Bugün Mayıs ayının 23. günü. Sabah, büyük bir
yorgunluk, halsizlik ve isteksizlikle kalktım yatağımdan. Oysa geceyi iyi
geçirmiş, uykumu yeterince almıştım. İy huylu prostatım nedeniyle birkaç defa
uyanmış, ama arkasından hemen uykuya dalabilmiştim. Rahatsızlığımın kötü huylu
olmadığı ve şu anda bir ameliyata gerek görülmediği için hep Allah'a
şükrederim. Yani bedensel olarak önemli bir sıkıntım olmayıp, yaşıma göre
sağlıklı sayıllacak bir durumdayım.Tansiyonumu ölçtüm, normal değerlerde çıktı.
Alışkanlığım olmadığı halde kahvaltıdan sonra biraz uzandım ve bir süre
dinlenmeye çalıştım.
Yapı olarak öyle miskin miskin yatacak biri
değilim ben. Zamanın önemini ve değerini iyi bilen, boşuna harcamamaya çalışan biriyim.
Hayat felsefem "Boş duracağına bedava çalış" tır. “Her yaşta insanın yapabileceği bir iş
mutlaka vardır” diyenlerdenim. Bu nedenle; bir şeyler yapmalı, büyük veya
küçük, az veya çok bir şeyler üretmeliyim.
Günlük yaşamım içinde; genellikle, kahvaltı
sırasında sabah haberlerini izler, sonra hemen bilgisayarımın başına geçip
günlük olaylara ve gelen yazılara şöyle
bir göz attıktan sonra "Facebook" a girer, önce site
arkadaşlarımın doğum günlerini kutlar, sonra da, daha çok ülke sorunlarıyla
ilgili ve siyaset ağırlıklı çeşitli konularda yorumlarda bulunur ve
arkadaşlarımla paylaşıırım.
Ancak son zamanlarda facebook'a karşı biraz
soğukluk duymaya başladım. Zira ben ülkemin bölünmez bütünlüğünün korunması
için, en azından aynı ilkelere sahip olanların biraraya gelmelerine ve birlikte
savaşım vermelerine taraftarım. Bu birliği sağlayabilmek için kendi ölçeğide
büyük çaba gösterdim. Paylaşımların bu yönde olması için önerilerde bulundum. Ne
yazık ki hiçbir olumlu sonuca ulaşılamadı. İnsanlar artık büyük bir bencillik
içinde yaşamaya alışmışlar, bireysel olarak herkes yazdıklarını kendileri okuyor, yeterince
paylaşımda bulunamıyorlar.. Bu da beni üzüyor.
Ama yine de bu tür davetler gelmeye devam ediyor. Bu oyunlar
bakın neler; “Buggle”, Pearls Peril”, “Diamond Dash”, “Pet Resume
Saga”, “Texas HoldEm Poker”, “Candy Planet”, “Bizim Çiftlik”, “Cafeland”,
“Klaus Wernen”, “Collapsel Blast”, “Buble
İsland”, “Okey Plus”, “The Sims Sacial”, “Pengle”, ”Candy Crush Saga”
Bunlar saptayabildiklerim. Daha birçokları var bunlar gibi.
Bana oyun önerisinde bulunan arkadaşlarım
arasında çok ciddi, saygınlığı olan dost, arkadaş ve yakınlarım var. Onlardan davet
alınca “Acaba benim bilmediğim
birtakım şeyler mi var bu oyunların
içinde !” diye düşünüyorum. Ama yine de hiç merak bile etmedim bunların ne
olduklarını. İsmi Türkçe olan biri dışında hepsinin adları yabancı ve
Amerikanca. Bu bile tepki duymama neden oluyor benim. Zira bütün yabancı
akımlara karşıyım. Türkçesi varken bunlar yerine yabancı sözcükler
kullanılmasından büyük rahatsızlık duymaktayım.
