Sahte İslam ´Gerçek İslam´a karşı

11.11.2004’ de diyordum ki…
Geçen haftaki yazımızda, Müslümanları ‘´yeterince Hıristiyan’ görmek isteyen ‘Yahudi-Hıristiyan projesi BOP (GOP)’un, İslam dünyası için ‘model ülkesi’ Türkiye’de ‘iki’ ayağı olduğunu; ‘dini ayağı’nın, Hz.İsa’yı -ama Mehdiyi de- yeryüzüne ‘hararetle’ bekleyen bazı Müslümanlar; ‘siyasi ayağı’nın da, yakın geçmişte ‘İslam referansım’dır diyenler olduğunu belirtmiş, bu hafta için de, konuya devam edeceğimizi söylemiştik…
Sözkonusu ettiğimiz ´iki ayağı´, CIA Türkiye uzmanı, Amerikalı ideolog Graham Fuller, önümüze koyuyor; “Bugün geniş bir destek bulan ve kendisini temkinli bir biçimde 'İslami geçmişe sahip' bir parti olarak niteleyen AKP, ülkenin muktediri haline geldi…Benzer şekilde Türkiye'deki en büyük halk hareketi konumundaki Nur hareketi de (ve hareketin Fethullah Gülen'e bağlı en büyük ve tanınmış kolu)…demokrasiye, hoşgörüye ve İslamiyet'in ahlaki ilkeleri üzerine temellenmiş sivil bir toplumun kurulmasına odaklanan, apolitik, büyük ölçüde hoşgörülü…bir İslam öneriyor. Hakikaten de bu iki önemli hareket…yeni bir seçkin tabakayı temsil ediyor.” diyordu (1). Bu iki unsurdan ‘dini ayağı (hoşgörülü İslamı)’ bugün, ‘siyasi ayağı’ ise haftaya yazacağız. Bunu yapmadan önce de, yaşadığımız hadiseleri tarihsel zeminine (kökenine) oturtarak başlayacağız.
İkinci Dünya Savaşı’nın hemen bitiminde, Daniel Bell’in öncülüğünde ortaya atılan “ideolojilerin sonu” tezi hayata geçirilmiş, 1989-90 Sovyet İmparatorluğunun yıkılışına, yani 20’nci yüzyılın son 10 yılına kadar da ´dünya düzeni´ olarak uygulanmıştır. Bu süreç bitirilince, bu defa yine Batılı ideologlarca geliştirilen bir ´yeni düzen´ daha sözkonusu oluyordu. 1990 Eylül’ünde İngiliz ajanı ideolog Bernard Lewis, “İslam, bizim Yahudi-Hıristiyan mirasımıza dünya ölçeğinde, reaksiyon göstermeye devam etmektedir diyor, ´uygarlıklar çatışması´ tezini, ´ilk´ o öne sürüyordu. Japon asıllı Amerikalı ideolojist Francis Fukuyama ise, 1989’de yazdığı makalesininüstüne, 1992’d eçıkardığı kitapla, ‘Tarihin Sonu’nu ilan ediyor, Batılı değer ve kurumların, yani Hıristiyanlığın, tıpkı koloniyal dönemde olduğu gibi Batılı olmayan halklara, yani geçmişte Latin ülkelerine yaptıkları gibi, bu defa Müslümanlara cazip hale (yani Bombalı demokrasi ile) getirileceğini öngörüyordu. “Batı için temel sorun İslamcı köktendincilik değil, bizzat İslam’dır.” diyen Huntington (2) ismi ise, ´Medeniyetler Çatışması (Hıristiyan-Yahudi Batı ile Doğu olan İslam çatışması)´ doktrininin temelinde marka oluyordu. Ortaya koyulan öngörüler ile de, 21’nci yy.da yaşanacak ‘Yeni Dünya Düzeni’nin çerçevesi çiziliyordu.
