TLzone, Leviathan’a -Küresel Tek Devlet- katkı oluyor

Geçmişte bir yazımda yer alan; “Bütün ‘pis işler’ -başta ABD ve İngiltere- Protestan Hıristiyan; yani, Anglosakson ülkelerden tüter; Katolik Hıristiyanlık ve İslam anlayışı da, Hıristiyanlığın bu mezhebi  ve onların neredeyse ‘inanç ortakları’ diyebileceğimiz Yahudilik/Judea tarafından reforme edildiği ya da yokedildiği görüşüm bilinebiliyor. Bunu bir kez daha yazmamım sebebi, Başbakanımızın, 19’uncu asrın ABD’si olan İngiltere’ye atıfta bulunduğu; basınımızda, “Çılgın Proje 2: TL Zone” başlığıyla yer alan açıklamaları oluyor.

***

Başbakan Erdoğan’ın, Ekim ayı içerisinde -iki günlük çalışma ziyareti yaptığı- Berlin/Almanya gezisi sırasında, Nicolas Berggruen Enstitüsü’nde; ‘Krizden Sonra Avrupa’ toplantısında yaptığı konuşma ile ilgili olarak; “Başbakan Tayyip Erdoğan önceki gün Euro’ya geçmeyen İngiltere’’ye atıfta bulunarak, ‘TLzone’ önerisini ortaya attı. İngiltere’nin halinden memnun olduğuna vurgu yapan Başbakan, hatta bize de tavsiyede bulunuyorlar. ‘Sakın’ diyorlar ‘Eurozone’a girmeyin. SİZ de TLzone YAPARSINIZ’ diyorlar. Zaten ben de öyle düşünüyorum dedi.” deniliyor (1). İngiltere, Türkiye’ye; “Siz Avro(Euro)’dan uzak durmalısınız, bir Türk-Lirası Bölgesi / TL Zone kurmalısınız” diyordu.

Bilindiği gibi de, Euro (Avro), 27 Avrupa Birliği ülkesini bir araya getiren ‘Ortak para birimi’ olup, 1999 yılında kurulmuş bulunuyor. “Eurozone’a karşı TLzone / Türk-Lirası Bölgesi”, “Bölgesel birlik” oluşumu demek oluyor. Haliyle de, “Çılgın Proje” yok, bize ‘bulaşacak’ yeni bir ‘pisliğimiz’; “Küresel Tek Aile Yapısı”na ‘entegrasyonumuz’ için bir ‘katkımız’ daha oluyor demek, daha doğru oluyor.

Sayın Başbakan sözkonusu bu açıklamasını, “Euro Bölgesi /Birliğini”ni ayakta tutmaya çalışan; kurtarma fonlarına para aktarıp, zorda olan ülkelerin ortak paradan çıkmalarını engellemek için ter döken, hatta bunun ülkesi için giderek bir kâbus senaryosu haline geldiği görülebilen Almanya’yı ziyareti sırasında açıklayıp, “Euroyu kimse istemiyor zaten” mealinde konuşması, “Anglosakson-Judea ortaklığı” ile ‘sürekli savaş’ halinde olan, “Katolik Hıristiyan ülke” diyebileceğimiz Almanya’ya ‘karşı’ verilen bir ‘mücadele’ gibi de duruyor...  

***

2009 yılında yayımlanan, “Nabucco Babil Yolculuğu Küresel Isınma Tuzağı” isimli kitap eserimin, 409,411’inci sayfalarında; “Birleşmiş Milletler zirve, konferans ve toplantıları, idarecilerimiz birtakım kararlar alacak, bu kararlar uygulanacak ve sorunlarımız çözülecek (!) gibi olsa da, aslında olan bu olmuyor. Konferanslar veya Zirveler; ülkelerin, Hükümetleri eliyle, ‘Sürdürülebilir kalkınma’ amacını benimsemesi ile, milli olandan -milli vatandaşlıktan- çözülüp, Küresel Yapı’ya entegre olmasını -Tek Devlet Vatandaşlığını- pekiştiren toplantılar, ‘idarecileri eliyleçözülen ülkelerininsanlığın- Babil Yolculuğu yapan ‘Küresel Tren’e yüklenmesi (!) oluyor…Başlatılan bu yeni süreçte…tüm ülkeler/dünya birbirine bağımlı hale getiriliyor; ortada tacı ve asası ile, Küresel Tren’in imparator ve kadroları yok belki ama, ilişki ağları ileBabil/Nabucco Yolculuğu’ sürdürülüyor…Ülkelerin birbirlerine bağımlı hale getirilmeleri aşağıdaki esaslar üzerinden sürdürülüyor: 

