Allah’a inanmayan Tek Tanrı inancı olmayan Çok tanrıcı’dır

Halk arasında ‘Evrim’ olarak bilinen, ama asıl adı, “Avrupamerkezci İlerlemeci Evrim Kuramı” olan, “Sahte İnsanlık Tarihi” öngörüsünün iddiası olarak; insanın “Maymun”dan türediğinin -maymunun, insanın atası olduğunun- ileri sürüldüğü zannedilir. Oysa, “Maymun” iddiası,  Evrim(bilim)ciler; daha doğru bir ifade ile de, “Avrupamerkezci Sahte Tarih Moddeli”ni savunanlar için sadece bir “Ara ata”dır. Tıpkı, Maymun’dan önceki “Ara ata” olan -Yer’den ağaca çıkarak önce Yarı Fare-Yarı Maymun, sonra da Maymun olan- bir “Yer Fare’sinin,  Ara ata” olması gibidir (1). Yani, bunların hiçbiri, “Sahte Tarih Modeli”nin öngördüğü “Evrensel Ata (İlk Ata)” değildir. Tıpkı, tavukların, salyangozların, kurbağaların, balıkların veya benzeri hayvan veya bitkilerin “İlk Ata” olmadıkları gibi. Bu sebeple de; “..insanlar tavuklarla 280 milyon yıl önce, kurbağalarla 490 milyon yıl önce, ilkel omurgasızlarla 750 milyon yıl önce...ortak ataya sahiptir.” (2), insan ve fare ortak bir ataya sahiptir (3), “Ağaçlar da, insan da, balık da, salyangoz da, kısacası tüm canlı varlıklar, gezegenimiz tarihinin ilk dönemlerinde tek ve aynı yaşam başlangıcından (-Ortak bir ata’dan) kaynaklanmışlardır.” (4) denilmektedir. Hâl böyle olunca, bir kısım insanların sözkonusu edilen bu “Ortak ata”sı kimdir, nedir?

***

Avrupamerkezci Evrim(bilim)ci ideologlar, hayvanları ve insanları içine aldığını ileri sürdükleri Prokaryot’lardan (Tek hücrelilerden), Ökaryotlara (Çok hücrelilere) geçişin (Ökaryotların Ata’sının) nasıl bir canlı türüyle olduğu sorusunun cevabı olarak; “…ökaryotların atasının  (evrensel ortak ata olduklarını ileri sürdükleri canlının), kulağa hoş gelmese de, bir barsak paraziti olan giardia benzeri bir canlı olduğu tezinin ağırlık kazandığı görülüyor.” açıklamasını yapmaktadırlar (5). Buna benzer açıklamalar olunca da, kendilerine ‘Ata’larının Maymun olduğu söylenenler,  “Maymundan geldiğimizi düşünüyorduk, oysa bugün yaşayan her şeyin atasının bakteri olduğu ortaya çıktı. Atalarımız mikrop!” şaşkınlığını gösterebilmektedirler (6). İnsanoğlu dahil bütün canlıların “Ortak ata’sı” olduğu ileri sürülen ‘Giardia’; insan sindirim sisteminin olağan sakinlerinden bir “Bağırsak solucanı”, bir ‘E.coli’ oluyor.

E.coli.. kalınlığı milimetrenin bindebiri kadar,  uzunluğuysa, bunun yaklaşık iki misli olan bir çubuk…

Peki, neymiş bu E.coli, nasıl bir şeymiş?

Cevap olarak; “E.coli çoğalır; E.coli evrilir. Öyleyse, E.coli’de kendisini maddesinden öteye taşıyabilecek bir türuzun bellek olmalıdır. Başka bir deyişle, E.coli denetim şeritlerine ve otomatik imalat donanımına benzer birşeyler içeren otomatik bir fabrika olmalıdır. Aslına bakarsanız, bu, işin yalnızca bir kısmı.  Tüm bu donanım bir arada bulundurulmalı, örgütlenmeli ve beslenmelidir (Bunlar yetmiyor tabii). E.coli, donanıma üzerinde çalışabileceği parçaları, işlevivini sürdürecek enerjiyi sağlamalıdır. Talimatları izleyecek imalat makinalarının yanı sıra, bu talimatları yeniden basacak bir tür donanım daha olmalıdır, bir fotokopi makinasına benzer bir şey. Ve bunların tümü, kütüphane şeridinin doğru parçalarındaki talimatlar doğrultusunda, imalat donanımı içersinde başarıyla yerleştirilmiş olmalıdır.” deniliyor (7). Kısacası, “Avrupamerkezci İlerlemeci Evrim(bilim)cilerin” öngördüğü, insanın “Ata”sı olan bu “Bağırsak Solucanı”, kendi kendini üreten bir makine olmalıdır. Giardia denilen ‘Bağırsak Solucanı’; bir robotun, gerekli malzemeyi bularak kendi kendini üretmesinin de ötesinde bir şey olmalıdır…

