Sorgulama, itaat et!

Özetle son günlerde gelişen olaylar karşısındaki gençlerimizin tutumundan şunu anladım; "her ne kadar apolitik görünsem de kişisel hak ve özgürlüğüme dokunan olursa canına okurum"!

Yirmi gündür süren Gezi Parkı direnişini hükümet, din ve ideolojiler üzerinden yürütmeye çalışıyor sevgili okurlarım, anneannem de, babaannem de beş vakit namaz kılarlardı. Tansiyonları değişir, şekerleri çıkardı ama oruçlarını bozmazlardı hiç. Ne yalan söyleyeyim çocukken mahallede ip atlayıp top oynadıktan sonra su içme ve tuvalet ihtiyacım dışında camiye gitmezdim hiç. Adres tarif ederken camiler üzerinden değil, okulları gösterip yönlendirdim hep. Çünkü hepsinin adını bilme olasılığım yoktu, öylesini çoktular ki. Her inanışa saygı duyarım aynısını da beklerim. Olay %50-60 değil, olay, diktaya özentidir. Siyasetin ise bu olayda hiç mi hiç yeri yoktur. Ayrıca dedem de muhafazakâr ve hacı olmasına rağmen soframızda o gün alkol alınsa dahi birlikte yemeğimizi yerdik ve ‘afiyet olsun’ der kalkardı, baskıyla, dayatmayla, bağnazlıkla olmaz bunlar. Hem din kimsenin tekelinde değildir, mümkün olduğunca namazımı kılar, orucumu tutarım, bayrağımı, toprağımı severim, dini ve milli bayramlarımızı kutlarım, örf ve ananelerime bağlıyım, beni hangi sınıfa koyacaksınız meraklanıyorum doğrusu. Sevgili okurlarım; bugün ne Sol, ne Sağ, ne Batılı ne Doğulu, ne gelenekçi ne de etnik gruplar kalmıştır. Sadece Vatanseverler ile vatansatanlar vardır.

Vatandaş zannediyor ki Türkiye’nin dış borçlarının tamamı sıfırlandı. Oysa dış borçlar dağ gibi büyüyor. AKP’nin IMF’ye ödediği son borç tutarı olan 426 milyon dolar, Türkiye’nin mevcut dış borcu olan 350 milyar doların yaklaşık 800’de biri!  Düşünebiliyor musunuz aile bütçesini başkalarının yaptığını, denetlediğini, aynen böyle. Velhasıl davul bizim sırtımızda, tokmak onların elinde. Yandaş medyada bir tane adam yokmuş vallahi! Bu ülkenin okuttuğu evlatları, muhabirleri, habercileri nerede? Patron ne derse onu uyguladılar.

         Türkiye’nin saygın ailelilerinin ve şirketlerinin Antalya’daki evleri, otelleri, fabrikaları, benzin istasyonları, zirai tesisleri vb gayrimenkulleri için değerleme raporu hazırlayan bir okurum şöyle diyor:  

‘Bu gayrimenkullerin tamamına yakınında kanuna aykırı uygulamalar, tecavüzler, kaçaklar tespit ettim. Sit alanı, orman, kıyı sahil, imarsız alan vb hiçbir şey dinlemeden kanunsuzca yapılan yapıları gezdim. O kişilerle aynı kaptan yemek yiyen derebeyi belediye başkanları, imar müdürleri vb. ile tanıştım. İmar müdürlerinin 400.000 TL lik arabaları ile arazileri gezdim. Özetle bizim gibi kurallara uyan insanlara dünyada yer yok. Bu kişiler ile yüzyüze gelmek isterseniz bulunduğunuz ilde bir törende protokole bakmanız yeterli olur, zaten sıralama kendini belli eder’.
          İstanbul Cihangir’de oturan kızım anlatıyor:

 

Mayıs sonu

‘Gezi parkından geliyoruz. Bu iş uzun süreceğe benzer, polis emir kulu, nöbette. Biz, bu yaz ikinci mesaiyi Gezi'de yapacağa benzeriz. Bu kez galiba sabrın sonu bizler için, yolun sonu onlar için.