* Küresel Isınma (İklim değişikliği) iddiaları üzerinden…

* Politik/Uluslararası koordinasyon üzerinden…

* Küresel Şirketler, Küresel İlkeler Sözleşmesi üzerinden…

* Bilimadamları (gibi) olanlar üzerinden…

* Sorosculuk (STÖ’LER) üzerinden…

* Küresel (Ortak) Bilinç Ağı oluşturma üzerinden

* Din/ler (Tanrı), aynı oldukları iddiaları üzerinden

* Küresel Tek Kültür (İnsan sevgi) isteği üzerinden…

* Küreselleşen FİNANS HAREKETLERİ üzerinden

* Yerel, BÖLGESEL, Uluslararası BİRLEŞMELER ÜZERİNDEN..” şeklinde yazmıştım…

2010 yılında ‘Web site’mde ve başka internet sitelerinde yayımlanan, “Tek ‘Devlet-Dil-Din’ kuruluyor…” başlıklı makalemde ise, “Küresel -Tek- Devlet”e giden yolun taşıyıcılarından “ikisi” olan, “TEK PARA” ve “Bölgesel Birlik” oluşturulması isteklerinden de yine sözetmiş; “Artık hemen herkes, ‘ulusal parayı’, temel uluslararası rezerv para olarak kullanan  bir sistemin yanlış temellere dayandığı şeklindeki görüşü seslendiriyor, ulusal paralar ve ulusal ekonomiler devri artık kapanmış diyor. Bu ‘zorunlu’ düşünmeler (!), doların yerine yeni bir ‘global rezerv para’ getirme, ‘KÜRESEL (Tek) PARA’ geçişine zemin oluyor. Euro’nun öncüsü denilen ve uzun zamandan beri “DÜNYADA TEK BİR PARA OLMASI GEREKTİĞİNİ” vurgulayan Prof. Robert A. Mundell’ın; “Para sisteminde yeni bir çıpa lazım. ABD doları ve Çin Yuanı’ndan oluşan bir sepet oluşturulabilir. NATO para birimi ise daha iyi bir alternatif olabilir.” açıklamasındaki -29.11.2008-, ABD-Çin gibi “PARASAL BİRLİKLER içinde BÖLGESEL BİRLİKLER” tavsiye edilmesi de, ‘TEK PARA’ya giden yolda kurulan ‘TUZAK’ oluyor. Bölgesel para birimi olan Ruble, Anglosakson-Judea Ortaklığı’nın, Katoliklik Hıristiyanlığı yok ederken, Ortodoks Hıristiyan Ruslarla işbirliği yapması sonucu doğuyor, Rusya Devlet Başkanı Dmitry Medvedev’ın, BRIC (Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin) liderlerine yaptığı konuşmada; “Uluslararası para sisteminin güçlenmesi, öncelikle bölgesel rezerv para birimleri oluşturulmasını, daha sonra bir uluslararası para birimini gerektiriyor” şeklinde konuşması da, “BAŞIMIZA GELECEK FELAKETİ” gösteriyor. Türkiye’nin, yerel para birimleriyle ticareti gündemine alması da, öngörülen “BÖLGESEL İŞBİRLİKLERİ” zarureti (dayatması) oluyor. Kurulacak “BÖLGESEL MERKEZ BANKALARI”nın, daha sonra “BİRLEŞİP”, TEK BANKA ortaya çıkaracak olmaları da, “Küresel (Tek) Yapı”yı ortaya çıkaracak düzenlemelerden oluyor…” şeklinde yazmıştım (2).

