Aşağı yukarı 50 ‘li yıllarda melez bir şarkıcı olan Errtha Kitt tarafından dünyaya tanıtılan, sayesinde sanatçıyı da ünlendiren bu şarkıyı yeni nesil anımsamayabilir. Türkçe karşılığı; İstanbul , Constantinople değildir. Nereden çıkarttın şimdi diyebilirsiniz. Valla ben masumum. Sevgili ağabeyimizi ziyaret etmek için gittiğimiz İstanbul’un yeni çehresini görünce , bilinçaltı sularımdan bu şarkı çıktı geldi. Tamam dedim , İstanbul Constantinople da değildi ama ne ?! Sokaklar kaybolduğu bu şehirde mantar gibi gökdelenler bitmiş. Harıl harıl yenileri de inşa edilmekte. Aman Allahım nereye geldim ben ? İstanbul’a ne olmuş acaba ? New York’la Riyad arası bir kentin sokaklarına baka kaldım. Hiç mi hiç hoşnut olmadım. Ya ben çok tutucu , bağnaz bir yaratık olmuşum ya da olanlar oluyor dünya kenti diye övündüğümüz İstanbul’umuza. Birkaç ay önce Almanya’nın Nürnberg kentine gittiğimde de şaşkınlık yaşamıştım. Belki inanmayacaksınız ama Alman görememiştim. Yabancıdan geçilmiyordu iş yerleri ve sokaklar. Aynı olayı İstanbul da yaşadım. Hiç İstanbullu göremedim. Üç yaşımdan beri anımsadığım bu kent bana yabancı geldi. Evet dünya kentlerinden biri , falan filan ama yine de özelliklerini kaybetmemeli .Antalya da son süratle aynı kulvarda yol almayı sürdürüyor. Ağaç diker gibi cami yapılmış o büyük metropolde , ezanlar bile değişik makamlarda okunuyor. Adım adım tüm İstanbul’u gezmedim ama gördüklerim ve kulaklarımı dolduran sesler iyi kötü fikir sahibi olmama yetti. Hiç mahya da görmedim. Ramazanın ziynetidir minareden minareye çekilen ipler üzerini kandillerle yazılan yazılar , çizilen resimler. Eşim üslubuna Hayran olduğum Kuş Tepe camisinin minaresinden okunan Ezanı kayda aldı. Anlaşılmak çok önemli dostlar. Her ne kadar Arapça da olsa , ağzının içinde yuvarlamadan, çiğnemeden, ezmeden okunan sözcükler kulağa güzel gelmesinin yanı sıra ,duygulandırıyor da insanları.
İstanbul ,sevdiğimiz yakınlarımızı bir kenara ayırdıktan sonra , Ortaköy camisi , Kız kulesi ve Beyoğlu’nda ki çın çın öterek giden kırmızı nostaljik tramvaydır benim için.Kız kulesini uzaktan fotoğraf gibi görebildim. Orta Köyü göremediysem de kırmızı tramvaya bindim. Martıları , güvercinleri gördüm. Bir hafta boyunca eşimin ağabeysi ve yengesiyle hasret giderdik. Onları görmek için uçmuştuk İstanbul’a. Yüreklerimizin bir parçasını orada bırakarak döndük. Yaşam koşulları insanları çil yavrusu gibi dört bir yöne dağıtıyor. Kardeşler ne yazık ki her zaman aynı yerlerde yaşama şansına sahip olamıyorlar. Dünyayı bile paylaşamıyoruz ne yazık ki. Kocaman dünya , dar geliyor insanlara. Oysa akıbet bir buçuk metrelik bir çukur. O da kısmet olursa !
İstanbul üstüne yazılmış şiirler, bestelenmiş şarkılar geçti yüreğimden. İstanbul’u sevmek istiyorum ama nasıl , bilemiyorum …