Mektubunuz var!

 

Lütfen bugünkü yazım için on dakikalık bir zaman ayırır mısınız? İnanınız, kazancınız yaşamınıza yeni bir yön vermek olacaktır.

*************

Ölüm anı aşağı yukarı belirlenmiş hastalara yoğun bakım ünitesindeki hemşirelerden biri tek bir soru sorar:

“Varsayalım ki ölümcül sağlık sorununuzu bir mucize eseri atlattınız. Ve bundan sonra yaşamaya devam edeceksiniz. Ne yapardınız?

Tıbbı olarak ölüm süreçleri belirlenmiş hastaların hepsinden aynı yanıt gelir.

1-Kendime ve sevdiklerime daha fazla zaman ayırırdım.

2-Kimseyi incitmemeye çalışırdım.

3-Basit sorunlar yüzünden dost ve arkadaşlarıma darılıp gücenmezdim.

4-Çok çalışmanın yanında yaşamak denen bir gerçeğin önemine kendimi inandırırdım.

5-En küçük bir anın bile hayati değerini görür ve sevgi denen sözcüğe sımsıkı yapışırdım.

Ve derken…

Dünya edebiyatının dev yazarlarından Nobel ödüllü Kolimbiyalı Gabriel Garcia Marquez’ın ölmeden önce yazdığı mektupta yazdıklarıyla, yukarıdaki soruya yanıt veren yoğun bakımdaki ömrü tükenmiş hastaların yanıtı nasıl da benzeşiyor.

Ve bu mektup hepimize ama hepimize hayata bir kez daha tüm derinliğiyle bakmamız için yürekte atılmış canhıraş bir çığlığa dönüşüyor.

"Tanrı bir an için paçavradan bebek olduğumu unutup can vererek beni ödüllendirse, aklımdan geçen her şeyi dile getiremeyebilirdim, ama en azından dile getirdiklerimi ayrıntısıyla aklımdan geçirir ve düşünürdüm. Eşyaların maddi yönlerine değil anlamlarına değer verirdim. Az uyur, çok rüya görür, gözümü yumduğum her dakikada, 60 saniye boyunca ışığı yitirdiğimi düşünürdüm. İnsan aşktan vazgeçerse yaşlanır. Başkaları durduğu zaman yürümeye devam ederdim. Başkaları uyurken uyanık kalmaya gayret ederdim. Başkaları konuşurken dinler, çikolatalı dondurmanın tadından zevk almaya bakardım. Eğer Tanrı bana birazcık can verse, basit giyinir, yüzümü güneşe çevirir, sadece vücudumu değil, ruhumu da tüm çıplaklığıyla açardım. Tanrım, eğer bir kalbim olsaydı nefretimi buzun üzerine kazır ve güneşin göstermesini beklerdim. Gökyüzündeki aya, yıldızlar boyunca Van Gogh resimleri çizer, Benedetti şiirleri okur ve serenatlar söylerdim. Gözyaşlarımla gülleri sular, vücuduma batan dikenlerinin acısını hissederek dudak kırmızısı taç yapraklarından öpmek isterdim. Tanrım bir yudumluk yaşamım olsaydı… Gün geçmesin ki, karşılaştığım tüm insanlara onları sevdiğimi söylemeyeyim. Tüm kadın ve erkekleri, en sevdiğim insanlar oldukları konusunda birer birer ikna ederdim. Ve aşk içinde yaşardım. Erkeklere, yaşlandıkları zaman aşkı bırakmalarının ne kadar yanlış olduğunu anlatırdım. Çünkü insan aşkı bırakınca yaşlanır. Çocuklara kanat verirdim. Ama uçmayı kendi başlarına öğrenmelerine olanak sağlardım. Yaşlılara ise ölümün yaşlanma ile değil unutma ile geldiğini öğretirdim. Ey insanlar! Sizlerden ne kadar da çok şey öğrenmişim. Tüm insanların, mutluluğun gerçekleri görmekte saklı olduğunu bilmeden, dağların zirvesinde yaşamak istediğini öğrendim. Yeni doğan küçük bir bebeğin, babasının parmağını sıkarken aslında onu kendisine sonsuza dek kelepçeyle mahkûm ettiğini öğrendim. Sizlerden çok şey öğrendim. Ama bu öğrendiklerim pek işe yaramayacak. Çünkü hepsini bir çantaya kilitledim. Mutsuz bir şekilde… Artık ölebilir miyim?"

                                                                                                                                                 Gabriel Garcia Marquez

Yayın Tarihi
18.04.2014
Bu makale 2253 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!