***

Bendenizin 2 sene öncesinden yazdığı görüşlerimde gördüğünüz gibi de; Başbakanımız Erdoğan’ın “Lira Zone” açıklamasından yıllar öncesinde de dünyada zaten, “Bölgesel Para” ve Tek Para”dan sözedildiği anlaşılabiliyor. Üstelik, 1999 yılı Nobel Ekonomi ödüllü, ABD Columbia Üniversitesi iktisat Profesörü, Robert A. Mundell’ın da konuşmacı olarak katıldığı; Bahçeşehir Üniversitesi tarafından 2008 yılı Kasım ayında İstanbul’da düzenlenen, “Küresel (Global) Finansal Kriz ve Türkiye'ye Etkileri” adlı konferansta bile fazlasıyla sözedildiğini bilebiliyoruz: “Mundell dünyada en büyük destabilizatörün döviz kurlarının dalgalanması olduğunu düşünüyor. Bu nedenle de ideal çözüm TÜM DÜNYADA TEK PARA ve dolayısı ile sabit kur diyor. Ama bu siyaseten gerçekleşemeyeceği için de dünyadaki büyük ekonomik BLOKLARIN İÇİNDE PARA (-Zone) BİRLİĞİ şeklinde sabit kur düzenlemelerini tavsiye ediyor. Bu durumda da çeşitli alternatifler var…derhal kurulabilecek bir ABD-Çin Para Birliği’nden bahsediyor. Ama daha realistik bir birliğin, bir ölçüde siyasi uzlaşma mevcut olması nedeni ile tüm NATO ülkelerinin ekonomilerine dayanan bir PARASAL BİRLİK içinde kurulup bu sayede, dünyaya döviz kurlarında güvenilir bir stabilite getirilebilir diye düşünüyor. Bu düşüncesi Türkiye'deki gazetelere yansıdı.” denilmesi de bu oluyor (3). Okuduğunuz gibi de, Başbakan’ın açıklamasının çok öncesinde, daha 2008 yılında, “Tüm dünyada Tek Para”ya geçilebilmesinin hemen kolay olamayacağı için, “Büyük bloklar / Bölgesel Birlikler” kurulması öngörülüyordu...

***

2007-2008 küresel ekonomik kriz için, kapitalizmin krizi diyenler ya da bu sistemin değil, sadece üç-beş aç gözlü finansçının hatası diyenler, bilerek veya bilmeyerek kimseyi kandırmasın; ülkemizde Özal’lı 1980’li yıllarda, “Küresel Tek Aile Yapısı’na entegre olmamız için” insanımıza yutturulan “serbest piyasa” ekonomisi kandırmacası/hapı yerine, bu defa; 21. Yüzyılın gereksinmelerine karşılık veren, devletin de güçlü olduğu, devletle piyasa işlevlerinin birbirini tamamladığı, piyasayı toplumun kullandığı yeni bir anlayışa; “sosyal piyasa ekonomisi” anlayışına; bir başka deyişle de, “Bölgesel Birlikler - Bölgesel Para Zonları” kurulması ve sonrasında, “Tek Para -Tek Ortak Aile” yapısına geçmek gerekiyor, ‘hapı’ yutturuluyor.

Bilinçli çıkartılan 2007-2008 küresel krizi ortamı dünyada, “ABD Doları’ndan kaçma” tezini gündeme taşımış; bu da; ‘Neden Merkez Bankaları'nın tutuğu döviz rezervlerinin büyük kısmı dolar veya dolar cinsinden menkul kıymetler olsun ve dünya ticareti ve global finansal işlemler neden dolar bazında yapılsın ki?’ türü değerlendirmelerin yüksek sesle seslendirilmesine sebep olmuştu. Yani, ABD’ye (Anglosakson-Judea ortaklığına) büyük avantaj veren, dolar temelli global sistem ile yaşamak zorunda değiliz ‘isyanı çıktı’ gibi gösteriyor ama, aslında olan, “Anglosakson-Judea ortaklığı”nın amaçlarına hizmet’ oluyor.   

