BİLİMSEL DÜŞÜNCE

Ermeni İddiaları ve Dışişleri Bakanı

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin milli meselelerinden biri ve en önemlisi olan Ermeni iddiaları (4T) hakkında geniş araştırmalarımız ışığında vardığımız sonuçların çok boyutlu olduğunu göstermektedir. 1915, yaklaşık yüz yıl önce Osmanlı Devleti hükümetinin aldığı bir karar sonucu meydana gelen olaylar ve devamında Türk milletine atfedilmek istenen suçlamalar hakkında Gazi Paşa, Büyük Nutukta şunları söylüyor.

“Konu Ermeni meselesi denilen ve Ermeni milletinin gerçek çıkarlarından ziyade dünya kapitalistlerinin ekonomik çıkarlarına göre halledilmek istenen mesele, Kars Antlaşması ile en doğru çözüm şeklini buldu. Gazi Mustafa Kemal Atatürk(1922)

O günden bugüne geldik; 2013… Ermeni iddiaları konusunda yüz seneden beri sürdürülen kin ve nefret destekli Türk düşmanlığı her gün giderek artarken Türkiye Cumhuriyeti Devleti Dış İşleri Bakanı Bay Ahmet Davutoğlu; sanki T.C Devletinin bir bakanı değilmiş de başka bir sıfatı varmış gibi konuşuyor. Sanki Türk milli politikaları tamamen iflas etmiş, küresel emperyalist güçlerin yıllardan beri tekrarladıkları “tekerleme” ağızla konuşması hayret vericidir.

Geçenlerde Bay Davutoğlu’nun Ermenistan seyahatinde dışarıya aks edenleri çok bağımsız (!) yanaşık medyamızdan öğreniyoruz; basının bildirdiğine göre Bay Davutoğlu’nun “Karadeniz Ekonomik İşbirliği (KEİ)” toplantısı dolayısıyla bulunduğu Ermenistan’ın başkenti Erivan’a seyahatinde söylediği ifadeler hayret vericidir… Davutoğlu;  “Tehciri benimsemiyoruz, gayriinsanî bir uygulama. ‘Adil hafıza’ ile taraflardaki dirençli kolektif bilinci yıkabiliriz. Buzu çözeyim derken altında kalabilirsiniz”

Bay Davutoğlu’nun bu ifadelerinden anlaşılır haliyle şöyle demek istiyor; “Evet soykırım yapıldı. Diaspora Ermenilerinin dedikleri doğru, Osmanlı Devletinin Tehcir yoluyla soykırım yaptığını düşünüyorum.” Demeye getiriyor!.. İyi de neden arkadan ya da yandan dolanma?

Bu ifadeler karşısında Bizim Harput’ta söylenen şu ifade uygun düşer; “Ört ki ölem!” Ya da; “Ölmüşüz de ağlayanımız yok…” Bir devletin dış işleri bakanı o ülkenin aleyhine yazılmış haksız bir suçlamaya onay veriyor… Bu kadar sorumsuzluk ancak ‘cehaletle’ izah edilebilir.

Türk milletinin yıllardır arkasında durduğu milli politikayı uygulayan dış işleri diplomasisi Bay Davutoğlu tarafından çöp sepetine atılıyor… Hoş görülecek bir hal değildir… Türkiye’nin Ermeni iddiaları hakkındaki temel ilkelerden tamamen uzak bir yaklaşımdır. Bu ifadeleri ancak Türk politikası karşıtı bir yabancı söyleyebilir…

**

Farklı anlamlarda kullanılan “Tehcir?” kelimesinin kökeni Arapçadır; sözlük anlamı: “Bir yerden başka bir yere göç ettirmek, yer değiştirip hicret ettirmek… Kısaca zorunlu göç ve iskan…” Bu işlem yapılırken vatandaşın kendi isteği dışında gelişen şartlar nedeniyle olması bir iradenin gördüğü gereklilikten kaynaklanır. Bu gereklilik de genelde savaş halinin olmasıdır.