Bu ‘Yeni Dünya Düzeni’ ile Yahudi-Hıristiyan Batı, kendi ülkelerindeki Müslümanlar da dahil, İslam dünyasındaki Müslümanlara iki seçenek bırakıyordu: “Ya dön (şimdilik hıristiyangibileş), Ya öl” diyordu (3). Batı’nın değerlerini halkı Müslüman olan ülkelerde tesis edecek proje olan BOP’un baş mankenliği teklifine toplumun balıklama atladığı ileri sürülse de (4), bu role soyunanlar, projenin ülkemizdeki ‘dini’ ve de ‘siyasi’ ayaklarındaki Müslümanlar oluyordu. Dini ayak tarafındakilerden, Fuller’in, ‘hoşgörülü İslam (!)’ olarak tanımladığı taraftan  biri, “..bundan sonra Müslümanlar eğer bu radikal akımları kendi içlerinde eritemezlerse, yeni bir demokratik usûle başvurulacak ve Bombalı Demokrasi dönemi başlayacak!” diyordu (5). Asıl gerçek ise, Batının değerleri ve kurumlarını (Hıristiyanlığı) kabul etmeyenlerin üzerine ‘bomba’ yağdırılacak olacağı oluyordu. Bugünlerde Felluce’yi kan gölüne çeviren vahşilerin yaptıkları da zaten bu oluyordu. Bu gerçeği görmek istemeyen ‘hoşgörücüler’den birisi ise, terörü içimizde arıyor, “İslam dünyası en az 150 yıldır hasta yatağında ve terör de bütün bu hastalıkların sonuçlarından sadece biri.” diyordu (6). Oysa, neredeyse bütün İslam dünyası ABD’nin kontrolü altındadır (7). Onlarsız karar alınamadığı gibi, terör de onlarsız olmamaktadır. Bu gerçeğe rağmen, İslamda terör yok ama, İslamcı terör var, denilerek, İslama saldıranlara hizmet (hoşgörü) veriliyordu.
Dinler değil, ‘din mensupları arasında’ insani boyutlu diyalog yapılabilir olsa da, dinler arası yapanların bu hizmetleri de, Hıristiyanlık açısından netice veriyor; “Eskiden Müslümanların kafasında, şimdikinden çok farklı bir papaz bir haham tipi ve onların inançları ile ilgili de negatif bir düşünce vardı. Şimdi…bunun yerini…onların da Cennete gideceğine inanan pozitif bir düşünce almaya başladı.” deniyordu (8). Hoşgörüsüz Hıristiyanlığa, ‘hoşgörülü İslamcılar’ın bir başka hizmeti ise, Kıyametçi Yahudilerin inançları gereği ‘mutlaka yeryüzüne indirmek (!) zorunda oldukları’ İsa’nın (tekrar) dönüşüne (kendilerinin de) inanmaları sebebiyle verdikleri katkı oluyordu. Nasıl bir din (İslam) anlayışı ise, hoşgörücü (diyalogcu) Prof.Dr. Suat Yıldırım: “..Müslüman ve Hıristiyan ümmetlerinin, Hz. İsa’nın şahsiyeti etrafında bütünleşerek, hem kendilerini, hem de bütün insanlığı kurtarmaya yönelmeleri, hepimizin ideali olmalıdır.” diyebiliyordu (9). Oysa ki, İslam akaidi açısından, Hz.İsa’nın gökten inişi iddialarına inanma mecburiyeti olmadığı gibi, zaten bu konudaki rivayetler de Kur’an’la sabit olmayıp, mütevatir hadislerle de teyid edilmiş değildir (10). İslam literatüründeki bu konudaki üç görüşten biri de, Hz.İsa’nın yeryüzüne tekrar dönmeyeceği olduğu halde (11), bu gerçek de görmezlikten gelinip, “İnsanlık O’nu (Hz.