Değişen pek bir şey yok yaşadığımız dünya adındaki yer küremizde. Yüzyıllardır güzellik adına, sanat adına bir şeyler yaratmaya çabalayan insanların yaşam öykülerini bakıyorum da , mutsuzluklar, hastalıklar,umarsızlıklar içinde bocalayan insanlardan çıkıyor güzellikler.Ben duymaktan,dinlemekten,izlemekten usandım.Seri cinayet salgını yaşanıyor yurdumuzda. Seçimler,sandıklar,politikacılar,itirazlar,itirazları iplememeler, imdaaat diye bağıra çağıra sokaklara fırlamak geliyor insanın içinden. Yaşamın gerçeklerinden falan filan ama yetti gari diyerek geçen Cuma akşamı Antalya Kültür Merkezinde dinlemek şansını bulduğum konserden bende kalanların bir bölümünü sizlerle paylaşacağım.
L.V Beethoven’in ünlü 9. senfonisini Antalya Senfoni Orkestrası çaldı. Bu çok güzel ve zor eseri harikulade icra eden orkestrayı şef İbrahim Yazıcı yönetti. Antalya Büyükşehir Belediyesi İBS konservatuar Korosu,Polonya Ponzan ve Lublin koroları ,soprano Eylem Demirhan Duru, Mezzo soprano Sim Tokyürek , Tenor Emrah Sözer ,Bas Umut Tarık Akça‘ın sololarıyla bütünleşti.
1770- 1827 yıllarında yaşamış olan ünlü besteci ,yaşamının hemen her dönemini büyük yokluklarla,hastalıklarla geçirmesine karşı yaratmayı da sürdürmüş .Mutsuzluklar içinde , içe dönük bir insan olarak yaşarken, neşeyi doğada aramaya başlar. Ünü besteledikten sonra dünyayı sarsacak olan 9. senfonisini de Baden yakınlarında bir ormanda dolaşırken tasarlar. Orkestra için yazdığı notaları insan sesleriyle ışıklandırmayı düşünür ve insanları kardeşlik havası içinde .sevinçle birleştirir. Bunu da ünlü şair Schiller’in “Neşe’ye övgü” adlı şiirini 9. senfonisinin sonuna insan sesleri olarak ekler. Ne acıdır ki 1824 yıllarında tamamen duyma yetisini kaybetmiş olan sanatçı yaratısını ses olarak duyamaz. Yalnızca yüreğinde hissetmekle yetinir. Viyanalıları vefasız bulmaktadır. Eserinin Londra’da çalınmasını istese de , dostları caydırırlar.7 Mayıs 2824 günü Viyana Saray tiyatrosunda büyük bir törenle çalınan senfoni efsaneleşen bir başarı kazanır. Israrla seslerini duymadığı orkestrayı yönetmek ister. Eser bittiğinde alkışları da duymaz. Seyirciye doğru döndürürler. Zamanın basını , bestecinin krallardan çok alkışlandığını yazar.
Besteci eserinde ; Şiddet , karşı koyma,boğuşma, özlem duyma, umut etme,neredeyse ele geçiriş ama bir kez daha yitiriş,yeniden arayış , yeniden kavgayı göze alış gibi birbirini kovalayan olgular ,hep bu mucizeli müzikte yorulmak bilmezler.Bir an gelir,eserin akışı sırasında birkaç kez her şeyi önleyen neşesizliğe dönüşür.Bölümün sonunda, bu karanlık ve neşesiz havanın gitgide dev azametiyle genişlemek ve bütün evreni kaplamak suretiyle,dünyadan pay almak istediği anlaşılır, fakat Allah dünyayı neşe için yaratmıştır.
Eserinin ilk seslendirildiği gece konser sonunda baygın düşer sanatçı. Dostu olan şair Şchiller onu evine götürür , bir gün bir gece hiç kıpırdamadan ,kendinden geçmiş bir halde yatar. Üç yıl sonra da bu dünyayı terk ederek sonsuzluğa göçer. Hiç bir zaman duyamadığı birbirinden güzel eserlerini insanoğullarına kendisinin yerine de dinlemeleri için.
“ Sen ey tanrılar alevi , ey eliziyum kızı
Biz mabedini gideriz mest olmuş halde senin
Adaletin ayırdığı şeyler hep sihrinde gizlenir
Daima kardeş olur insanlar gölgende senin
Medeniyet insanlığa güneş gibi nur saçar
Bilgimizin ışıkları karanlıkta yol açar
Bu yol bizi mutluluğun kucağına götürür
Kardeş olun ey insanlar bunu ister tanrımız
bu dünyada her şey geçer en son sana dost kalır
insanlığa doğruluğa göğsünü aç korkmadan
hür doğmuştur insanoğlu “ adındaki Schiller ‘ in şiirini paylaştım. Neşe ve sevinç yaşamınızdan hiç eksilmesin dostlar.