Oysa… Dünya Para Sistemi’nin saçan son 80 küsur yıllık serüvenine baktığımızda; 1929 yılında ABD’de başlayıp Avrupa’ya yayılan ve II. Dünya Savaşının tohumlarını saçan ‘Büyük Bunalım’ krizi, kapitalist ekonomi krizi gibi görünür ama, aslında kapitalist sistem dışındaki ülkeleri daha uzun-etkili sarstığı için “Küresel Tek Aile Yapısı”na ‘ilk katkı krizi’ dememiz mümkün olabiliyor.  1930 Buhranı’ndan; ama esasta, 1944 yılından sonra dünya, ‘Sabit Kur’ sistemine geçiyordu. Bretton Woods sistemiyle, ‘ABD doları’nın değeri altın’a, diğer ülkelerin paralarının değeri de dolara sabitleniyordu. 1960’lı yıllarda, ABD; doların değerini altına karşı sabit tutmakta zorlanmaya başladı ve 1971’de altın standardından vazgeçiyordu. 1970’lerde, gelişmiş ülkelerin tamamı bu defa, “Değişken Kur” sistemine geçiyordu. 1946 sonrası Bretton Woods sisteminde dolar altına bağlı, diğer paralar ise dolar rezervi miktarı ile kontrol edilirken, 1973 sonrasında “Serbest Dalgalı Kur”a dönülünce ve dolar altın’dan koparılınca, Dünyadaki toplam likiditenin kontrolü elden çıktı. 1975 yılında, Bretton Woods sistemi çöktükten sonra, 1985 ve 1987 yıllarında özellikle Plaza ve Louvre anlaşmaları çerçevesinde G-7 ülkeleri olan;  Kanada, Fransa, Almanya, İtalya, Japonya, İngiltere ve ABD'den, doların gidişatına müdahale edilmiş, 1997 yılında Rusya da bu ekibe eklenerek, G-8 ortaya çıkmıştı.  Uluslararası finansal sistemle ilgili konularda görüş alışverişinde bulunmak ve işbirliği yapmak için kurulmuş bir forum olan G-20 ise; 1999 yılında; G-7’ye 12 yeni ülke ve Avrupa Birliği Komisyonu eklenmesiyle; Arjantin, Avustralya, Brezilya, Çin, Hindistan, Endonezya, Meksika, Türkiye,  Rusya, Suudi Arabistan, Güney Afrika, Güney Kore eklenmesiyle G-7’nin genişlemesi demek oluyordu.  Fakat, dünya ekonomisinin yüzde 85'ini oluşturan, dünya ticaretinin yüzde 80'ini gerçekleştiren; nüfusu ise, dünya nüfusunun üçte ikisine denk gelen G20 demek, asıl da, “ülkelerin-insanlığın “Birleştirilmesi-Tek Aile” olması için kullanılan önemli bir karar mercii demek oluyor.

Dolayısıyla da, dolar’a isyan”; doların yerine yeni bir global rezerv para getirme gibi zorunlu düşünmeler’ oluyor, “gerçek isyan” olmuyordu. Türkiye’nin, bölgesinde “vizeler kaldırması” da gücümüzden değil, ‘zorunluluk gereği’ oluyordu. Mundell için yapılan; “Gelişen ülkeler kesinlikle G-20 tarafından atılacak yeni dünya sistemi adımlarına katkı yapmalıdırlar tezini savunuyor.” açıklaması da (4), ortadaki kandırmacayı; ama ‘Küresel tuzağı’ da gösteriyor. “Küresel Tek Yapı/Aile” için, G-7/G-8 kavramı artık ‘OUT’; G-20 ise, yeni ‘IN’ oluyordu. Türkiye, ‘G-20’ye girdim’ diye sevinirken, ‘Küresel –Tek- Yapı’ya ‘hap’ olduğunu, yutulduğunu göremiyor (5)…

***

İngilizler sayın Erdoğan’a; ‘Eurozone’a girmeyin, SİZ de TLzone YAPARSINIZ’ ne zaman dediler bilemiyorum ama, Kanadalı Prof. Robert A. Mundell’ın, Kasım/2008 yılında İstanbul’da, Bahçeşehir Üniversitesi’ndeki konuşmasında; “Euro’ya geçmenin maliyeti ise Türkiye için yüksek olur, yani İngilizler gibi, Eurozone’a geçme” dediğini biliyoruz: “..Mundell, ‘Türkiye’nin önümüzdeki 5 yılda Avrupa Birliği üyesi olması beklenmiyor. Bu nedenle de Euro Bölgesi’ne dahil olamaz. Euro ülkesi olmadan Euro’ya geçmenin maliyeti ise Türkiye için yüksek olur’ diye konuş(tu)..” deniliyordu (6). Mandell’de, yaklaşık 50 yıllık AB’ye girip girmeme kandırmacası yaşatıldıktan sonra Türkiye’de yazarlara, “Sizi zaten AB’ye almazlar. Yüzde 1 bile şansınız yok. En iyisi Türkiye Arap ülkeleriyle birlik olsun” öngörüsünde bulunan, -Medeniyetler Çatışması tezi sahibi- Yahudi asıllı Amerikalı Samuel Huntington gibi, ‘Bölgesel (Bölgemizde) Birlik” kurmamız tavsiyesinde bulunuyordu. Bu yüzden, “Mundell yazıp çizdiklerini yakından izleyenlerin bildiği gibi, uzun zamandan beri dünyada tek bir para olması gerektiğini vurgular…Bunun dünya çapında olamaması halinde (siyaseten engel var ve tüm dünya “optimal currency area” değil, yani ekonomileri benzer değil) ise Bölgesel bloklar -yani AB gibi parasal birlikler içinde- sabit kur uygulaması tavsiye eder.” deniliyordu (7).