Seferberlik zamanı olarak bilinen Birinci Dünya Savaşı sırasında Tehcir uygulandı. Doğu Anadolu’yu işgal eden Rus cephesinde, cephe gerisini emniyete almak ve 1895 yılından beri Anadolu’da yaygın olarak başlayan Ermeni isyan ve katliamlarına önlem almak amacıyla Talat Paşa Hükümetinin başlattığı ve Osmanlı Mebuslar Meclisinin uygun gördüğü yer değiştirme faaliyetidir. Bu karar alınırken özellikle savaş bölgelerine öncelik tanınmıştır. Cephelerin güvenini tehlikeye sokan başlıca iki bölgeye öncelik tanınmıştır.

Uygulama iki cephede yapılmıştır; ilki, Rus işgalinin olduğu Kafkas cephesinin gerisindeki bölgedir ki Erzurum, Ağrı, Van, Bitlis illerini içine alan Doğu Anadolu bölgesidir. İkincisi ise, Anadolu’nun güney cephesidir. Lokal olarak Arap yarımadasının kuzeyine tekabül eden Sina cephesinin gerisidir. Bu bölgeyi içine alan Mersin, Adana, İskenderun bölgeleridir ki bu cephe aynı zamanda Kilikya cephesi olarak bilinir. 

Batı emperyalizminin ve özellikle Çarlık Rusya’nın teşviki ve desteğiyle Ermeni terör çetelerinin baskı, tahrik ve katliamları çok fazla yaygınlaşmıştı. Her iki bölgede de isyanlar, katliamlar, silahlanmalar devam ediyordu. İşgalci düşmanla işbirliği halindeydi. Talat Paşa hükümeti başlangıçta Tehciri bu iki bölgeyle sınırlı tutmuştur. Daha sonra Anadolu’nun pek çok yerinde Ermeni komitalarıyla işbirliği yaparak isyan ve katliamlar yapmaları, Ermeni komitacılarına yataklık yapmaları nedeniyle diğer vilâyetlerdeki Ermenileri de kapsayacak şekilde tehcir genişletilmiştir.

**

Tehcir uygulaması tüm Ermenilere uygulanmamıştır. Mezhepsel ayırım da yapılmıştır. Zira Ermeni vatandaşların bir kısmı isyan ve ihanete karşıydılar. Tehcirden muaf tutulanlar Katolik ve Protestan mezheplerine mensup Ermeniler başta olmak üzere devletin özgün kurumlarında çalışan Ermeniler de tehcire tabi tutulmadılar. Örneğin Osmanlı ordusunda subay olan  ve sıhhiye sınıfında görevli olan, Osmanlı Bankasında çalışanlar ve konsolosluklarda görevli Ermeni vatandaşlara uygulanmamıştır.

Tehcir esnasında; hasta ve yaşlılar ile yetim çocuklar sevke tabi tutulmamışlardır. Kimsesiz çocuklar yetimhanelerde koruma altına alınmışlardır. Göçe zorlanan vatandaşların zaruri ihtiyaçları devletin bütçeye koydurduğu “Göçmen Ödeneği” faslından karşılanmıştır. Bu konularda devletin gösterdiği hassasiyet Talat Paşanın il valiliklerine gönderdiği şifre telgraflarda net olarak anlaşılmaktadır.  Başlangıçta tehcire tabi tutulmayanlar arasında sonradan isyan ve çetelerle iş birliği yaptığı tespit edilen Ermeniler de tehcire tabi tutulmuş, savaştan sonra geri gelmek isteyenler gelmişlerdir.

Rus, ABD, İngiliz ile Fransızların teşvik ve desteklemeleri nedeniyle Ermeniler, Anadolu’da yaptıkları katliamları ‘Türkler tarafından Ermenilere yapılmış gibi göstermek’ Batılı devletlere duyurmaları Batının müdahalesini sağlamak amacına yöneliktir. Çok değişik rakamlarla konu istismar edilerek tehcir olayının bir “soykırım” olduğu noktasında iddialarda bulunmuşlardır.