İşte, bu şekilde hayal edilen bir Solucan,Avrupamerkezci İlerlemeci Evrim Kuramı” bağlılarının, “kendilerinden olmayan insanlara” seçtiği Ata olmaktadır 

***

Günümüz ilmi karşısında hala; tavuk, kurbağa, salyangoz, kedi, fare, maymun gibi hayvanlarla ve de her çeşit bitki ile birlikte “aynı (ortak) ata”yı, yani, bir “Bağırsak Solucanı olan Giardia’yı “ata” olarak kabul eden insanlar, insanoğlunu aşağılamaları sebebiyle bir pişmanlık, utanç içersinde midirler bilemem. Bilinebilen şey ise, canlılığın ve insanoğlunun, daha ilmi olan balçıktan (çamurdan) yaratıldığı açıklamalarını kabul edemeyenlerin, kendilerine ya da kendilerinden olmayanlara, “İlk Ata” olarak bir “Bağırsak solucanı”nı, “Ara ata” olarak da; balık, sürüngen, fare, maymun vb. gibi hayvanları kabul etmeleri,Bir/Tek Yaratıcı” olan “Allah’ı”yı kabul etmemelerinin, buna karşın ise, “pek çok yaratıcıyı” kabul etmelerinin sonucu olmaktadır… 

Bu eğer ‘Çok tanrıcılık’ değilse nedir!!..

***

İnsanoğlunun “Uygarlığını” başlatabilmesi için mutlaka olması gereken “evcil hububat-bitkiler ve hayvanların”, yeryüzünde ilk defa M.Ö.10.000 civarında Ortadoğu’da ortaya çıkması, o döneme kadar hiçbir medeniyet izi görülmeyen bu bölgede “tarıma (çiftçilik ve hayvancılığa)” dayalı bir gelişmişlik seviyesi ortaya çıkarmıştır. ‘Son Buzul Dönemi’ sonu olan bu dönemde Ortadoğu’da birdenbire ortaya çıkan bir uygarlık; gayri tabii bir medeniyet patlamasıdır bu. Ortadoğu/Yakındoğu’da ‘birdenbire ortaya çıkan bu gelişmişlik seviyesi, ünlü tarihçi-arkeolog Vere Gordon Childe tarafından, “Man Makes Himself=Kendini Yaratan İnsan” isimli eserinde, insanoğlunun en büyük devrimlerinden biri sayılmış ve Neolitik Devrim (Tarım Devrimi) olarak tanımlanmıştır (8).

Peki ama, bu dönemin Childe tarafından, “Neolitik Devrim” olarak tanımlanmasının sebebi nedir? Üstelik, Ortadoğu’da “birdenbire” ortaya çıkan bu gelişmişlik seviyesi, bölgenin veya Dünya’nın bir başka yerinde daha önceden yaşamış olan herhangi bir medeniyetin tekamülü de (devamı da) değildir.

Öyle ise, ne oldu da “Uygarlık tarihi/insanoğlunun medeniyet tarihiSon Buzul Dönemi sonu olan M.Ö.10.000 civarında “aniden (birdenbire)” başlamıştır?

Ne oldu da; Koyun, Keçi, Köpek gibi evcilleştirilebilen hayvanlar ile Buğdaygiller, Nar, Üzüm, İncir gibi meyveler ve de Çiçekli Bitkiler, Kuşlar, Böcekler yine aynı dönemdeM.Ö.10.000 civarında- birdenbire ilk kez ortaya çıkmışlardır?

Bitkilerin ve hayvanların “evcilleştirilmesi” hadisesinin yine bu dönemde “Aniden/Birdenbire” ortaya çıkmasının sebebi nedir? Ya da, bu döneme kadar yeryüzünde “verimli olarak görülmeyen -medeniyetin kökenindeki bitki olanBuğday’ın, bu dönemde “birdenbireverimli bir bitki haline gelmesinin sebebi nedir?