İstanbul, Türkiye'nin kalbi, İstanbul'un kalbi Taksim, hatta İstanbul Dünya'nın kalbi konumunda yıllardan buyana dek. Bu işin Avrupa ve Amerika'daki aktivistlerden de destek görmesi ve büyümesi an meselesi. Denize düşen yılana sarmaş dolaş misali acaba Mr. Obama'ya e-posta ya da tweet bombardımanı mı yapsak... ‘Bizi dinlemez ama seni dinler Sayın Obama’ diye... Gerçi Obama, on yedi defa uyarıda bulundu başbakana. TIN!


        
Bir diyeceğim daha var. İçimde kalmasın. Reşit olup, oy kullanma hakkımı aldığım ilk günden bu yana hep CHP'ye oy verdim. Bugün, bu gece 30 Mayıs 2013 gecesi, o oylarımın hiçbirini helal etmiyorum. Hepsi ama hepsi haram olsun. Bana, bu gece BDP'li bir milletvekilini avuçlarım patlayana kadar alkışlattılar. Bu kadar iyi gol pasını değerlendirmediklerine göre maçı sattıklarından eminim!

 ‘Dün İstiklal Caddesi'ne çıktık akşamüstü. Dükkânlarını açan cesur markaları, korkakları ve mango gibi kendi meşrebince direnen mağazaları fotoğrafladım. Ancak arada bir türlü fotoğraflayamadığım Starbucks vardı ki çok ilginçti. Normalde İstiklal bu kadar kalabalıkken Strabucks'ların hiçbirinde yer bulamazsınız ama dün bomboştu. Kimsenin elinde Strabucks bardağı yoktu.
        
Diğeriyse, sanki sihirli değnek değmişçesine, hoşgörü ve anlayış içindeydi herkes. Yanlışlıkla omzuna çarpan  'pardon' diyen kişiyi başıyla gülümseyerek selamlayanlardan, yolda birbirine çarpmamak ve rahatsız etmemek için itina edenlere kadar, hangisini sayayım ki. Sanırım öfkemizi kusmak iyi geldi hepimize, sakinleştik.
        
Başka enteresan olayı da cuma gecesi yaşadık. Çatışmaların çetin ve bol gazlı olduğu Cihangir'de, ara ara kapının önüne inip direnişçi arkadaşlarımıza destek olduk ve yardım ettik. Bu arada Devlet Tiyatrolarında oyuncu bir arkadaşımız bize geldi. Buluşacağı ekibinin yolu Harbiye'de kesilmiş o da pankartıyla Cihangir'de kalakalmış. Aşağıya iniş seferlerimizin birinde gaz resitali başladı. Biz panikle apartman kapısına koştuk ve içeri kendimizi dar attık. Tiyatrocu arkadaşımız tam da bu sırada iPad'ini düşürmüş ama bunun farkına varmamış. Ben kapının önüne düşürdüğünü ama sonra aldığını gördüğümü söyledim ama yanılıyor da olabilirdim. Yukarıya çıkıp aradan 15-20 dakika geçtikten sonra iPad'in olmadığını fark etmişti. Tabii ki iş işten geçmişti. Ben ona 'aşağıda bambaşka bir insan grubu var.’ İn bir bak bakalım, belki hala apartmanın girişindedir’ dedim. İhtimal vermesek de indi ve iPad'i buldu. iPad'i bulduğu halde, çantasına atmadan sahibini aramaya çalışan gençler teslim etti ona. Çapulcu da değillerdi, hırsız da!’
        
Bu anlayış, hoşgörü ve dayanışma umarım bundan sonra hep devam eder’.  diyor kızım Ayşe. Ayrıca çapulcu, eskiden düşman topraklarına girerek yağma yapan disiplinsiz askeri birlik veya akıncılara denirmiş, oysaki ülkemiz, düşman toprağı değil. Ne tuhaftır ki, diğer ülkelerde sistemden kaynaklanan hatalarda vatandaşın saç teli düşse, burnu kanasa, tırnağı kırılsa hemencecik istifalar gelir, yanılmıyorsam eğer, hakkında mali yolsuzluk iddiaları bulunan altmış iki yaşındaki Japonya Tarım Bakanı Toshikatsu Matsuoka'nın intihara teşebbüs etmişti.

 Konfüçyüs’ün sevdiğim bir sözünü paylaşmalıyım: ‘Neyi kazanırsan kazan erdemin yoksa kaybedersin’

Yayın Tarihi
27.06.2013
Bu makale 8931 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!