Sayın Başbakan, “TLzone bölgesi” açıklamasını yapmadan çok önce Türkiye, yerel para birimleriyle ticareti gündemine alıyor; önce Rusya ile bir anlaşma imzalanıp, ikili ticarette Türk Lirası ve rublenin de kullanılmasının altyapısı oluşturuluyor; sonrasında, İran'la da benzeri bir anlaşma yapılıyor ve iki ülke arasındaki ticarette, TL ve İran Riyali'nin de geçerli olması kararlaştırılıyor, daha sonra da, Çin'e de teklif götürülüyordu.

Dolar dışında yeni rezerv para” arayışı ‘sorununa’, 2009 yılında, Çin Merkez Bankası Başkanı Zhou Xiaochuan’dan; IMF tarafından kullanılan SDR’nin (Dolar, Euro, Yen ve Pound’dan oluşan bir portföy), dünya rezerv parası haline getirilmesi teklifi geliyordu. Bir başka köktendinci Anglosakson iktisatçı Joseph Stiglitz ise, SDR'nin rolünün artırılması için kampanya yürütüyor; Asya'da da, AB (Euro) gibi bir “Parasal, ama Bölgesel de bir Birlik” kurulumu sürdürülüyor, ama tabii ki de, tıpkı “TLzone” uygulaması sonrasında görülebileceği gibi de, Çin parası Renminbi de Asya'ya “gerçek anlamda” hakim olmayacaktır, haberi veriliyordu..

Rusya’da yapılan BRIC; B(rezilya)R(usya)I(İndia-Hindistan)C(Çin) zirvesinde, Rusya Devlet Başkanı Dmitry Medvedev’de; Rusya’nın ABD Doları’nın yerine alacak global bir rezerv para birimi oluşturulması görüşünü tekrarlasa da, bu tip isteklerden öncesi de halkını yanıltma, sonrası da kandırmaca; yanılmamalı, kanmamalısınız…  

Küreselleşmeye “karşıt” zannedilen bir başka “Bölgesel Birlik” girişimi ise, neredeyse tüm Güney Amerika’yı kapsayan ‘Unasur’ oluyor; “AB’ye özenen Güney Amerika liderleri şu kadim ‘birlikten kuvvet doğar’ tabiri eşliğinde geçenlerde kıtayı aynı çatı altında toplayacak bir birliğe imza koydu. Adına ‘Unasur’ denilen 12 ülkenin oluşturduğu, şimdilik sağı solu kestirilemeyen bu birlik, aslında alıp başını giden küreselleşmeye karşı bir çeşit gardını alma girişimi...Unasur’un imzacı ülkeleri Arjantin, Bolivya, Brezilya, Şili, Kolombiya, Ekvador, Guyana, Paraguay, Peru, Surinam, Uruguay, Venezüella. Aslında 12 ülkenin lideri, 2004’te Güney Amerika Ulusları Birliği’ni oluşturan Cuzco Bildirisi’ni imzalamış, daha sonra oluşumun adını Unasur olarak değiştirmişti. İşte, son imzalarla entegrasyon süreci başlatıldı…tıpkı AB’deki gibi dönemsel başkanlık mekanizması, liderlerden oluşan başkanlar konseyi, altı ayda bir toplanacak dışişleri bakanları ve delegeler konseyi filan oluşturulacak. Ortak para birimi ve merkez bankası ile yine ortak parlamento gündemd….Unasur’la oynanan bu yeni bölgecilik oyununun, çok kutupluluk yönünde değişen dünya düzeninde taleplerine verilen bir yanıt olduğu kesin.” deniliyordu (8). Oysa, “Çok kutupluluk” zannedilen kandırmacanın nereye varacağı meçhul değil. Olmakta olan, “Doların zalimliğinden” kurtulmak değil, kurulan PARAzone ve Bölgesel Birlik yapılarının, bir sonraki aşamada, “Küresel Tek Yapı”ya eklemlenecek yapılar olması oluyor…

