İlk direnişi Afife Jale başlattı

Her yıl “27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü” olarak kutlanıyor. Tiyatro yaşamdır. Tiyatro kültür aktarımıdır. Kısacası tarihçesine baktığımızda: Uluslararası Tiyatro Enstitüsü 1948 yılında kuruldu. Bu enstitü 1961 yılında aldığı bir kararla 27 Mart gününü Dünya Tiyatrolar Günü olarak kabul etti. Her yıl enstitüye üye ülkelerde 27 Mart günü Tiyatro Bayramı olarak kutlanır. 27 Mart günü her ülkenin sanat ve tiyatro adamlarınca hazırlanan bir bildiri, sahnelerde okunur.

Tiyatrolar o gece halka parasız gösteriler düzenler, tiyatroyu halka sevdirmeye çalışırlar. Ülkemizde tiyatro ile ilgili ilk ulusal bildiriyi, yaşamını Türk Tiyatrosu’na içtenlikle adamış olan Muhsin Ertuğrul yazdı. Dünyada ilk tiyatro olayının nerede, nasıl başladığı kesinlikle bilinmiyor. Araştırmacılar; tiyatronun ilkel insanların av dönüşü vurdukları avın çevresinde sevinç ve heyecan sesleri çıkararak dans etmelerinden doğduğunu anlatırlar. Daha sonraları topluluk halinde yaşamaya başlayan insanlar yılın belirli günlerinde, belirli bir yerde toplanmaya başladılar. Bu toplantıda içlerinden bir kişi yüksekçe bir yere çıkarak güldürücü öyküler anlatır, taklitler yapar, şarkılar söylerdi. Bu tür oyunlar zamanla şenlikler geleneğini oluşturdu. Bir süre sonra tiyatroda kişiler ikiye, üçe çıktı. Daha canlı, daha ilgi çekici konular bulundu. Böylece oyunlar, sanat niteliğine kavuştu, tiyatro da meslek haline geldi.

 

Bugün size ilk Türk ve Müslüman kadın tiyatro sanatçısı Afife Jale’den bilgiler aktaracağım: Peki neden Afife Jale? Çünkü o bir kadın, hem çok başarılı, hem de iddialı uğruna yaşamını feda edecek kadar da yürekli.

 

1902 yılında İstanbul'da dünyaya gelen Afife Jale, Dr. Sait Paşa'nın torunudur. Tiyatro sevgisiyle 1918'de, Türk ve Müslüman kadınlarının sahneye çıkmaları yasak olan bir dönemde Darülbedai'ye (Şehir Tiyatroları) alınmak üzere açılan sınava girer. Prof. Metin And, Türk Tiyatrosu Tarihi kitabında o dönemi "1920 yılında Darülbedai, Hüseyin Suat'ın "Yamalar" adlı oyununu Kadıköy'deki Apollon Tiyatrosu'nda (şimdiki Reks Sineması) sahneye koyuyordu. Bu oyunda Emel adlı kızı oynayan Eliza Benemenciyan topluluktan ayrılıp yurtdışına gittiği için bu rolü yüklenecek bir kadın aranıyordu. Bu rol için seçilen Afife, "Jale" takma adıyla Kadıköy'de Apollon Tiyatrosu'nda sahneye çıkar. O tarihi geceyi, altı yıl sonra Refik Ahmet Sevengil'e anlatırken:

 

"Hayatımda mesut olduğum ilk gece..." diyordu; "Sanatın, ruhuma verdiği güzel sarhoşluk içinde idim. Opiyekte güzel bir sahne vardır; ağlama sahnesi. Orada taşkın bir saadetle ağladım. Sahiden ağladım. Alkış, alkış, alkış. Perde kapandı; açıldı, bana çiçekler getirdiler. Muharrir Hüseyin Suat Bey, kuliste bekliyormuş; ben çıkarken durdurdu; alnımdan öptü: "Bizim sahnemize bir sanat fedaisi lazımdı; sen işte o fedaisin." dedi.

 

Daha sonra "Tatlı Sır" ve "Odalık" oyunlarında da polis baskınıyla karşılaşır. İçişleri Bakanlığı'nın gönderdiği bir genelgeyle Müslüman kadınların sahneye çıkmaları yasaklandı. Ancak bu işin bir de geçmişi vardı. 10 Kasım 1918'de, Behire, Memduha, Beyza, Refika ve Afife stajyer kadrosuna alınmışlar, ötekiler işi bırakmışlardı. İkisi de sahneye çıkarılmamışlardı. Refika suflör olarak çalışıyordu. Tüm baskılara karşın bundan sonra Burhanettin Topluluğunda Seniye, Yeni Sahne’de Şaziye (Moral), Münir (Neyire Neyyir), Bedia (Muvahhit) Milli Sahne'de Huriye ve Hikmet, Ruhat gibi Müslüman Türk kadınları Afife'yi izlediler" diye anlatır.

 

Neziha Araz'ın kaleminden Afife şöyle sesleniyor: "Beni acıyarak değil, düşünerek, severek, kucaklayarak hatırlayın. Tiyatro varsa ben varım" inancı ve aşkıyla yaşıyordu Afife, "Olmak ya da olmamak" işte gerçek buydu onun için. "Olmak"la sanatını icra etmek eşanlamlıydı, bu eşanlam da tiyatroydu. Toplum hayatında ilk olmak; yani onun deyimle "ilk ateşi yakmak","ilk türküyü söylemek","ilk aşkı ya da direnişi başlatmak" bir olaydı ve bunun her zaman bir bedeli vardı. İlkler yol boyu bu bedeli ödediler hep.

 

Bir zaptiye baskının ilkinde Afife arkadaşlarınca kaçırılmışsa da daha sonra sokakta polisçe yakalanarak karakola götürülür. "Dinini, milliyetini unutan sen misin?" diye hırpalanır. Aile içinde babası da onun tiyatrocu olmasına karşıydı. Babasının gözünde Afife artık fahişeydi. Evden de ayrı yaşamak zorundaydı. Bu arada Darülbedai'deki ücretli görevine de son verildi. Güvencesiz ve parasızdı. Önüne geçilmeyen şiddetli baş ağrıları başladı. Hekimi morfinle tedavi yoluna giderek büyük bir yanlışlık yaptı. Bunun sonucu Afife artık bir morfinmandı. Bu nedenle yaşamının son yıllarını Bakırköy Akıl ve Sinir Hastanesi’nde geçirdi. 24 Temmuz 1941 günü 39 yaşındayken öldü.

 

Cesur bir Türk kadını hayatını genç yaşta kaybetmiştir. Dünya Tiyatrolar Günü’nde adaşım ilkin Afife Jale’yi ve emelleri uğruna yaşamını bile hiçe sayanları rahmetle anıyorum...

Yayın Tarihi
27.03.2013
Bu makale 10237 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
Çok büyük özverilerle kazanılan çağdaşlık kazanımları birer birer değil toptan dinamitleniyor. Bir avuç fedakar gerçek sanatçıya selam olsun, dünya tiyatrolar günü sanat severlere kutlu olsun. Bu değerli yazınız için teşekkürler sn.Demirtaş.

Esel Arslan 27.03.2013

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!