Bugün 12 Temmuz. Büyük
Devlet ve Siyaset Adamı İsmet İnönü’nün 12 Temmuz 1947 tarihinde bu beyannameyi
Türk Ulusu’na sunduğu günün 66.ncı
yıldönümüdür.
Ne yazık ki
ulusumuzun çoğunluğu bu beyannameden haberdar değil. Oysaki bu beyannamede
yazılı olanlar, dünyada benzeri zor bulunabilecek ve demokrasinin geleceğine
ışık tutacak değerde ilkeli bir davranışın ifadesidir.
Çok önem verdiğim bu
beyannameyi her yıl yayınlayarak. Tarihte en çok ihanete uğrayan, kendisine en
çok nankörlük edilen, diktatör ilan edilen ve hatta Hitler’e benzetilen bu
büyük insana ona sevgimi, saygımı ve vefa borcumu yerine getirmeye çalışıyorum.
Ne yazık ki CHP’li birçok
kimse bile böyle bir beyanname olduğunu bilmiyorlar. Aksi halde her 12 Temmuz
günü görkemli kutlamalar yapılır ve geleneksel hale getirilirdi..
Fazla söze gerek kalmadan bu
beyannameyi tüm ulusumla aşağıda paylaşıyorum.
İnönü’yü sevenler,
sevmeyenler, ona diktatör yakıştırması yapanlar ve Hitler’e benzetenler,
kendilerine düşman olarak görenler, bu beyannameyi okumalılar. Eğer içlerinde
birazcık insanlık duygusu varsa, bu büyük insan hakkındaki olumsuz
düşüncelerinden utanırlar ve ona karşı kin ve nefret duymaktan belki de vazgeçerler.
12 TEMMUZ
BEYANNAMESİ
“Varmak istediğim netice, başlıca iki parti arasında temel şartın yani
emniyetin yerleşmesidir..”
“Bu emniyet, bir bakımdan, memleketin emniyeti
manasını taşıdığı için, benim gözümde çok ehemmiyetlidir. Muhalefet, teminat
içinde yaşayacak ve iktidarın kendisini ezmek niyetinde olmadığından müsterih
olacaktır. İktidar, muhalefetin, kanuni haklarından başka bir şey
düşünmediğinden müsterih bulunacaktır.”
“Siyasi havayı yumuşatan bir iyilik olmak üzere,
dertleri bilenlerin, kendiliklerinden, karşı tarafı teskin edici tedbirler
alacakları ümidi uyanmıştır.”
Hükümet Reisi ile ve
Muhalefet Lideri ile son günlerde memleketin iç durumu üzerindeki konuşmalarımı
ve bu hususta kanaatlerimi ve fikirlerimi söylemek zamanı gelmiştir.
3 Haziran tarihinde görüşmek
üzere çağırdığım Bay Celal Bayar bana Demokrat Partinin, idare mekanizmasının
baskısı altında bulunduğunu beyan ve şikayet etti. Haberdar ettiğim Başbakan,
aynı mevzuları daha evvel aralarında görüştüklerini hikaye ederek, böyle bir
baskının olmadığını, idare mekanizmasının memleketin huzurunu bozacak
mahiyetteki tahriklere karşı çok güç durumda kaldığını beyan eyledi. Bundan
sonra, iki tarafı bir arada dinlemek için, 14 Haziran tarihli buluşmayı tanzim
ettim. Başbakan ve Yardımcısı Devlet Bakanı ile Demokrat Parti Genel Başkanı
hazır bulundular. İki taraf arasında karşılıklı tartışma içinde iki buçuk saat
devam eden bu konuşma, başladığı noktada bitti. Demokrat Parti Başkanı,
partisinin baskı altında bulunduğu noktasında ısrar ve partisinin kanun dışı
maksatlar ve ihtilal usulleri takip ettiğine dair ithamları reddetti. Hükümet
Reisi, idare mekanizmasının baskı yaptığı iddiasını kabul edemeyeceğini ve
şikayet vesikalarını tetkik ve takibe hazır olduğunu tekrar söyledi ve Muhalif
Partinin çalışma usullerini düzeltmesi lazım olduğu iddiasında kaldı.
17 Haziran tarihinde Bay
Bayar’ı tekrar kabul ettim. Bana, vaziyeti arkadaşlarıyla görüştüğünü, benim
durumuma karşı teşekkürle mütehassıs olduklarını söyledikten sonra, baskı
vardır kanaatinde olduklarını ifade eyledi. Bunun üzerine; iki defa görüştüğüm
Başbakan, iktidar partisiyle muhalefet partisinin Büyük Meclisteki
münasebetleri ve karşılıklı çalışmaları yolunda hayırlı terakkiler olduğunu takdirle
söyledikten sonra, biz de kendimize düşen vazifeleri sadakatle ifa edeceğiz,
size söz veriyorum dedi ve iki ay sonra Büyük Meclis toplanıncaya kadar
partilerin münasebetlerinde itimadı artıran terakkiler olacağına ümidinin
kuvvetli olduğunu ilave eyledi.
Bu beyanatı Bay Bayar’a 21
Haziran tarihinde naklettim. Bay Bayar, bu konuda fiili neticeye intizar
edilmesi lazım geleceğini bildirdi. Bundan sonraki tartışmalar Muhalefet
Liderinin Sivas nutkunda ve Hükümet Reisinin 2 Temmuz tarihli beyanatında ve ondan
sonraki karşılıklı cevaplarda görülmüştür. Vaziyet hulasa olunursa, iki taraf
şikayetlerinde ve savunmalarında ısrar etmiş ve şiddetli tartışmalar esnasında
karşılıklı iyi niyetlerin ifadesi olan bazı tatmin edici parçalar hatırlarda
kalmıştır. Siyasi havayı yumuşatan bir iyilik olmak üzere, dertleri bilenlerin,
kendiliklerinden, karşı tarafı teskin edici tedbirler alacakları ümidi
uyanmıştır. Bunun dışında olarak, durum, Muhalefet Partisi Liderinin “fiili bir
netice beklemek” şeklinde ifade ettiği hükümde görülür. Yani, bir başka türlü
söylenirse, vaziyet karşılıklı iddialar bakımından düğüm halini muhafaza
etmiştir.
