''Keşke düştüm deseydiniz''

Diyelim ki sabah işe giderken bindiğiniz taksinin şoförü sorunlu. Tek elle direksiyon tutmalar, cep telefonuyla konuşmalar ve koltuğa yan oturup poz kesmelerle örülmüş bir dünyada araba kullanıyor. Siz de arka koltukta sağ tarafta, iyice üzerinize kadar gelen ön koltuğun sıkışıklığında 'aman toplantıya da gecikiyorum, hay Allah, inşallah sağ salim giderim işe' diye düşünüyorsunuz.

         Sonra birden o acı fren sesi ile neye uğradığınızı şaşırıyorsunuz. Taksi şoförü Gümüşsüyü yokuşundan aşağı kendini Formula1 pistinde sanıp gazlıyor, virajı alırken feleği şaşıyor. İnleyen frenler, yağmurdan kayganlaşan yol ve muhtemelen kabak lastikleri nedeniyle öndeki arabaya tabir yerindeyse eğer, argo deyimle; 'haşırt' hatta 'gacırt' diye geçiriyor.

         Siz arka koltuktan fırlarcasına öne doğru savruluyorsunuz. Bacağınız ön koltuğun altında sıkışıp eziliyor. Yüzünüzü ön koltuğun baş kısmına çarpıyorsunuz. Gözünüzde gözlük var ama çok şükür koltuğun baş kısmı yumuşak. Sadece dilinizi iki yandan ısırıyor ve çarpma sonrası şokla kalıyorsunuz. Taksi şoförü değil size dönüp 'bir şeyiniz var mı?' diye sormak, sanki arabada yokmuşsunuz gibi bir anda taksiden inip önde çarptığı arabanın sürücüsünü öldürmeye (!) gidiyor. Kaos, bağırış, çağırış...

         Diyelim ki sizin de o gün iyi gününüz ve 'aman sessizce süzüleyim de işe gideyim başımı derde sokmayayım' diye ilk gördüğünüz taksiye efendice rica ediyorsunuz. Oh çok şükür ofisinize geldiniz ama yaşadıklarınız, bacağınızın acısı, size ancak sabah toplantısının bitimine kadar izin veriyor. Sonrasında arkadaşlarınızdan müsaade alıp bir doktora gözükeyim diye ayrılıyorsunuz, hatta nazik şirket şoförünüz sizi evinize kadar götürüyor.  Sonrasında özel hastane yerine hemen evinizin karşısındaki Taksim İlk Yardım ve Araştırma Hastanesi'ne gitmeye karar veriyorsunuz. Öyle ya devlet babaya bir sürü para, vergi ödeniyor, bari ayaktan ciddi bir sorun var mı yok mu baksınlar diye düşünüyorsunuz.

            Sizin bugün canınız eğlenmek istemiş anlaşılan. Hastaneye gidiyorsunuz, sabah işe giderken bir kaza geçirdiğinizi söyleyip bakılmasını istiyorsunuz. Röntgen çekilmesine karar veren doktorlar (tek sıra halinde bir masada yan yana dizilmiş üç doktor) sizi röntgen odasına postalıyorlar. Röntgenden çıkınca birden ne olduğunu anlamadan karşınızda bir polis buluyorsunuz. Tamamen adli bir vakanın ortasına düştüğünüzü anlıyorsunuz. Eğer siz takside kaza geçirdim yerine 'düştüm' deseydiniz sorun yoktu.  Fakat takside kaza geçirdim deyince olay polis-adliye halini alıyor. İşin en komiği de sevgili SGK adli olayın soruşturması tamamlanmadığı için size yapılan muayene ve tetkiklerin parasını ödemiyor. Ancak karakola gidip ifade verirseniz SGK adınıza ödeme yapmayı kabulleniyor. 
 
            Sadece ayağınızın acısıyla ilgilendiğiniz için uğraşmayıp ne isterlerse ödemeyi kabul ediyorsunuz. Polisin sözleri kulağınızda yankılanarak hastaneden ayrılıyorsunuz. ''keşke düştüm deseydiniz'' .

Kısacası; kaza da geçirseniz, araba da çarpsa hastanede 'düştüm' diyeceksiniz. 

Yayın Tarihi
22.02.2013
Bu makale 9665 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!