Molla Demirel Sanat Yolunda

            

 

Molla Demirel, Antalya gezi birikimlerini, ANSAN etkinliğini şöyle aktarmış kâğıda, aşağıda aynen yayımlıyorum ve benzer izlenimlerimin duygusuyla Molla Demirel’e teşekkür ediyorum.

ANTALYA RADYOLARINDA VE ANSAN’DA SANAT YOLU SÖYLEŞİSİ ÜZERİNE

                Almanya’nın NRW Eyaleti’nin Münster kentinde sıcaklık 16 derece civarındaydı. Haziran ve Temmuz ayı günleri hep yağışlı geçti. İki haftalığına Antalya’ya uçtuğumda. Antalya’ya indiğimizde saat 16:00 olmuştu. Betonlarda yükselen bir alevdi sanki vücudumuzu saran hava. Ayrıca oldukça nemliydı hava. Gümrükte çıkıncaya kadar giysilerle duş altına girmiştik sanki sırılsıklam ıslaktık. Almanlar gömleklerini çıkararak sıkmaya başladılar. Bavullarından, çantalarından havlular çıkararak kendilerini kurutmaya başladılar.

Antalya’da bu on iki gün içinde birçok dost ve sanatçıyla oldum. Yeni dostlar da edindim.

Yazar öğretmen ve TRT den yayın Moderatörü, sözlü halk edebiyatının derleyicilerinden olan Nuri Erkal Ağabey Antalya’ya geleceğimizi öğrenince hemen Radyo Akdeniz, TRT Antalya’da birer söyleşi saati ayarlamış. Ayrıca Antalya Sanatçılar Derneği (ANSAN) yöneticilerinden Cahit Cakcıl Öğretmen ve Afife Gözeten Demirtaş ile birlikte ‘SANAT YOLU’ başlığıyla bir söyleşi akşamı hazırlamış.

Antalya’ya geldiğimin hemen ikinci Günü Şair Avukat Turgay 16 yıldan sonra taze yayından aldığı iki kitabını getirdi bana. ‘Serüvenci Toplu Şiirler ‘de şöyle diyor “Görüş Günü” adlı bir kısa şiirinde:

“Buruk bir sevinç yaşatır ayrı düşmüşlere /

Tel örgülere bakıp duran bir çocuğun gözleri”

Bu dizeleri yazarken gene özgür bir eğitim isteyen gençlere polisin uyguladığı şiddet TV ekranlarında akıyordu. Bilmem kaç bin genç, öğrenci sadece özgür bir eğitim istediği için şimdi tutuklu ve gözleri tel örgülere takılı kalıyor.

Turgay Değirmenci “Gittin bir Cephe daha kaybetti aşk” adlı eserini sevda şiirleri yer alıyor ama gene de şair bu toplumsal olaylardan uzak durmuyor. “Zeytin Ortakçısı” şiirindeki şu dizeler dün yaşananların bugünde tekrarlandığını vurguluyor bize sanki:

“şavaş ertesinde /kaçarken Rumlar Anadolu’dan / evleri ateşe vermişler / bütün zeytinlikleri

Dibinde oturduğumuz bu koca ağaç /Aşklar yaşamış nice sevinçlerin tanığı /

Dedemin komşusu Hristo / bir onun eli varmamış yakmaya

Geleneklerimize göre / ortakçısı sayılırmışız / zeytinin asıl sahibinin

Her güz zeytin çırpımında / ikiye bölüyorum topladıklarımı / yarısını kendime ayrıp /

Grite gönderiyorum diğer yarısını /Hristo’nun torunu Aleksi’ye”

Bu dizeler toplumun daima barıştan, adaletten yana olduğunu siyasilerin yarattığı eşitsizliği, savaşları benimsemediğini çok güzel vurguluyor. Başka bir şiirinde “bilirim iptir sonu / elle geçirilmiş bir gerilanın “ diyerek olayı günümüze taşıyor. Biri öbüründen güzel dizelerle zenginleştiriyor, dinlendiriyor okuyucunun ruhunu.

Radyo Akdeniz de Nuri Erkal’ın sunuculuğunda çok güzel bir söyleşi yaptık. Sahibi öykücü Faruk Demirel de bana “Aşka Geldim” adlı öykü kitabını imzaladı, verdi. Bir çırpıda okudum. Günümüzün sosyal olayların bir not defteri sanki biri öbüründen güzel ironi ve mizahlarla donanmış 12 öykü yer alıyor. Sosyologların, eğitimcilerin, politik bilimcilerin incelemesi yararlanması gereken bir eser.