***

Peki de, nasıl oluyor da, keskin ideolojik farklılıkları barındıran ülkelere, mesela da, “Unasur” gibi “Bölgesel Birlik” mayası nasıl çalınıyor?

Buradaki cevap, amaçlanan ‘arka planın’, “rol model ülkeler ve liderler” üzerinden gerçekleştirildiği oluyor. Brezilya da tıpkı Türkiye gibi, Küreselleşmeye ‘katkısı sayesinde’  tuzukuru yaş(atıl)ıyor. Katolik Hıristiyan ülke Brezilya da, Türkiye gibi, hem değişiyor, hem de insanını değiştiriyor. Ülkeler ve liderleri; “kendi yazdıkları” senaryo olmadığını bildikleri; “Anglosakson-Judea ortaklığı” ile “birlikte yaşamayı” ülke politikası yaptıkları için, bile bile (yanlış bir şekilde), “hem bölgesel liderlik, hem de küresel aktörlük peşinde koşuyor. “Çok kutupluluk” doğuyor denilerek yeşertilen “PARAzone ve Bölgesel Birlikler”; ülkelerin yoksulluğuna çözüm/ilaç olmayacağının ötesinde, olacak olan; oluşturulacak “Bölgesel Birliklerin”, kendisi gibi ‘ortaya çıkartılan’ diğer “Bölgesel Birlikler” ile “birleştirilmesi” olacak oluyor. “Ulusal para ve ekonomilerin, haliyle de, “ülkelerin öldürülmesi” ile yeşertilecek “Bölgesel Para Zonları” ve  Bölgesel Birlikler  üzerinden, “Küresel Tek Ailekurulumu amaçlanmış bulunuyor.

Bölgesel Para Zonları” ve  Bölgesel Birlikler” oluşturulması dışında, Küresel Isınma (İklim değişikliği) iddiaları üzerinden; Politik/Uluslararası koordinasyon üzerinden; Küresel Şirketler, Küresel İlkeler Sözleşmesi üzerinden; Bilimadamları (gibi) olanlar üzerinden Sorosculuk (STÖ’LER) üzerinden; Küresel (Ortak) Bilinç Ağı oluşturma üzerinden; Ordu üzerinden; İnsan sevgisi isteği üzerinden; Din/ler (Tanrının), aynı (Tanrı) oldukları iddiaları üzerinden de “Birlikler” oluşturuluyor. PARAzone (Birliği) ve Bölgesel Birlik” kurulumu gibi “Birlikler” oluştur(ul)acak ülkeler arasında, “kültür/din farklılıkları” varolduğu;  Para Birliği ve Bölgesel Birliklerin” de işe yaraması için (!) son olarak da, “Küresel Tek Dil-Devlet-Dininşâsı başlatılacak/bitirilecek oluyor…

