Dünya Kadınlar Günü

 

Kadınlarımız…

Nazım Hikmet’in de dediği gibi:

“Anamız, yârimiz, kız kardeşimiz…”

Kadına bakış açısını iki pencerede bakarak değerlendirmeliyiz.

Birisi dinsel pencere…

İkincisi sosyal…

Yaşadığımız coğrafyada iki pencereden yansıyan görüntü umut kırıcı, içler acısı. Ta ki Cumhuriyetimizin kuruluşuna kadar bu devam etmiş. Ve Cumhuriyet kurulunca kadına tanınan hak ve özgürlüklerin kapsamı genişlemiş.

Din penceresinden göze çarpanlar arasında kuma, muta evliliği, baskı yoluyla örtündürme gibi kadını aşağılayan ilkel uygulamalara tanık oluyoruz. Ve bir partinin önde geleni çıkıp:

“Örtünmeyen kadınlar hafif meşrep kadınlardır.” Deme cüretinde bulunabiliyor.

Anadolu’da feodalitenin çözülmesine rağmen hala üst yapı kurumlarımızda hüküm sürdüren ve sosyal hayatımızda berdel gibi kadınının söz hakkının olmadığı töreler kadınlarımızın hak ve özgürlüklerine gölge düşürebiliyor.

Söz yine dönüp dolanıp Nazım Hikmet’in o destansı şiirinde odaklaşıyor. Anlıyoruz ki hala o şiirdeki anlatılmak istenilen gerçeklerin fırdöndüsünden kurtulamamış bir toplum olarak yaşamaya devam ediyoruz.

Ve diyor ki Nazım Hikmet Ran:

KADINLARIMIZ 

 

Toprak öyle bitip tükenmez, /dağlar öyle uzakta,

sanki gidenler hiçbir zaman

hiçbir menzile erişemeyecekti.

Kağnılar yürüyordu yekpare meşaleden tekerlekleriyle

Ve onlar

ayın altında dönen ilk tekerlekti.

Ayın altında öküzler

başka ve çok küçük bir dünyadan gelmişler gibi

ufacık kısacıktılar

ve pırıltılar vardı hasta kırık boynuzlarında

ve ayakları altından akan

toprak,

toprak,

ve topraktı.

Gece aydınlık ve sıcak

ve kağnılarda tahta yataklarında

oyu mavi humbaralar çırılçıplaktı.

Ve kadınlar

birbirlerinden gizleyerek

bakıyorlardı ayın altında

geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine.

Ve kadınlar

bizim kadınlarımız:

korkunç ve mübarek elleri

ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle

anamız, avradımız, yârimiz

ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen

ve soframızdaki yeri

öküzümüzden sonra gelen

ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız

ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki

ve kara sabana koşulan ve ağıllarda

ışıltısında yere saplı bıçakların

oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan

kadınlar,

bizim kadınlarımız

şimdi ayın altında

kağnıların ve hartuçların peşinde

harman yerine kehriban başlı sap çeker gibi

aynı yürek ferahlığı,

aynı yorgun alışkanlık içindeydiler.

Ve onbeşlik şaraplenin çeliğinde

ince boyunlu çocuklar uyuyordu.

Ve ayın altında kağnılar

yürüyordu Akşehir üzerinden Afyon`a doğru.

Yayın Tarihi
10.03.2014
Bu makale 2203 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!