Tehcir sırasında devletin resmi görevlileri dışında, Ermeni çetelerin yaptıkları katliamlara misilleme olarak milislerin yapmış oldukları saldırılar da bir gerçektir. Bu saldırılar Devletin tasarrufu asla değildir. Bu bağlamda Ermeni katliamının hiçbir resmi ve geçerli dayanağı mevcut değildir.  Olmuş olsaydı bunu Batılı emperyalistler elli kez yaygınlaştırırlardı. Çünkü Osmanlı başkenti üç yıldan fazla bir zamanla İngiliz, Fransız, İtalyan işgali altında kaldı. Ve arşivler, evraklar didik-didik incelendi, resmi bir emir ya da belge bulabilmek için, bululmadılar zira öyle bir emir verilmedi… Dolayısıyla Ermenilere soykırımın uygulandığını gösteren, ispat edecek hiçbir belgeye rastlamamışlardır. Cezalandırmak maksadıyla Malta adasına sürülen ve orada savaş suçlusu, tehcir suçlusu olarak yargılanan devletin bürokratlarını suçlayacak delil bulunamamıştı. Dahası ABD den belge istenmiş, gelen şifre bilginin içeriğinde özetle; “bizim elimizdeki bilgi ve belgeler sizin elinizdekilerin yanında devede tüy kadar zayıftır” diyerek tehcirde bir soykırım belgesinin olmadığını göstermektedir.

**

Mantık hatası yapan iddia sahiplerine sorulan şu sorunun cevabı yok; eğer Osmanlı Devleti Ermenileri soykırıma tabi tutmak isteseydi neden onları göçe yollasın ki? Neden Ermeni vatandaşların yerini değiştirmek için kafile güvenliği, iaşe ve iskân işleri için asker ayırsın, bütçe ayırsın? Soyunu ırmak isteseydi işi mahallinde bitirebilirdi. O takdirde hiçbir mali külfeti de olmazdı. Hatırlanmalıdır, soy kıran ülkelerdeki soykırım kamplarını ve insanların nasıl yok edilişini hatırlayalım…

Dikkate değer bir noktayı tekrarlamak isterim ki burada soykırım değil, aksine, yaptıkları katliamlara misilleme olmasın diye, milis halk tarafındandın zarar verilmesin diye devlet bu vatandaşları göç ettirerek korumuş oluyordu. Belki esasta bu amaç olmayabilir ama tehcir bunu da sağlamıştır. Devlet, bir yandan cephe gerisinde Ermeni komitacı katliamlarını durdurmak ve cephe güvenliği sağlamak için gayret sarf ederken, bir yandan da kendi tebaası olan Ermeni vatandaşlarının can ve mal güvenliğini korumaya çalışmıştır.

Göç ettirme ve yeniden yerleştirme sırasında, tüm imkânsızlıklarına rağmen alınan olağanüstü tedbirler, zor savaş şartlarına rağmen tehcire tabi Ermenilerin can ve mal güvenliğini sağlamak için âdeta yeni bir cephe açmış gibidir. Devlet çok ağır idarî, askerî ve malî yükler altına girmiştir. Bu gerçeği göz ardı edemeyiz…

**

24 Nisan Tarihi…

Diaspora Ermenilerinin ve Ermenistan Devletinin “Ermeni soykırımının yıldönümü” diyerek her yıl anma yaptıkları 24 Nisan tarihinin tehcirle hiçbir ilgisi yoktur. Osmanlı devlet aleyhine faaliyette bulunan ve masum halkı  katleden 2.345 çete mensubu Ermeni’nin yargılanmak üzere tutuklandıkları tarihtir

Bu tutuklamalar çok fazla etkili olmadı. Yaklaşık bir ay sonra, 27 Mayıs 1915’te bir yasa çıkarttı, Osmanlı hükümeti, yasanın metni şöyleydi: “Sefer (harp) Zamanı Hükümet Uygulamalarına Karşı Gelenler İçin Silahlı Kuvvetler Tarafından Alınacak Önlemlere İlişkin Geçici Kanun”

Madde 1: Sefer zamanı; ordu, kolordu ve tümen komutanları ve bunların vekilleri ve müstahkem mevkii komutanları; halk tarafından herhangi bir şekilde hükümet emirlerine ve ülke savunmasına ve asayişin korunmasına ilişkin uygulama ve tertiplere karşı gelme ve silahla saldırı ve direniş görürlerse, bunu hemen askerî kuvvetle sert bir biçimde yola getirmeye, saldırı ve direnişi kökünden yok etmeye yetkili ve mecburdurlar.

