11 Mart 2011’de Japonya’da meydana
gelen deprem ve Tsunami, Fukushima-Daiichi nükleer santralinin mevcut 6
reaktöründen 3’ünde radyoaktif sızıntıya sebep olmuştu. Fukushima, 1986 yılında
Çernobil’den sonra meydana gelen en büyük nükleer felaket oldu.Fukushima
Nükleer Santralindeki zararın onarılması ve temizlenmesi işleminin 40 yıl kadar
sürebileceğini konuyla ilgili olan yetkililer belirtiyorlar.
Japon hükümeti Fukushima Nükleer
Santrali’nden her gün 300 ton radyoaktif madde bulaşmış suyun denize aktığını,
deprem sonrası, kirlenmiş su sızıntısının iki yıldan bu yana devam etmiş olma
ihtimalinin yüksek olduğunu açıkladılar. Santrali yapan firma Tepco ise,
yeraltı su kaynaklarının Pasifik Okyanusu’na sızmasına karşı tedbirlerini ancak
planlayabiliyor. Nükleer santralin altındaki su kaynaklarının en yüksek
seviyeye ulaşması nedeniyle suyu tutmak ve yeryüzüne çıkarmamak için bariyerler
inşa ediliyor. Nükleer sızıntıya maruz kalan yer altı kaynaklarındaki suların bir
ay içerisinde yeryüzüne çıkabileceği ihtimali üzerinde duruluyor.
Tepco, şu anda yer altına kimyasal
bir madde enjekte ederek, toprağa sağlamlaştırmayı ve suyun yüzeye çıkmasını
engelleme çalışması yürütüyor.
Yaşanmış bir nükleer facia sonrası yaşananların
basitçe aktarımı bu, kaynak olarak sadece yetkililerin açıklamalarında
anlatılanlardan satır başları… Maalesef bu aysberg’in görünen yüzü! Çevreye
verilen hasar ifade edilenlerden çok daha büyük!
AKKUYU’DA
NÜKLEER KAZA İLK ANDA 176 BİN KİŞİYİ ETKİLER
Ülkemizdeki nükleer santral
kurulmasında ki çalışmaların hangi aşamaya geldi? Mersin Akkuyu’ ya kurulması
planlanan nükleer santral ile ilgili Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın
hazırladığı çevresel etki değerlendirme (ÇED) raporu tamamlandı. Greenpeace,
sızıntı riskinin belirtilmediği rapora eleştirdi. Bakanlık olası nükleer riski
görmezden gelirken, riski net olarak ortaya koyan kurum yurt dışından Viyana
Üniversitesi oldu. Viyana Üniversitesi’nin Akkuyu’da bir nükleer kaza durumunda
ilk anda 176 bin kişinin radyoaktif sızıntıdan etkileneceğini yaptığı
çalışmalar sonunda belirlemiş.
Greenpeace Akdeniz’in Akkuyu ÇED
raporuna karşı hazırladığı risk raporunda, Santral da bir kaza olması halinde
ilk olarak Mersin ve çevre iller, kazadan bir hafta sonra tüm Türkiye, 15 gün
sonraysa Türkiye’nin tüm komşuları, Doğu Avrupa, Kafkaslar’a kadar geniş bir
bölge radyoaktifite etkisi altında kalacağı, sonuçta milyonlarca insanın
etkileneceği ifade edilmiş.
SAMSUN'DA
NÜKLEER SANTRAL KURULACAK
Sinop’da kurulacağı açıklanan nükleer
santralde aynı riskler var. Samsun da nükleer santral kurulacağı en yetkili
ağız olan Başbakan tarafından hiç gündemde yok iken aniden ifade edildi!
Dünyada yaşanan nükleer kazalardan edinilen acı
tecrübeler göz önüne alınarak, T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı,
Nükleer santrallerden acilen vazgeçerek, yenilenebilir enerji üretimine
yönelmesi gereklidir.
Fukuşima felaketinden sonra, dünya için ne kadar tehlikeli
olduğu ortaya çıkınca Almanya, Japonya gibi nükleer santrallerle enerji elde
eden ülkelerin, nükleer programlarını çöpe atıp tüm enerji yatırımlarını
Yenilenebilir Enerji Kaynakları'na (Güneş, Rüzgar, Gel-Git, Dalga,
Jeotermal...) yönelttiler.
Güneşin ve rüzgârın bu kadar bereketli olduğu
ülkemizde, nükleer güç santral kurulumlarından vazgeçilmeli ve ülkemizin maddi
kaynakları, dünyada terk edilmeye başlanan teknolojinin ithalatı için
harcanmamalıdır.
MERSİN, SİNOP VE
SAMSUNDA NÜKLEER SANTRAL YAPILMAMALIDIR
Nükleer
teknoloji kullanılarak enerji elde edilmesi; “nükleer atık” sorunuyla,
sızıntılarla ve olası nükleer kaza riskiyle, kaza sonrası geri döndürülemez,
onarılamaz etkileri dünyada yaşanmış örnekleriyle tüm çıplaklığıyla ortada
durur iken… Enerji elde etmek için kullanılacak pek çok yenilenebilir enerji
kaynağı varken sadece nükleer enerji lobilerinin menfeatleri için doğayı ve
çevrenin yok olmasına neden olabilir…
Sinop, Mersin, Samsun veya diğer illerimizde
nükleer santrallerin neden yapılmaması gerektiğinin sebepleri;
1-Doğa ve alternatif turizminin son derece
hareketli olduğu Mersin ve yakın civarında, doğanın her türlü nimetlerinin olduğu
Sinop yöresinde nükleer santral planlamak, aynı zamanda doğayı katletmek olacaktır.
Hangi akıl ve mantıkla Çarşamba ve Bafra ovalarının verimli toprakları “nükleer
tehlike” ile karşı karşıya bırakılabilir!
Mersin, Sinop ve Samsun çevresi endemik bitkileri,
soyu tükenmeye ramak kalmış kara ve deniz canlılarının yaşam bölgeleri,
şelaleleri, gölleri, mağaraları nedeniyle son derece özel alanlardır.
2-Kültür turizmi ve yerli turist için çeşitlilik
ihtiva eden bu alanlara nükleer santral kurmak abesle iştigalden başka bir şey
olmasa gerek…
3-Sinop ve Samsun da Nükleer kaza veya olası deprem
sonucunda sızıntının hiç olmaması durumunda bile, nükleer santrallerin soğutma
sistemleri için ihtiyaç duyulan günde ortalama 10 milyar litre su sirkülâsyonu
ile deniz canlılığı ve deniz ekolojisindeki değişim yaşanılacaktır. Bu
özellikle Samsun ve Sinop ta balıkçılığın yapıldığı Karadeniz de denizde son
derece ürkütücü sonuçlara neden olacaktır.
4-Mersin Akkuyu
da yapılacak olan nükleer santral zaten sıcak olan Akdeniz'in reaktörlerin
soğutulması için kullanılması ve sirkülasyonu sonunda deniz suyunun daha da
ısınmasına, Akdeniz faunasına, florasına onarılamayacak zararlar verecektir.