Mülteci

Türkiye mülteci sözcüğünü ilk kez olmasa da en çok Turgut Özal döneminde kullanmaya başlamıştı.

İran ve Irak arasında süren savaş yüzünden Doğu ve Güneydoğu sınırlarımıza doğru can havliyle kaçan İran ve Iraklı Kürt peşmergelerin çaldığı Türkiye kapısı ardına dek açılmış ve sığınmacılar Doğu kentlerimize yerleştirilmişti. Bu yapılırken mülteciler için kurulan danışma merkezleri gelenlere iyileştirme hizmeti de sunmuştu.

Türkiye her zaman mülteci sorunu yaşayacak bir coğrafya içindedir. Sürekli kargaşa yaşayan sınır komşularımıza da Türkiye sürekli yardımda bulunmuş, ölüm ve yaşam arasında gelgitler yaşayan insanlara yüreğini açmıştır.

Ne var ki son yıllarda yaşanan Suriyeli mülteciler sorunu her gün biraz daha karmaşık bir hale dönüşmüş, devlet eliyle açılan sınır kapılarından ülkemize gelen Suriyeliler ile kendi yurdunda yaşayan insanlarımız arasında sürtüşmeler ve kavgalar yaşanmaya başlamıştır. Bu sürtüşmelerin temelinde ekonomik nedenler yatmaktadır. Zaten hayat kavgası içinde bunalan yurttaşımız kendi daralan ve zorlaşan yaşa alanlarının farklı kültür ve anlayıştaki başka ülkelerin insanıyla paylaşırken büyük sıkıntılar yaşamaktadır. Ve sığınmacıların üç dört aylık konukluktan ziyade uzun bir süreç kalacağını anlamanın paniğini yaşamaya başlamıştır.

Sosyolojik olarak olayı ele aldığımız ve irdelediğimizde şu gerçeklerle karşılaşıyoruz…

Birinci neden mültecilere siyasi erkin tanıdığı iskânlarda alabildiğine rahat davranma özgürlüğü verilmesidir. Onlara geçici olarak konuk oldukları izlenimi verilmesi yerine sanki sonsuza kadar Anadolu topraklarında yaşayacakları duygusu verilmiştir. Öyle ki ilk mülteciler Hatay ilimize yerleştirdiklerinde sonsuz özgürlüklerinin olduğu bilinciyle hareket etmişti. Örneğin bir lokantaya giden Suriyeli mülteciler yiyip içtikten sonra esnafın tezgâhına üç beş kuruş bırakarak:

“Gerisini bizi bu ülkeye misafir alanlar ödeyecek.” Efelenmelerine yol açılmıştı. Bu tavizsizliğin altında siyasi erke seçimlerde sağlayacağı oy hesabının da farkına varmıştı.  Daralan esnaf, sabrını kaybeden Hataylı yurttaş sonunda tepki göstermeye başlamıştı.

Bugün büyük kentlerimiz başta olmak üzere Doğu ve Güneydoğu kentlerimize sığınan Suriyeli mülteciler inanılmaz derecede mutsuz, umutsuz ve çaresizdir. Ve mutsuzluk, umutsuzluk birlikte yaşayacakları ev sahibi vatandaşlara da sirayet etmiştir.  Sürekli olarak haberciler, Suriyeli mültecilerle ilgili haberler yaparak bu gerçeğin olağanüstü derecede vahim olmasına dikkat çekmeye, yetkilileri uyarmaya çalışıyorlar. Her gün yurdumuzun birçok noktasında Suriyeli sığınmacılarla yerli halk arasında yaşanan küçük çaplı olayların gün geçtikçe büyümesi habercilerin vermek istedikleri mesajı önemli kılmaktadır.

Görünen odur ki Türkiye’nin üzerinde bulunduğu coğrafyada mülteci sorunu hep var olacaktır. Bu coğrafyayı parçalayıp bölmeye çalışanların büyük oyunu devam ettikçe de; insanlar acı çekecek, yuvalar dağılacak, göçler sürecektir.

İşte tam bu noktada dikkat çekmek istediğim konu önümüzdeki günlerde yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimidir…

Türkiye, cumhurbaşkanını seçerken Doğu ve Batı dünyası üzerinde söz sahibi olabilecek, dış politikada dünyanın özgün koşullarından kopmayacak, barışçı ve uzlaştırıcı, her düşüncenin ve inancın üzerinde birleşecek, Doğu dünyasının mazlum halklarına yol gösterebilecek bir lider üzerinde odaklaşmalıdır.

Yayın Tarihi
04.08.2014
Bu makale 4853 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!