Madde 2: Ordu, bağımsız kolordu ve tümen komutanları; askerlik gereklerinden ötürü, ya da casusluk ve hainliklerini sezdikleri köy ve kasabaların halkını, tek tek ya da topluca başka yerlere gönderebilir ve yerleştirebilir.

Madde 3: Bu kanun yayın tarihinden geçerlidir. 27 Mayıs 1915

**

Tehcir uygulaması esnasında ne kadar Ermeni vatandaş kayıp verdi, sorusu son derece tartışmalıdır. Ermenilerin iddia ettiği gibi 1,5 milyon Ermeni’nin kaybı söz konusu olamaz. Bu konuyu detaylarıyla kitapta yazdım. Osmanlı Devletinin resmi kaynakları ve istatistikleri esas alırsak 1915’te bütün Osmanlı topraklarında yaşayan Ermeni toplumunun nüfusunun yaklaşık olarak 1.300.000 civarında olduğu belirtiliyor. Araştırmacılara Osmanlı arşivi açıktır. Merak eden oradan bu rakamları görür ve bu iddianın yalan olduğunu anlar.

Osmanlı topraklarında yaşayan tebaanın nüfus sayımı 1914 yılında yapıldı. Bu nüfus sayımına göre, Osmanlı tebaası olan Ermenilerin nüfusu 1.221.850′ kişi olduğu belgelendi. İster Ermeni ister Müslüman ahalinin savaş nedeniyle yer değiştirmeye tabi tutulması olağan bir uygulamaydı o yıllarda ve daha önceki yıllarda da… Yer değiştirmeye tabi tutulan Ermeni tebaanın sayısı ise toplam 167.778 olduğu belirtiliyor.  Ermeni tebaanın zorunlu yer değiştirme ve iskanı işlemi sırasında 391.040 kişinin yerleştirilecekleri bölgelere sevk edildiği, bunlardan 356.084 kişisi yerleşim bölgelerine ulaştığı, iskan işlemlerine başlandığı, hatta ev ve tarım için devlet desteği verildiği yine Osmanlı arşiv belgelerinde yazılmaktadır. 

Bu rakamlar dikkate alınarak bir rakamsal değerlendirme yapıldığı takdirde, yer değiştirme uygulaması sırasında Ermeni tebaanın verdiği kayıpların toplamı 35.000 kişi civarında olduğu söylenebilir. Tehcire tabi tutulan Ermeni tebaanın içinde o zamanki haliyle Halep bölgesinde  zaten yaşayan 26.064 Ermeni vatandaşımız da dâhildir. Basit hesapla; bu rakam 35.000′den çıkarıldığında geriye yaklaşık 10 bin civarında Ermeni tebaanın zayi-kayıp olduğu ortaya çıkmaktadır. (Bizim kanımız ve düşüncemiz bir vatandaşın dahi zayi olmasına gönlümüz razı değil. Burada bazı gerçekleri tespite çalışıyoruz. Yorum kısmına henüz girmedik.)

Kayıp olarak görülen bu rakamın da, Ermenilerce iddia edildiği gibi devlet güvenlik güçleri tarafından plânlı soykırıma tabi tutulmuş olmaları mümkün değildir. Devletin böyle bir emri, tasarrufu olmamıştır. Bütün bu kayıplar savaş şartlarının yarattığı asayişsizlik sebebiyle eşkıya gruplarının saldırıları, mahalli husumetler nedeniyle yapılmış saldırılar, ailesini katleden Ermeni çetelerinin öcünü alma girişimleri, hastalıklar dikkate alındığında bu kayıpların maalesef olduğu da bir gerçektir.