Hepsinden de önemlisi.. Bu “Birdenbire” ortaya çıkan hadiselerin, ‘Big-Bang teorisinde bahsedilen, kainatın  birdenbire” ortaya çıkmasını sağlayan “patlama” ile ya da yaşamın “Denizlerde birdenbire çeşitlenmesine” sebep olan –yaklaşık 545 milyon yıl önceki- ‘Kambriyen Patlaması ile ortak yönü nedir? Denizlerdeki canlı patlamasından sonrasında Bitki ve Hayvanları, “Karalarda” yine” birdenbire” ortaya çıkaran ‘patlayışlarla’ ilgisi nedir?

Bir ‘evrimsel süreç olmadan “birdenbire” ortaya çıkan bütün bu ve dahası pek çok patlamaların -birdenbire ortaya çıkan hadiselerin- birbirleriyle ortak ilişkileri nedir? Bu, doğal olmayan birdenbire ortaya çıkışların sebebi nedir? Yaşam Tarihi’nde canlıların, zaman zaman  birdenbire toplu olarak ortaya çıkışları yanında, yine zaman zaman “birdenbire toplu olarak ortadan kalkışlarının (yokoluşlarının)” sebebi nedir?

Eğer bu ve sayısız soruların cevabı, “Bir/TEK Yaratıcı O olan Allah yaptı” olmazsa ne olacaktır? Cevap bu olmayacaksa, “Yaratıcısız izah tarzı” ne olmaktadır?..

***

“Gerçek Yaratıcının yer almadığı” izah tarzı, “Avrupamerkezci İlerlemeci Evrim Kuramı”nın “Baş tanrısı”,kendi kendine oluş=kendiliğinden oluş”tur. Bu baş tanrı (!), bir ‘yaratıcı’ gibi  Dünya’da yaşamı başlatabilmektedir: “Milyonlarca yıl içinde de dünyada yaşamı oluşturacak çeşitlilikte, aminoasitler ve bunların bileşimi olan proteinler kendi kendine okyanuslarda, göllerde oluşmuştur...diğer nükleotidlerin de kendi kendine oluşabileceği ortaya çıkmıştır…binlerce araştırma ve kanıt, dünyada yaşamın kendi kendine başladığını, evrimleştiğini ortaya koymaktadır.” denilmektedir (9). Sözkonusu bu ‘Baş tanrı’, yaşamı ortaya çıkardığı gibi (!), insanı da oluşturabilmektedir: “...belki de insan genomu da kendiliğinden örgütlenen karmaşık bir sistemdir.” denilebilmektedir (10). Herşey “kendiliğinden” olduğuna göre de (!), kendi kendini düzenleyen bir sistem olması, herşeyin bu siteme ait olması da gerekiyor tabii ki! Bu sebeple, “...canlılar, yaşamküre (biyosfer) denilen kendi kendini düzenleyen kritik bir sisteme aittirler...yerkabuğu ve deremler.....Kendi kendini düzenleyici kritik sistemlerdir.” de deniliyor (11).