Ne olduklarını bilmememe rağmen kafamda
oluşan şüpheler var. Bu oyunlar acaba birer beyin yıkama aracı olarak mı kullanılmaktalar?
İnsanları ciddi konulardan uzaklaştırmak ve çeşitli eğlence araçlarıyla
beyinlerini doldurmak ve deyim yerindeyse onları uyutmak.
Dün bir televizyon kanalında Eskişehir ile
ilgili bir sokak anketini izledim. Anketör, “Eskişehir’de sizin için en önemli olan nedir?” diye soruyor.
Verilen aklı başında birkaç yanıt dışında, yanıtların çoğu “Eğlenceli” oluşunu söylüyordu. Ne yazık ki, aralarından bir genç de Eskişehir’i
beğenmediğini söyledi ve favorisi olak İstanbul’u ya da Avrupa’yı gösterdi. Bu sözleri,
onun kafasının ne kadar boş olduğunu anlatmak için yeterliydi. Bu anket
sırasında; özellikle gençlerin en çok ilgilerini çeken şeyin eğlence olduğunu
gördüm. Ve inanın çok üzüldüm.
Eğer bana böyle bir soru yöneltilecek olsaydı,
hiç düşünmeden; “Gelişme, başarı, kültür, iklim, ulaşım” sözcüklerini birbiri arkasına
sıralar, sonuna da “Büyükşehir Belediye
Başkanı Sayın Yılmaz Büyükerşen’in adını eklerdim.
Soruyu yanıtlayanlar arasında maalesef “Lületaşı” ndan söz eden tek bir kişi
bile çıkmadı. Oysa ben Eskişehir’e Allah’ın en büyük lütuflarından biri ve bir
doğa harikası bu taşı ve bununla ilgili olarak gelişmiş sanayii Eskişehir’in
öncelikli değerleri arasında görürüm. Bu arada, sırası gelmişken; Lületaşı’nın
tanıtımı konusunda büyük emeği geçen, Değerli
Dostum “Sayın Vali Bahaddin Güney”
adının anılmasının da bir vefa borcu olması gerektiğini düşünüyorum.
Eskişehir, olumlu birçok özellikleri yanında;
Porsuk kenarındaki plajları ve yeni açılan “Mumyalar
Müzesi” ile dünya çapında bir üne kavuşmuş bulunuyor.Anlaşılacağı üzere;
eğlenceye gelinceye kadar daha pek çok nitelikleri var Eskişehir’in. Bunları
bir an önce görebilmek için sabırsızlanıyorum.
Bu yazıma nereden başladım, nasıl
bitiriyorum. Doğrusu buna ben de şaşırdım. Ama ülkemi o kadar çok seviyorum ki;
içimdeki bu sevgi ilk bulduğu fırsatta adeta dışarı fışkırıyor.
Son olarak şunları söylemek istiyorum:
özellikle gençlerimizin bu sözlerimi iyi değerlendirmelerini öneririm. Büyük
Atatürk, Cumhuriyetimizi sizlere emanet etti. Bizim kuşağımız, bu emanete sahip
çıkarak bugüne kadar getirdi. Şimdi devir-teslim sırasıdır. Lütfen hay-huyla
vakit geçireceğinize, ülke sorunlarıyla yakından ilgilenin. Bu emanetlere sahiplenin, Şanlı Bayrağımızı yere
düşürmeyin. Ve ne olur, bunları söylediğim için bana da kızmayın. Çünkü bu
vatan bizim ve başka Türkiye yok !..
Ve sözlerimi şunları da ekleyerek bitiriyorum:
Adı ne olursa olsun bir futbol takımının şampiyonluk kutlamaları; Cumhuriyet
Bayramı kutlamalarından veya diğer Milli Bayramlarımız’dan daha görkemli
olmamalıydı.
Bu “Bahar
Yorgunluğu” beni ne kadar etkilemiş değil mi ?
Saygılarımla...