İsa’yı) bekliyor” şeklindeki İslamdışı iddia, Aksiyon Dergisi’nin 08 Aralık 2003 tarihli sayısına kapak manşet oluyordu. Hocaefendi ise, derginin manşetinde verilen ‘mesajı’ değil de, elde pek çok resim olduğu için, İsa’nın resminin verilmesini gerekli bulmuyordu (12). Kendilerinin, - “Çok kimse bugün -Hıristiyan Müslüman diyebileceğim çerçeve içinde mütalaa edilebilir.” (13) ifadesinde ve “kendilerine ‘Müslüman İsevîler’ diyen insanlar çıkabiliyor.” açıklamasında (14) anlatılmak istenen, ‘yarı o dinden, yarı bu dinden’ varlıklar (!), dinlerin (!) sentezini (sahtesini) ortaya koyarken, kökenini de, Huntington’un 1993’de ifade ettiği, “Din, insanlar arasında keskin ve dışlayıcı şekilde bir ayırım yapıyor. Bir insan yarı Fransız ve yarı Arap ve aynı anda iki ülkenin bile vatandaşı olabilir. Bundan daha zor olan şey, yarı Katolik ve yarı Müslüman olmaktır.” sözlerinde buluyordu. Dahası, Abdullah Aymaz Bey’in; 86 yıl yaşamış, hastalıklar da geçirmiş bir kadının; 130 yıl yaşadığını ve hiç hasta olmadığını ileri süren (gerçek dışı) yazısı ile ortaya konulan ‘Evrensel Meyveş Ana’ hurafesi ile de, ´Türk (-Müslüman) Yahudi´ üretimi sergileniyordu (15).
Bir başka hizmet ise, İslam ülkeleri için ‘model ülke’ görevi üstlenen Türkiye’ye biçilen ‘Türk Müslümanlığı’nda sürüyor, “…tek alternatif Türkiye Müslümanlığı kaldı. Buna ‘Beyaz İslam’ diyebiliriz. Türkiye’nin bu kimliği ana unsur yapmasından başka seçeneği yok.” deniyordu (16). Oysa, herkes bilir ki ‘Gerçek olan’ İslam, ‘bir ve bütün’ olup, bölgeler ve ülkelere göre de değişmez. Buna rağmen, ‘Gerçek İslam’dan bölücülük (!) yapılıyor, İslam ülkelerine ‘model’ olacak ‘Türk Müslümanlığı’ üretiliyordu. ‘Türk Müslümanlığı’ tartışmalarının, ‘irtica´nın tam da birincil tehlike olarak ileri sürüdüğü 28 Şubat döneminde gündeme sokulması ise, Batı kaynaklı “Toplum Mühendisliği Projesi” olduğunu ortaya koyuyordu. İnsanımıza, demokrasiyi uhrevî ihtiyaçları da içine alacak şekilde geliştirmenin gereği (sentezi) üzerinde durulduğu da hatırlatıyordu ki (17), BOP (GOP)’un ‘Model ülkesi’ Türkiye’den, İlahi (gerçek) olan İslam ile, insani (bombacı) olan demokrasiyi birleştirmesi isteği de zaten bu oluyordu. Bu görev ´siyasi ayak´ AKP ile de yürütüyordu.
Bu konu haftaya da, hoşgörücü Ali Bulaç Bey, “Hıristiyanlığın teolojik ve tarihi telakkisi, başka dinden olanlara, Hıristiyan Kurtuluşu’nu kabul etmeleri dışında, yani Hıristiyanlığa rıza veya zorla dahil olmaları dışında başka bir seçenek bırakmaz…Batı konseptinin temel ideolojik ve hukuki/toplumsal parametrelerini kabul edenler korunmaya mazhar olur…” dediler de (18), korunmayı kabul etmeyenlere ne olacağını söylemediler! ´Beraber yürüdük biz bu yollarda´ şarkısını söylemenin tam sırası da, ‘bombalar’ niye bizim başımıza düşüyor!
11.11.2004’ de yazmıştım…

Ahmet Musaoğlu
http://www.ahmetmusaoglu.org

 

Yayın Tarihi
12.12.2013
Bu makale 8410 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!