Evrimbilim ‘Baş tanrı’sı “kendi kendine oluş”un; “Doğa-Rastlantı-İklim (vb.)” gibi pek çok da “yardımcı tanrısı vardır. Onlardan biri olan “Doğa”, tabii ki boş duracak değildir! Bakın neler yapmışmış: “..4,5 milyar yıllık Dünya tarihini, kolay anlayabilmek için, bir saatlik bir zaman dilimi olarak alırsanız, doğa ilk 55 dakikayı, bu temel yapı taşlarını ve tek hücreli yaşamı oluşturmak için harcamış, geri kalan 5 dakikada da diğer tüm bitkileri, hayvanları meydana getirmiştir.” (12). Bütün bunları meydana getiren yaratıcı yardımcı tanrı Doğa’nın (!), bilinci de varmış! Bu sebeple de, “Doğanın bilinci varoluştan beri bir denge kurmuştur.” deniliyor (13). Kurduğu bu dengeyi koruması da yine “Doğa”nın kendi yasasıymış da: “Doğa milyonlarca yıllık dengesini koruyacaktır. Bu dengeyi koruma onun yasasıdır, varlığın ilkesidir.” (14). Bunların yanında “Doğa”nın, buluşlar da yapması; “cinsiyeti” de keşfetmesi gerekmektedir, o da olur: “Derken, yaklaşık 2 milyar yıl önce Doğa en büyük keşfini yaptı: Cinsiyet..” (15). Doğa kaşif olduğuna göre (!) de, oldu olacak ağacı da keşfetmesi gerekir! O da olur: “Ağaç (da) doğanın çok cesur ve orijinal bir buluşudur.” Deniliyor (16). Bu zihni yapıya göre; koku alma duyusunu da doğa vermiştir insanoğluna (17). Öyle olunca da, bu “sahte tanrı” doğa; insanoğlu fazla çoğaldığı için olacak doğum kontrol hapı da vermektedir: “...bezelye, doğanın bize verdiği (Bezelye de seks hormonu üretimini durduran bir hormon bulunduğu düşüncesiyle) bir doğum kontrol hapıdır.” (18). Evrimbilim(ciler)in “Yardımcı tanrısı” olan ‘Doğa’nın yaptıkları bitecek gibi değildir. “Baş tanrı” olan “kendiliğinden oluşun” yardımcısı olan “Doğa”, rahimlerdeki doğuş esnasında da yine işbaşındadır: “Dölyatağı içindeki dölütün büyük sorunlarından biri, annenin bağışıklık sisteminin dölütü reddetmeye (öldürmeye) çalışmasıdır...Ne harika bir doğa olayıdır ki yine de dölüt, bu kendisine yarı yarıya düşman çevre içersinde hayatta kalmayı başarır.” (19)! “Doğa” denilen herneyse, (haşa) tam bir yaratıcıdır: “Evrenin ve insanın Tanrı tarafından yaratılmadığı, doğa yasaları çerçevesinde, kendine özgü mekanizmalarla evrimleştiği..” iddiası da (20) bunun ifadesidir.

“Doğa”yı, 4,6 milyar yıl önce Güneş Sistemi ile birlikte doğan “Dünya” olarak kabul ettiğimizde, bu “Yardımcı tanrı”nın, doğumu öncesinde yaşanan, en 9,7 milyar yıl daha vardır. Bu demek ki, “doğurmuş” değil, bizatihi kendisi sonradan doğmuş; yani “eser”dir. Bu sebeple de “Tanrı/Yaratıcı” olmasından sözedilemez.

‘Tek tanrı’ tanımazlar, “doğa”yı tanrı kabul ettikleri gibi, buna benzer şekilde ‘tanrı’ olamayacak pek çok unsuru da ‘tanrı’ kabul etmektedirler.

İşte size, “Doğa”dan başka bir evrimbilimciyardımcı tanrı” daha: O, “Rastlantı” oluyor. Yaşamı, herşeyimizi ona, yani “rastlantıya” borçluymuşuz: “..yaşamın kökleri rastlantının derinliklerinde gömülüdür....evrimde her adım rastlantıya dayalı bir olaydır. İnsanlar dahil bütün canlı yaratıklar, son derece rastlantısal olayların ürünüdür. Denebilir ki insanlar olarak bugün kendimize tanıdığımız biçimimiz, son derece ender bir rastlantıdır!” deniliyor (21).

Bir başka “yardımcı tanrı” da “Şans-Tesadüf” oluyor: Evrimde şansın önemli bir rol oynadığı kabul edilmektedir (22). “Dünya üzerindeki ilk organizma şans eseri ortaya çıkmış olabilir.” (23) veya “Kambriyen patlamasının (canlılığın çeşitlenmesinin) tamamen tesadüf ve şans eseri olduğu düşünülebilir....İlk biçimler tamamen birdenbire ve şans eseri oluşmuş(tur)..” (24) denilmeleri de bu oluyor.

Bir başka ‘yardımcı tanrı’lık vasfı verilen de “iklim” oluyor: “Zekanın bir başka özelliği de becerikliliktir...İklim koşulları ansızın değiştiğinde, beceriklilik yararlı bir niteliğe dönüşür. İnsan beyninin dört kat büyümesine olanak tanıyan süreç 2,5 milyon yıl önce buzul çağıyla (iklimle) birlikte başlamıştır...soğuma ve kuraklık (iklim değişikliği) ansızın meydana gelince, bahtsız bir kuşak o anda tüm bu değişime (iklime) ayak uydurmak zorunda kaldı.” şeklinde yapılan açıklamada (25), iklimin insan beynini büyüttüğü iddia edilmektedir. Hiçbir zaman olmadı ama, varsayalım ki insanoğlunun beyni zaman içinde ‘iklime bağlı olarak büyüdü.