**

Olayı bir de başka bir pencereden bakalım; Ermeni komitacı çetelerin yaygın olarak yaptığı katliamlar, isyanlar, her yerde çete savaşına hazırlık için depolanan silahlar ve bombalar, bir kısım Ermeni vatandaşların de çok “masum” olmadıklarını göstermektedir. Aslında Osmanlı Devleti bu kararıyla muhtemel bir Ermeni katliamını önlemiştir. Yer değiştirme uygulaması ile savaş şartları altında her an ölüm tehlikesi ile burun buruna gelebilecek olan yüz binlerce Ermeni yurttaşının hayatını kurtarmıştır.

Olaya bir de bu yönüyle bakılmalıdır. Çarpıcı bir örnek olması bağlamında Ruslarla geri çekilen Ermenilerin akıbetinden söz etmek gerekir. Yeni bölgelere yerleştirilen Ermeniler sağ-salim  olarak yaşamlarına devam ederken, ev kurup toprak işlerken, Rus ordusu saflarında Türklere karşı savaşan Ermenilerin pek çoğu savaş esnasında ölmüşlerdir.  Sağ kalanlar da 1917 de geri çekilen Rus Ordusuyla geri giderken, Rus Çarından yardım istenmesine karşın yardım yapılmamış ve çok sayıda Ermeni yollarda açlıktan kırılmışlardır.

Dikkate değer diğer bir husus, Osmanlı hükümetinin uyguladığı Tehcir işlemi ne saklı ne de gizli yapılmıştır. Tehcirin her safhası tamamen yabancı diplomatların ve heyetlerin gözleri önünde gerçekleşmiştir. Üstelik Tehcirin güvenli geçmesi için alınan emniyet tedbirleri ile kafilelerin ulaşım istasyonlarında sağlanan fiziki barınma ve güvenlik tedbirlerin yanında çok ciddi maddi harcamalar da  yapılmıştır. Yeri değiştirilen Ermenilerin; sevki, yerleştirilmeleri ve geçimlerinin sağlanması için 1915’de, devletin maliyesinin çok zor şartlarda olmasına karşın,  25 milyon kuruş olmak üzere 1916 yılı sonuna kadar bu harcama 230 milyon kuruşa çıkarılarak harcamaların yapıldığı resmi belgelerde vardır. Böyle bir işlemin yapıldığı insanlara “soykırım” mı uygulanmış olur?!

Osmanlı hükümeti; “Yer Değiştirme Kanunu” olarak bilinen yasayı, 1.6.1915 günü dönemin Resmi Gazetesi olan “Takvim-i Vekâyi’de” yayımlanıp yürürlüğe koymuştur. Yürürlüğe girmesiyle karar uygulanmaya başlanmıştır. Savaş son bulduktan sonra, tehcire tabi tutulan Ermeni yurttaşlardan isteyenlerin tekrar eski yerlerine iade edilmeleri için bir kararname çıkarılmıştır. 

4 Ocak 1919′da Dâhiliye Bakanlığı Başbakanlık makamına bilgi vererek, göçe tabi tutulan Ermenilerden dönmek isteyenlerin eski yerlerine nakledilmeleri konusunda gerekli işlemlerin yapıldığını bildirmiştir. Sonuçta, yaşanan bir trajedinin tekrarı niteliğinde olacağı düşüncesiyle bir kısım Ermeni vatandaş geri gelmemiş, bir kısmı da eski yerlerine dönüp yaşamlarına devam etmişlerdir.

Sonuç olarak, Ermeni vatandaşların 1915’de Tehcire tabi tutulmaları asla bir soykırım hareketi, uygulaması değildir. Osmanlı devletini bu konuda suçlamak yerine taltif etmek gerekir. Çünkü kendi tebaası Ermenilerin can ve mal güvenliğini sağlamak için yürüttüğü başarılı bir yer değiştirme faaliyetidir. Bunun böyle olduğunu “dürüst ve aklıselim”  Ermeniler de bilir…

Bir kişinin daha iyi bilmesi gerekiyor; o da T.C. Dışişleri Bakanıdır... Türk Milletini zora sokacak, töhmet altında bırakacak, elli yıl sonra da olsa “bakınız sizin dışişleri bakanınız böyle dedi” ifadelerini kullanacak kadar bilgi ve öngörü fukarası olmamalıdır.

 

Yayın Tarihi
23.02.2014
Bu makale 6218 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!