***

Sözkonusu Küresel Tek Dil-Devlet-Dinamacı için “servise konulan” bir başka kandırmaca da, tıpkı “Küresel Isınma VAR” yalanı/tuzağında olduğu gibi; “bugünün sorunları küreseldir, onun için üstelerinden ancak küresel bir hükümet/devlet gelebilir” yaygarası oluyor. Ecevit’in son iktidarı döneminde, ‘ithal edip de’, Ekonomi Bakanı yaptıktan -ve ülkenin içine ettirildikten- sonra, “Bize bunu niye gönderdiler” dediği -Dünya Bankası’nın mutemed adamı- Kemal Derviş’in; 2010 yılında bir gazetemizdeki röportajında yer alan; “Öyle bir dünya ekonomisiyle karşı karşıyayız ki, her ülke ben siperlerimi kuracağım, ben rezervlerimi yükselteceğim, ben cari açığımı düşüreceğim dediğinde, aslında dünya ekonomisi zor durumda kalıyor. Bugünkü dünya ekonomisinin sorunu da bu aslında. Her ülke bunu kendi başına yapacağım derse, belki kendisi başarır ama dediğim gibi dünya ekonomisi kilitlenir. Dolayısıyla, bu yine bizi Küreselleşmeye götürüyor. Yani, bugünkü sorunları ülkelerin tek başlarına, birbirlerine danışmadan veya dayanışma içinde olmadan uluslararası büyük kuruluşların işlemesinin dışında, sadece kendi tedbirleriyle çözebilmeleri çok zor. Zor olduğu gibi dünya için de zararlı…bir “sosyal uluslararası düzen”den bahsetmemiz lazım. Sermaye nasıl küreselleştiyse bundan sonra artık sosyal devleti küreselleştirmek gerekiyor..” açıklaması da (9), PARAzone (Birliği) ve Bölgesel Birlik” kurulumlarını yutacak canavarı; Küresel Tek Dil-Devlet-Din” demek olan LEVİATHAN’ı gösteriyor...

***

İngiliz siyaset ve ahlak felsefesinin kurucusu -koyu bir Püriten taraftarı olan- Thomas Hobbes (1588-1679) tarafından, ABD’de koloniler türediği dönemde, 1651’de yazılan “Leviathan” isimli kitap da; tıpkı, Fundemantalist Anglosakson-Judea ortaklığı”nın, “Babil Sendromu çözümüöngörüsü olan, “Küresel -Tek- ‘Devlet-Dil-Din’ gibi, ‘Tek Devlet’ öngörüyor.

Leviathan için, her ne kadar, kötülüğü temsil eden (Kitabı Mukaddes, Eyub Kitabı, Bab 41’de ‘Livyatan’ adıyla geçen) “Su yılanı/canavarı” denilse de, İngiliz siyaset ve ahlak felsefesinin kurucusu Thomas Hobbes’in bu öngörüsü; tüm insanlığın, haklarından vazgeçip kendisine devredeceği, ‘Canavar -Tek- Devlet’ oluyor. Bunun için Thomas Hobbes; “Onları (vatandaşları) yabancıların istilasından koruyabilmenin, birbirlerine zarar vermekten engellemenin, kendi sanayilerini ve yeryüzünün meyvelerini güvence altına almanın yolu bütün gücü ve kudreti bir tek insan ya da insanların meclisine vermektir...insanlar birbirlerine ‘ben haklarımdan vazgeçiyorum ve tüm haklarımı bu insana ya da insanların meclisine veriyorum’ demelidirler. Böylece bütün güç ve kudret tek bir insanda toplanır. Bu DEVLET ya da Latince cıvıtas olarak adlandırılır. Bu büyük LEVIATHAN’ın doğması demektir.” diyordu (10).

***

Artık ‘ayak sesleri’ gittikçe duyulan bu tehlikeyi daha tehlikeli yapan ise, -Ben Müslümanım deyip de, “İslam olanı reforme edenler” oluyor. 2007 yılında yazmış; “İlk ‘Marshall Yardımı’nın, kontrollü Tarikatlar, İmam Hatipler, İlahiyatlar, Kur’an Kursları’ın yanında; siyasallar, mülkiyeliler, yeşil bereliler ve dahasını ürettiği biliniyor. Yeni Marshall Yardımı’ ise, ‘ilk Marshall Yardımı’ ile büyümüş nesiller arasından ya nurlu bir Halife (!) ya da ‘Yeni Osmanlı/lideri (!)’ göndere çekmiş bulunuyor!..” da demiştim (11)…

***

Beni; ‘öfke dolu çığlık’ atmaya zorlayan şey, ortalıkta ‘bilgi adına’ ‘bilgi kirliliği’ dolaşıyor olması oluyor. Yaptığım şey, ülkemde neredeyse yazar-münevver (vb..) göremediğim için, “avamı ve avarifi bilgilendirmek”; sahip olduğum “bilgi birikimimi” paylaşmak, “ilmimin zekatını vermek” oluyor..

 

Yaşanmışlıklardan farkında olunamayışa

 

http://www.ahmetmusaoglu.org

Yayın Tarihi
08.11.2012
Bu makale 13018 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!