Akdeniz İMC çıkıyor

Bir önceki Vole’de “yeni bir gazete geliyor” başlığıyla Akdeniz Çağdaş ismiyle yeni bir gazetenin çıkacağını müjdelemiştik. Ancak daha sonra gazetenin isminin“Akdeniz İMC” olarak değiştirildiğini öğrendik. Kadro ise hemen hemen kesinleşti. İdris Özyol’un başında olduğu gazetenin kadrosunda Veysi Sağlam, Muammer Bakırcı, Serdar Günay, Ümit Zehir ve Elif Taşdemir bulunuyor.  1 Nisan tarihi itibariyle tüm ilçelerde ki gazete bayilerinde satışa sunulacak gazetenin Güllük’te ofis açtığını da hatırlatalım.

 

Zübeyde ayrıldı!

Zübeyde Yıldız,  yazıişleri müdürlüğünü yaptığı Bizim Antalya gazetesinden sürpriz bir şekilde ayrıldı. Zübeyde’nin iş aradığını belirtelim.

 

Acil şifalar Mediha abla

Antalya Gazeteciler Cemiyeti (AGC) yönetici asistanı Mediha Düden geçtiğimiz hafta içinde küçük bir operasyon geçirdi. Hızla eski sağlığına kavuşan Mediha ablamıza acil şifalar diliyoruz.

 

+++++++++

 

TUTTUM BU SÖZÜ!

Uyanık olduğu saatlerin yarısını kadın peşinde geçirmeyen 50 yaşının altındaki bir erkeğin kesinlikle sorunu vardır.

 

++++++++

 

EN BAB SÖZLER

 

Kadınların serveti iki bacakları arasındadır. HONORE DE BALZAC

 

+++++++++++

 

 

Müthiş hayat dersi

 

Doğan Cüceloğlu'nun eğitimindeki katılımcılarla bir konuşmasından:

 

Cüceloğlu: Arkadaşlar, aranızda ölümcül hastalığı olan var mı?

Bir katılımcı: Allah'a şükür, hocam, bildiğimiz kadarıyla yok.

Cüceloğlu: Ne güzel! Peki, bana, istisnasız tüm insanların, yani altı milyar insanın da başına geleceği garanti bir şey söyler misiniz?

Cevap neredeyse otomatik olarak çıkar: Ölüm!

Cüceloğlu: Gerçekten de ölüm tüm insanların başına geleceği kaçınılmaz olan tek şeydir. Doğum da tüm insanların başına kesinlikle gelmiştir, ama bundan sonra başa gelmesi kesin olan tek şey ölümdür. Başka hiçbir şey insanların tümünün başına gelmeyecektir. Peki, madem öleceğimiz garanti, bu benim ölümcül bir hastalığım olduğunu göstermez mi?

Katılımcılar burada sessizce, başlarıyla onaylamaya başlar. Öleceğim belli ise benim ölümcül bir hastalığım olduğu da açıktır...

Cüceloğlu: Peki, ne zaman öleceğimizi biliyor muyuz?

Katılımcılar: Hayır

Cüceloğlu: Bu saniye içinde olma olasılığı var mı?

Bir katılımcı: Var.

Cüceloğlu: Yarın?

Bir katılımcı: Evet.

Cüceloğlu: 30 yıl sonra?

Bir katılımcı: Olabilir.

Cüceloğlu: Peki bunlardan hangisinin sizin başınıza geleceğini biliyor musunuz? Mesela bu akşam eve sağ salim varacağınızı nereden biliyorsunuz?

Sınıf sessizce dinlemeye devam eder. Çünkü genellikle yaşama böyle bakmamışlardır.

Cüceloğlu: Peki bir de tersini düşünelim, bu akşam eve döndüğünüzde, bu sabah evden çıkarken sağ salim bıraktıklarınızı sağ bulma garantiniz nedir? Var mıdır böyle bir garanti?

Bir katılımcı: Yoktur Hocam.

Cüceloğlu: Peki nereden biliyoruz az sonra telefonun çalmayacağını ve evdekilerden birinin az önce öldüğünün bize söylenmeyeceğini?

Katılımcılar burada rahatsız olmaya başlar.

Bir katılımcı: Hocam konuyu değiştirsek?

Cüceloğlu: Ama en yalın ve açık gerçek üzerine konuşuyoruz, biraz daha devam edelim bence. Peki, acaba bunu dün gece bilseydiniz, yani evde akşam birlikte olduğunuz kişilerden birinin yarın ölüm günü olduğunu bilseydiniz, o zamanı aynı dün gece olduğu biçimde mi geçirirdiniz? Yoksa farklı şeyler mi yapardınız?