Peki ama, bunun; “Evrimbilimci bir diğer yardımcı tanrı” olan “Doğa” tarafından sağlandığı; “Doğa insana, gövdesine oranla büyük bir beyin sağlamıştır.” açıklaması için (26) ne diyeceğiz! Beynini “doğa’dan kazandığını söyleyen” Avrupamerkezci Evrimbilisel komedya için bir şey demenin anlamı var mı!..

İlerlemeci Evrim Kuramı/Evrim(bilim)sel komedyanın “Baş tanrısı” “kendiliğinden oluş”un yanında, “Doğa-Rastlantı-Tesadüf-İklim-Sanılma-Düşünülüyor vb..” gibi pek çok “Erkek tanrı”sı olması yanında, iki tane de “Dişi tanrısı/tanrıçası” vardır.

Bu iki tanrıça, Evrimbilimsel açıklamaların iki mekanizması olan “Mutasyon” ve “Doğal Seçilim”dir. Evrimbilimin tanrıçalarından mutasyonun, evrimbilimin “yardımcı tanrıları”ndan  “tesadüf” ve “rastlantı” yardımıyla ortaya çıktığı ileri sürülmektedir: “..genetik olayları tesadüflere bağlı gibi görmek gerekir...Evrim tesadüflere bağlı mutasyonlarla oluşmaktadır.” (27), “..mutasyona uğrama tamamen bir rastlantı sonucu ortaya çıkar.” (28) denilebilmesi budur. Diğer tanrıça olan, “Doğal seleksiyon” için ise, Darwin bile, “Türlerin Kökeni” adlı kitabında, faydalı değişiklikler oluşmadığı sürece doğal (seçilim) seleksiyon hiçbir şey yapamaz demiştir (29). “..doğal seçilim, evrimin yaratıcı gücünü oluşturuyor.” denilse de (30), “Doğal seçilimin kendisi rastgele olaylara gebedir....bir düzeneğin en iyi şekilde kullanılması türünden bir olgu değildir.” denilmesi (31), hadiselerin açıklanmasında “Doğal seçilimin”, hiçbirşey ifade etmeyeceğini ortaya koyar niteliktedir.

Yaşam “evrimin ürünüdür” deyip, “kendiliğinden oluş-doğa-rastlantı-şans-tesadüf-iklim (vb.) gibi etmenlere “Yaratıcılık” vasfı verilip “tanrı yerine konulmaları”, pek çok yaratıcıya inanılıyor/tapınılıyor olunması demek oluyor. Bu durum ise, “çok tanrılı” bir Panteon’a sahip olunması, Çok tanrılı (Batıl) bir inanç sistemi” demek oluyor…

***

Oysa; görülen görülmeyen, bilinen bilinmeyen tüm mevcudatı varlık sahnesine çıkartan, Bir  ve tek güç; “Tek/Bir Yaratıcı vardır, O’da, Allah’tır”:

 

“Sizin İlahınız, tek Allah’dır. Ondan başka ilah yoktur..” Bakara (163) 2 

“İşte (yüce vasıflarında ortağı bulunmayan) bu Allah Rabbinizdir. O'ndan başka hiçbir ilah yoktur...” Mü’min (40) 62

 

Batıl (sahte) tanrılar” hiçbir şey yaratamazlar;Allah’tan başka Yaratıcı yoktur”; Yaratıcılık sadece Allah’a mahsustur:  

 

“Allah her şeyi yaratandır..” Zümer (39) 62 

“...Ondan başka hiçbir ilah yoktur. Her şeyi yaratan O’dur..” En’am (6) 102

***

Yaşam TERCİH’tir..

Ya “Sadece O Tek tanrı olan Allah’a” inanacaksınız ya da “Çok tanrıcı/Putperest” olarak inanacaksınız..

Kişi “Tercihi” için zorlanmaz..

Hadi bakalım kolay gelsin!..

Tercih sizin…

 

http://www.ahmetmusaoglu.org  

Yayın Tarihi
18.06.2012
Bu makale 10462 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!