Bu deyimin anlamı
hem derin hem de ibret verici…
Türk Milleti tarih
boyunca çok acı gerçeklerle karşılaştı ve tecrübeler yaşadı. Millerin gücü,
bulunduğu coğrafyada toprağın ne kadar derinliklerine kök saldığıyla ölçülür…
Kök salma, kültür varlıklarıyla çağlara tanıklık etmektir, çağları aşarak
gelmektir… Toprağa kök salacaksanız eğer, toprağın derinliklerine, zaman
tünelinde varlığınızı kanıtlayan mirasınız olacak. Bu da anca ve mutlaka güçlü
olmakla mümkündür. Kök salmak için güçlü olmak zorundasınız. Güçlü olmak demek,
sadece silah ve orduca üstün olmak demek değildir. Bunun farkını iyi anlamak
gerek…
Emperyalist
güçlerin odaklandığı bir coğrafyada toprağa kök salıp, devlet olmuş, kopmamak
üzere derinlere kök salmış, dünyaya egemen güç olmuş ama sürdürememiş bir
coğrafyadasın… Pek çok ihanetin sonunda, elde kalan son vatan toprağını
işgalden kurtarmış, yok edilmek istenen Türk varlığını ayağa kaldırmış bir ulus
devlet ülküsü… Bu ülkünün peşinde ömür harcamış kahramanlar… Eşi tanımı olmayan
deha örneği Mustafa Kemaller…
Bunun adı
milliyetçilik, vatanseverlik, bayrak severlik, hürriyet severlik… Türk
milletini bu vatan topraklarında bağımsız yaşamasını istemeyen yerli ve yabancı
düşmanlar her dönemde olmuş, bundan böyle de olmaya devam edecekler; toplumun
kuşanmış olduğu milli kimliği yozlaştırmak için yeni planlar stratejiler
uygulamışlar, elan da uygulamaktadırlar.
Türk milletinin
kimliği olan “Türklüğü” bir etnik kimlik olarak sunmak istenmesi bu
düşmanlığın dışa açıkça vurumudur. Türk demek, sadece “etnik köken”
kaynaklı olmak değildir, bir milletin geçerli “siyasî kimliği” olarak
üleşmek, anlamak şarttır…
Şu asla
unutulmamalıdır ki, Türk Milletinin bu coğrafyada “yalpa” yaptığı günden
itibaren yaşama hakkı bile kalmaz. Tepesine “leş kargaları” toplanmaya
başlar… Tarihi çok acı olaylarla yazdı Türkler…
Ana gövdeden
koparılan uzuvlardan oluşan yeni “devletçikler” öyle bilenmiş bir kinle
ortaya çıktılar ki kendilerini doğuran ana gövdenin özü olan “vatan”
toprağını işgal edip Türk varlığını yok etmeye kalktılar. Parçalayıp paylaşan
düşmanlar tarihî kinlerini ustalıkla sakladılar, sırası ve fırsatı yakaladıkça
hınçla vurdular Türk milletine...
Günümüzde yaşanan
BOP ortaklıkları da “yok etme” planın bir devamı olarak içimizden
birilerine kendi idam sehpamızı hazırlatma operasyonu olduğunu asla
unutmayalım… Türk Milleti yeniden 1919’lara götürülmek isteniyor… Hem de kendi
eliyle kendi idam fermanını imzalayarak!..
**
Doğudan batıya,
kuzeyden güneye milyonları bulan kilometrekarelerle tarif edilen Osmanlının en
büyük yenilgisi Balkan Savaşlarıdır. Yenilen sadece ordu değildir;
Osmanlının “kof” ideolojisi, milli şuurdan yoksun devlet idaresine
egemen olan “çıkar-siyaset” kirlenmesidir.
Yüz binlerce
insanın göçe zorlanması, bunların yarısından fazlasının yollarda kaybı-ölümü
aslında gerçek bir “soykırım” hareketidir. Anadolu’ya gelen muhacirler,
bu toprağı vatan bildiler, imar ettiler, devlet idaresinde görev aldılar.
Türk’ün sefilliği tarihin belli dönemlerinde kendini gösterir.
Ancak hayatın belli
devrelerinde de uyuklamıştır; hayata göstermesi gereken aksiyonu göstermemiş;
hâlbuki Türk’e uyuklamak-uyumak haram olmalıydı… Bizim Harput yöresinde bir
hoyrat vardır (Hoş, aynısı ya da benzeri söylemler Kerkük ve Urfa yörelerinde
de vardır. Şöyledir bu deyiş; “O yar gözün/ Kim gördü o yar gözün/ Aslan
gücünden düşse/ Karınca oyar gözün…”
Bu dizelerin
anlatmak istediği hususu anlamayan kafalarla devlet idare edilebilir mi? Büyük
bir gaflet çukuruna yuvarlanmış bir anlayışın örgütlü cehalet olarak tezahürü,
hak sahibi millet narkozlaşmıştır…
Hak hukuk gözeterek
adaletle hükmettiği vatan toprağında Türkoğlu eğer dirayetinden,
caydırıcılığından, kısaca gücünden düşerse karıncaların gözlerini oyacağını
unutmayalım…