Bir katılımcı: Kesinlikle çok farklı geçerdi Hocam.

Cüceloğlu: Şimdi sizden rica ediyorum, lütfen bir an arkanıza yaslanın, gözlerinizi kapatın ve bu sabah evden çıkarken evde bıraktıklarınızdan birinin gerçekten öleceğini düşünün, dün akşamınızı nasıl geçirirdiniz? Aynı iletişim mi olurdu? Onunla aynı konuları mı konuşurdunuz? Aynı konular, tartışma ya da gerginlik yaratır mıydı? Yoksa önemsiz hale mi gelirdi? Bu sabah evden çıkarken, bu son görüşünüzde ona ne derdiniz? Onun boynuna sarılmakta tereddüt eder miydiniz? Çok sıkı sarılmaya mı, aynaya mı vakit ayırırdınız? Ona, yüreğinizin derininden gelen bir "Seni gerçekten çok seviyorum" demeye ne gerek var diye düşünür müydünüz? Onun ölecek olması sizin ona duyduğunuz sevgiyi yoğunlaştırmaz mıydı?

Burada bazı katılımcılar ağlıyordur. Belli ki dün akşam yaptıklarından bir kısmının ne kadar anlamsız olduğunu şimdi fark etmişlerdir.

Cüceloğlu: Şimdi gözlerinizi açabilirsiniz, acaba kaç tartışmamızı bu kadar gereksiz biçimlerde yapıyoruz, kaçı gerçekten yaşamda karşımızdakinin varlığından daha önemli, hangilerinde "Şimdi kalbini kırdım, ama zaman içinde ben ondan özür dilemesini bilirim" diye kendi kabuğumuza çekilip tartışmaları donduruyoruz. Yarattığımız kırgınlıkları tamir etme olanağımız gerçekten var mı?

BUNA ZAMANIMIZ GERÇEKTEN KALDI MI?

 

 

 

++++++++

 

 

HAFTANIN FIKRALARI… HAFTANIN FIKRALARI...

 

YALAN MAKİNESİ

Adamın birisi bir yalan makinesi satın alarak evine götürmüş. Evin başköşesine koymuş ve kim yalan söylerse makinenin öteceğini söylemiş. Akşam yemeğine oturmuşlar. Babası oğluna:

- Bugün okulda neler yaptın bakalım demiş. Oğluda:

- Herşey yolundaydı, okula gittik geldik işte demiş. Bunun üzerine makine biiiiippp diye öterek uyarmış Çocuk dayanamamış itiraf etmiş:

- Arkadaşlarla sinemaya gittik, o yüzden okulu astım demiş. Babası sinirlenerek:

- Ben senin yaşındayken sinema nedir bilmezdim diye bağırınca, makine yine başlamış, biiiiiiiipppp diye ötmeye. Bunun üzerine anne gülerek:

- Al işte senin oğlun ne olacak, babasının oğlu deyince, makine başlamış ötmeye : biiiiiiippppp biiiiippppp biiiiiiiippppppp….

 

SÜNNET

Bir gün Karadenizde bir konferans düzenlenir. Konferansa konuşmacı olarak Amerikalı ünlü bir bilim adam davet edilir. Amerikalı 1 hafta önceden gelir ve halkla kaynaşıp güzelce zaman geçirir. Amerikalı ile bizimkiler hemen hemen her konuda anlaşırlar ve uyum içinde konferans biter. Ayrılık günü gelir ve bizimkiler ne yapalımda biz bu adam teşekkür edelim diye düşünmeye başlarlar. Aralarında toplanırlar, başkan konunun önemini vurgulamak için der ki:

- Biz bu Türk dostu, değerli bilim adamına nasıl bir hediye alalım ki bizi unutmasın? Hem kullanışlı birşey olsun, hem de her baktığında ve her eline aldığında bizi hatırlasın?” Salonda kısa bir sessizlik olur, arka sıralardan Temel elini kaldırır:

- ”Sünnet ettirelim..!”

 

DEDE

Adamın biri bara girmiş, masaya çıkarak bağırmış ; "Ey ahali ben adamın cinsel organını dah deyince kaldırır, duh deyince indiririm". Herkes gülmüş ama adam iddialı, 18 yaşında bir çocuk bulmuşlar, adam dah demiş çocuğun ki dimdik, duh demiş hemen inivermiş. Bu gençtir her zaman bunu yapar diyerek 80 yaşında bir dedeyi ileri itmişler hadi sıkıyorsa bunu dene demişler. Adam dah demiş, dedenin ki dimdik, dede hışımla silahını çekerek bağırmış ; "Duh diyeni yakarııııım laaaaaaaaan

Yayın Tarihi
21.03.2013
Bu makale 6919 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!