Şimdi ben, bu düğümü çözmeğe
çalışacağım. İki tarafın şikayet ve müdafaalarının delillerini tafsil etmekte
fayda görmüyorum. Zaten bunlar umumi efkarca da kafi derecede bilinmektedir.
Gördüm ki, taraflardan hangisinin haksız, yahut hangisinin daha evvel karşısını
kırmağa başlamış olduğunu aramakta da fayda yoktur. Ben, idare mekanizmasının
baskı yaptığını Hükumet Başkanının kabul etmemesini, öyle bir hareketi tasvip
etmeyeceğini katiyetle beyan eylemesini, bir teminat ifadesi olarak aldım ve
bunu Bay Bayar’a söyledim. Ben, Muhalefet Liderinin kanundışı maksatlar ve
metotlar isnadını reddetmesini, muhalif parti çalışması için şart olan kanun içinde
kalmak esasının göz önünde tutulduğuna ve tutulacağına dair tatmin edici bir
teminat olarak kabul ettim ve Başbakana bunu söyledim. Her iki tarafla uzun
konuşmalardan çıkardığım bu neticelere inanmak istiyorum ve inanıyorum. Bizi bu
inanışa getiren bu durumu, memlekette siyasi partilerin çalışıp
gelişebileceğine kati ümit veren en mühim merhale sayıyorum.
Şimdiye kadar, memlekette
geçen iktidar ve muhalefet tecrübesinin muvaffak olmamasını, bir seneden beri
geçirdiğimiz tecrübelere, onların dayanamamış ve bu günkü siyasi durumu elde
edememiş olmalarında görüyorum. Benim kanaatimce, bir buçuk seneden beri
geçirdiğimiz tecrübeler ağır ve bazen
ümit kırıcı olmuştur; amma, gelecek için her türlü ümitleri haklı çıkaracak bir
muvaffakiyet temin edilmiştir. Bu durumu muhafaza etmek ve onun gelişmesini
sağlamak, iktidar ve muhalefet partilerinin vazifeleri olmak lazımdır. Gelecek
için tedbirler, benim kabul ettiğim gibi, şu noktadan hareket etmekle
bulunabilir. Benim, bu son dinlediğim karşılıklı şikayetler içinde mübalağa
payı ne olursa olsun, hakikat payı da vardır. İhtilalci bir teşekkül değil, bir
kanuni siyasi partinin metotları ile çalışan muhalif partinin, iktidar partisi
şartları içinde çalışmasını temin etmek lazımdır. Bu zeminde ben, Devlet Reisi olarak,
kendimi her iki partiye karşı müsavi derecede vazifeli görürüm.
İdare mekanizması, yani
Valilerimiz ve maiyetleri, bir seneden beri çok ağır bir tecrübe
geçirmişlerdir. Öyle zamanlar oldu ki, memlekette hükümetin mevcut olup
olmadığı bile şüphe götürür idi.
Sorumlu Hükümetin huzur ve
asayiş vazifesi münakaşa götürmez. Fakat, meşru ve kanuni siyasi partilere
karşı tarafsız, eşit muamele mecburiyeti, siyasi hayat emniyetinin temel
şartıdır. Bu arada, siyasi partilere mensup olan veya görünen hususi maksat
sahiplerinin şirretliklerini pervasız olarak tesirsiz bırakmak hususunda
partilerin dikkat göstermeleri icap eder.
Siyasi partilerin hangisi
işbaşına gelirse gelsin, onları, idare mekanizmasında çalışanların, haklarına
ve itibarlarına karşı adaletli bir zihniyette olacaklarına inandıracaklardır.
Zannediyorum ki, Hükümet
Reisi ile Muhalefet Lideri arasındaki son tartışmada, iki tarafı sebat
ettikleri noktadan ayırmak gayretine düşmeksizin, her iki tarafın bekledikleri şeyleri söylemiş ve
temin etmiş oluyorum.
Vatandaşlarıma, Hükümetle ve
iktidar partisi ile muhalefet partisi arasında görüşme ve araya girme
safhalarını olduğu gibi anlatmış olduğumu ümit ederim. Varmak istediğim netice,
başlıca iki parti arasında temel şartın, yani emniyetin yerleşmesidir. Bu
emniyet, bir bakımdan memleketin emniyeti manasını taşıdığı için, benim gözümde
çok ehemmiyetlidir. Muhalefet, teminat içinde yaşayacak ve iktidarın kendisini
ezmek niyetinde olmadığından müsterih olacaktır. Büyük vatandaş kütlesi ise,
iktidarın bu partinin veya öteki partinin elinde bulunması ihtimalini vicdan
rahatlığı ile düşünebilecektir. Bu neticeye varmak için karşılaştığım
güçlükler, çok zaman, yalnız ruhi mahiyette olan amillerdir. Bu güçlükleri
yenmek için, siyasi hayatımızı idare eden, iktidarda veya muhalefetteki
liderlerin samimi yardımlarını isterim.
Bu beyanatımı, neşrinden
önce, Başbakanla Muhalefet Lideri görmüşlerdir.
12 Temmuz 1947
T.C. Cumhurbaşkanı
İSMET İNÖNÜ