TRT’de Yayın Moderetörü olan Süleyman Değer ile tanıştım. Antalya ile Sivasın 40 yıl öncesinden bu güne olan değişimlerini anlattı. Soyadı kişiliğine tam uymuş, gerçekten değerli. Anlatımı bir masal tadında. Sözünün arasına girmeyi bırakın o akıcılığı sürdürmesi için kulakların, gözün, beynin ona bağlı kalyor. Kendime şu soruyu sormaktan alamıyorum: Neden bu doğayı, toplumu bu kadar güzel izleyen, inceleyen, anlatan insanların çalışmaları daha çok teşvik edilerek dünyaya ülkemiz tanıtılmıyor? Hangi gerekçeyle bunların gözlemleri, okullarımızda, üniversitelerimizde işlen miyor? Sosyal bilince varmayan siyasetçiler mi ülkemizde hâkim? Yoksa biz kendi araştırmacılarımıza önem vermeyen, kültür değerlerimizin önemini kavramayan bir toplum muyuz? Bilmiyorum.

Antalya Sanatçılar Derneği (ANSAN)da ‘SANAT YOLU’ söyleşisi değerli ozan İlke Türkdoğan’ın türküleriyle başladı. Günümüzün en güzel seslerinden ve Bağlama ustalarından biri. Başta Kültür bakanlığı olmak üzere tüm kültür kurumlarının ve sanatseverlerin sahiplenmesi gerekir. Sevgili Nuri Erkal Ağabey başta olmak üzere, Cahit Cakcıl, Harun Yiğit, Ali Aksüt, Molla Demirelle olan anılarını, Sanat ve edebiyat çalışmalarımdan örnekler verdiler. Ali Aksüt özellikle Malatya’da birlikte geçen çocukluk anılarına yer verdi. Çocukken birlikte söyledikleri bir Hekimhan Türküsününü bağlama eşliğinde söyledi. Hele bir vardı ki 80 yıllı arkasında bırakmış nice fırtınalara boyun eğmemiş bir koca çınar gibi ayakta dimdik duran Köy Enstitüsünden mezun, TÖS, TÖB DER yöneticiliği yapmış, şair, fıkra, masal anlatımcısı değerli öğretmenimiz Mevlüt Koca. Konuşmasında ‘Ben Molla’yı 30 yıldır tanıyorum, Onu dostluğun, arkadaşlığın ve dürüstlüğün Piri olarak hep tanımladım, tanımlıyorum” deyince çok duygulandım. Gözlerimden yanaklarıma akan iki damlaya hâkim olamadım. Elbette buna ek olarak Müzisyen İlyas Şimşek’in de “Ben Molla Demirel’ Ağabeyi sadece bir şair olarak değil 1983 yılında önce Osman Polat’la birlikte ziyaret ederek tanıdım. O bizim kültür, sanat ve edebiyatçılarımızın yaşadığı Almanya’da tanınması için çaba gösterdiğini o günden beri biliyorum. Dostluğumuz o günden bu yana sürüyor” dedi.

Ressam Osman Polat ve Ressam Nevin Boragan ile birlikte Türkiye ve Almanya’da birlikte organize ettiğimiz resim sergilerini, Sempozyumları düşündüm. Osman Polat’ı yitirdiğimiz son yedi yıllı düşündüm. İlyas Şimşek çok duygulandığımın ayrımında olmalı ki elindeki bağlamasıyla Malatya Arguvan türkülerini, ağıtlarını dilendirerek uzaklaştırdı beni acı veren bir can dostu yoldaşı yitirme acısından. Daha sonra Yusuf Özcan anneannesinin Sarıkamış’ta Enver Paşa’nın savaşa sürdüğü ve yitirdiği kardeşleri için dilendirdiği bir ağıtıı saz eşliğinde söyledi .Bu sadece bir güzel ağıt değildi, bir ders vericiydi. Savaşın acısını, yıkımını bu kadar güzel hiç bir sanatsal yapım veremezdi. Onun ardından zaten çok ince ruhlu duygusal biri olan Nuri Erkal yanaklarına akan gözyaşlarını sildi ayağa kalktı. “İşte bunun için Molla Demirel diyor:

“Söyle gülüm / Sevgiye, barışa tutkun benim yüreğim / Ya suda balığı / Havada kuşu / Toprakta tohumu / Bu nazlı çiçekleri / Yok eden insan / Yüreği / Kimden yana / Barıştan mı / Savaştan mı? / Söyle gülüm / Söyle yavrum / Söyle meleğim söyle gülüm söyle /Neden / Karıncalar kadar çalışkan /Arıları gibi kardeşçe / Dünyamızın tek kovanında yaşamaz insan?”

Onca sıcağa rağmen, Ramazan Orucu olmasına rağmen orucunu bizimle söyleşi sırasında çantalarından çıkardıkları su ile açan, o salonu dolduran tüm canlara ve bu güzel onurlu günün tüm yükünü çeken, yaşgünü olmasına rağmen bizden ayrılmadan her şeyi çok ustaca hazırlayan yazar Afife Gözeten Demirtaş’a, bizi yalnız bırakmayan ve bu güzel anıları fotoğraflayan Resam Orkun Boragan ile İletişim Yayınları sahibi, yazar T. Öğer Koç’a candan teşekkür ediyorum.

                                                                                                                                         29.07.2012

                                                                                                                                      Molla Demirel

Yayın Tarihi
30.07.2012
Bu makale 10811 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!