Son on yıldan beri ülkemde bir ‘akıl tutulması’ var…
Türk münevveri / aydını dediğimiz “akl-ı selim” insanlar
arasında sorumsuzluğa ve nemelazımlığa dayalı bir yozlaşma gözleniyor…
Türk aydının tavrı, akılla değil duygularla yönetiliyor…
Türk halkına rehber olacak, önder olacak dinamikler sessiz
ve vurdumduymaz… Her alanda egemen hale gelmiş iki sözcük var; aldatmak ve
aldanmak… Toplumun beynini ve ruhunu işgal eden, vicdanına egemen olan bu iki
sözcük; yalana dayalı aldatma ve aldanma… Bunun önderliğini de siyasi erkin ana
kadroları yapıyor... Evet, yalanla aldatmak ve aldanmak... Şu anda Türkiyede
geçerli olan ve itibar gören hal…
**
Halk günlük yaşıyor zaten…
Onun ilgilendiği, her boy ve türdeki sadakalar…
Genç kuşak üzerinde inanılmaz derecede örgütlü cehaletin
etkileri var… Yönelimleri ve etkileriyle halk ve gençlik aldatılıyor, beyni
şartlandırılıyor…
Bir yandan terör ile devlet eşitleniyor, terör örgütüne
teslim ediliyor, diz çöktörülüyorken etkin bir reaksiyon yok… Cılız siyasi
hareketlerin dışında kimseden etkin bir aksiyon yok…
Bu yıkıma karşı çıkan ne üniversite, ne gençlik, ne aydın
kesimi var…
Çok cılız sesleri de, ekonomik ve şahsi menfaat sağlama
bağlamında abluka altındaki medya duyurmuyor…
Cumhuriyetin kazanımlarından hem yararlanılıyor, hem de
cumhuriyeti dönüştürmek, sonuçta yıkmak için uğraşılıyor… Siyasi iradenin
ihaneti görüldükçe çok sınırlı kesimlerle halk ve gençlik bir sığınak arıyor...
**
Milli devletin kuruluş felsefesine dayalı cumhuriyetin
kazanımları doğru ve tam anlatılmadı genç kuşaklar…
Kutsal Dini olan İslamiyet’i de doğru öğrenmedi bu millet;
‘bildiğini zanedenler’ yalancıydı, dini menfaat için kullanıyordu, yalana
dayalı bir aldatmaları vardı ve halk da aldanıyor…
Genç kuşak tarihten habersizdi, unutturulmuş ya da tarihin
utanılacak sayfaları gösterilmişti… Oysa dünyanın en büyük medeniyetini kurmuş
bir milletin kuşaklarıydılar… Onlara uygulanan, masallarla avutulmaydı…
**
Batı medeniyetini “gâvur” icadı olarak görenler, bugün
onun kölesi oldular, emperyalizmin, zalimin ortağı, maşası oldular…
Hâlbuki milli devlet felsefesi ve onun kurucu kadrosuyla
M. Kemal Atatürk hep mazlumdan yanaydı ve Türkiye Cumhuriyetini kurarken
onlara iyi bir örnek oturmuştu…
Bu sahte dindarlar-dinciler; meğer zalimlerden yanaymış da
kendilerini gizlemişler… Anadolu’da yaşanan Müslümanlıkla ilgileri yokmuş
bunların…
Gerçek bağımsızcılar, Batı’nın emellerimene aracı olmadan,
onların kulu kölesi olmadan mazlumdan yana tavır almaları gerekiyordu. Bunu başaramadılar…
Şimdi dinciler, menfaatçı piyon kuklalar grubunda yer
aldılar; vatanın bütünlüğünü ve bağımsızlığını koruyan milliyetçi,
mukaddesatçı, vatanseverleri “düşman” gibi gösterdiler… Bunların dışında ‘her
dönemin adamı’ ya da kadrosu olan uşak ruhlular ayrıca varlar…
Toplumda bu siyasi irade tarafından ayrıştırılan ve
itibar gören iki cephe var; ‘milletin manevi ve milli değerlerine sarılıp
onları korumaya çalışanlar’ ile milletin bu değerlerini vitrin yapıp ardında çıkar
sağlayan, gayrı milli unsurlara stepne olan sahtekâr yalancılar…
Dünün sosyalizmine gönül verenler, bugün de vatansever
saflarda yer almaktalar... Eskiden bunlara “sağcı-solcu”, şimdilerde “karşıt
görüşlü” ifadeleri kullanılıyor.
Kim kullanıyor?
Emperyalizmin kuklası olan basın-yayın ve köşe kapıcısı
asalaklar, yavşaklar…
1980 öncesinde gençlik olarak kanımızı ve canımızı verdik
bu emperyalist uşaklığı zihniyetlere ve oyununa…
Bugün iş daha farklı; devleti çökertmek, vatanı bölmek,
milleti parçalara ayırmak için görevlendirilmiş “Truva Atı” maskeli, Batı
kuklası piyonlarla vatanına, milli ve manevi değerlerine sahip çıkmaya çalışan
ama kendini halkına tam anlatamayan ‘Milli Ruh Hareketi’ var…
Herkes safını belirtmek ve tavır almak durumundadır artık…
Kuma gömülen kafalar bir daha asla kumdan çıkamayacaktır!
(www.r-demir.com