Eritre Denizi) sahillerinde yaşadıklarını daha sonraları Filistin ve Suriye'ye göç ettiklerini belirttiği de ifade edilmektedir. Ayrıca Herodot'un, "Kızıldenizin Arabistan kıyılarından Filistin ve Suriye'ye geldiklerini haber verdiği kavmin, tarihi devir Fenike’lileri, daha doğrusu onların ataları olan Kenanlılar değil,  (Fenikelilerden daha eski bir kavim olan ve M.Ö.2500’lerde yaşayan) Sami Amurrular" oldukları da ifade edilmektedir. Bazı yorumcuların ise,  efsaneyi anlatan tabletlerde, ”Amurru'ların Arabistan'ın Kızıldeniz sahillerinden Sina, Filistin ve Suriye'ye yayıldıklarının izleri seçilmektedir......tabletlerin eski bir hatıranın sonraları Suriye'ye dolan kavimlerin gelenekleriyle karıştırılmış şeklini ihtiva etmekle beraber, Amurruların Kızıldeniz sahilleri istikametince kuzeye çıktıklarını açıkça belirtmektedir" açıklaması yaptıkları da ifade edilmektedir (Not: Bu bilgiler için bakınız: Ahmet Musaoğlu, Uygarlığın Tarihi isimli eseri).

İşte, geçmişte Filistin ve Suriye bölgesine yerleşmiş bulunan kavimlerin geleneklerinde yaşatılan, Arabistan’ın Kızıldeniz (Batı-Mekke) kıyılarından kuzeye çıkılarak, Filistin-Suriye’ye, Sina’ya ve Verimli Hilal boyunca yapıldığı nakledilen bu göç hadisesi, belki de, Fenike ve Amurrulardan (M.Ö.2500’lerden) çok daha önce yaşanmış olan ve nesiller boyu devam eden bir göç (yayılım) hareketini anlatmaktadır. Kil tabletlerde sözkonusu edilen bu göç hadisesi, belki de, Arabistan’ın çölleşmeye başlaması ile bu yarımadanın batı bölgesinden başlatılan ve sonrasında çıkılan Verimli (Bereketli) Hilal’in güneybatı kanadından (Filistin havzasından), Hilal’in güneydoğu kanadına (Irak-İran Zağroslarına)  doğru yapılan ve birkaç bin yıl süren göç hareketlerinin  (yayılım=hicret) hatırasının izlerini yansıtmaktadır.

Sözkonusu efsanede ayrıca, Tanrı El’in -Yaratıcı olan Allah’ın-, ilk şehirleri kurmak için yarattığı kahramanlardan birinin, Filistin bölgesinde bir şehir kurduğu anlatılmaktadır. Efsanede: "-Tanrı El'in ilk şehirleri kurmak için yaratılan kahramanlardan biri olan Terak'ın oğlu Libani, Aşdot şehrini (Yafa ile Askolan arasında) kurmuş, Sina çölünün Negeb bölgesiyle Kadeş Barnea (Aşağı Kadeş)'deki göçebelerle anlaşmıştı. Bundan maksadı Aşdot'tan (Filistin) Sazlar Denizi (Elam Körfezi=Basra Körfezi) saharasına gitmekti” denildiği de ifade edilmektedir (A.g.e.). Bu ifadeler de, geçmişte bir dönemde insanoğlunun, Verimli Hilal’in batı kanadındaki Filistin yöresinden, Hilal’in doğu kanadındaki Irak-İran Zağroslarına (Basra Körfezi’nin doğu yamacına) doğru bir göç hareketi gerçekleştirdiğini ortaya koymaktadır. Bunun yanında, Adem aleyhisselamın neslinden birinin Filistin’de Aşdot şehrini kurmasından ve insanlığın bu ilk döneminde insanoğlunun Filistin ve Sina yarımadasında yerleşmiş olma hallerinden ve bu bölgeden (Filistin), Basra körfezine gidilmesinden (yani, Verimli Hilal boyunca yapılan göç hareketinden ve bu göç hadisesinin güzergahından) söz edilmektedir. Bunun yanında efsanede, “Bir/TEK TANRI”dan söz edilmektedir ki, bu da, o dönemde de bir Tevhid (İslam dini) inancının yaşamakta olduğunu göstermektedir…

***

İnsanoğlunun, yeryüzüne “ilk ayak bastığı” ve yeryüzünde kurduğu “ilk şehir” olan  Mekke’den sonraki “göç hareketleri”, Yayılımcılık ile ifade edilir. Bu nedenle de, “ilk kaynakMekke/Arabistan sonrası ortaya çıkan kültürler, bu ana merkezden yayılırken farklılaşmıştır. Yayılırken ortaya çıkan bu farklılaşmanın, değişen yerel imkan ve ihtiyaçlara uydurulması sonucu olarak da, birbirinden farklı (ayrı ayrı) kültürler ortaya çıkmıştır. Bu arada, her türlü sosyo-kültürel gelişme (keşif, buluş vb.), tarihin belli bir döneminde, belli bir yerde ve belli bir toplumda ortaya çıktıktan sonra, oradan komşu bölgelere ve daha uzak alanlara; bir “ilk kaynaktan” çevreye ve bütün yeryüzüne yayılmıştır. Yayılımcılık, kültürel özelliklerin bir kültürden bir başka kültüre aktarılabileceğini, kültürel özelliklerin yayılabileceğini savunan görüşün adıdır. Bu düşünceye göç teorisi (yayılma teorisi) anlamına gelen Difüzyonizm adı verilmiştir. Biz buna Hicret deriz.

İnsanoğlunun Orta Asya’dan (vb..) dünyaya yayıldığı şeklindeki bilimdışılık (zırva) da bir tarafa; Kur’an-ı Kerim’in, Rum suresinin 20’inci ayeti; insanoğlunun, “yeryüzünde kurduğu ilk şehir Mekke” yaşamından sonra, zaman içerisinde yeryüzünde gerçekleştirmiş bulunduğu “göç-yayılım/Hicret hadisesini bize şu şekilde bildirmektedir:

 

“…sizin aslınız olan Adem’i bir topraktan yarattı. Sonra da siz bir insan olunca, çoğalıp yayılıyorsunuz” Kur’an-ı Kerim (Rum) 20

 

http://www.ahmetmusaoglu.org

Yayın Tarihi
14.05.2012
Bu makale 11561 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!