Mustafa Kemal Erzurum'dan Sivas'a nasıl geldi?

Hayatımız boyunca sanki bir tekerleme gibi ayni sözleri tekrar eder dururuz. “Mustafa kemal Erzurum Kongresinden sonra Sivas'a geldi ve orada Sivas Kongresini topladı.” Sanki herkes ve her şey hazır da Mustafa Kemal günümüzdeki gibi uçakla veya trenle rahat koltuğuna uzanarak geliyormuş gibi. O günün şartlarını günümüzle kıyaslamak imkânsızdır ama en azından o dönemi kötülemek yerine o günlerde işlerin nasıl yürütüldüğünü okumak ve öğrenmek Türk aydınları için bir mecburiyet olmalıdır.

Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Erzurum’dan Sivas’a gelişleri, özellikle Erzincan’dan sonrası yine çok cesur bir karar almayı ve özveriyi gerektirmiştir. Olayı Mustafa Kemal’in anılarından izleyelim.

       “…Erzincan’dan batıya doğru yola çıktığımız günün sabahı, Erzincan Boğazı girişine gelir gelmez, bir takım Jandarma erlerinin ve subaylarının coşkulu ve korkulu bir davranışla otomobillerimizi durdurduklarını gördük. Durumu açıkladılar (Dersim Kürtleri boğazı tutmuşlar. Tehlike var geçilemez(1)

Bunun anlamı açıkça: “Durun, ileri geçemezsiniz burada kalıp Dersimli çetelerin tasfiye edilip yolun açılmasını beklemelisiniz” demekti. Hıyanet şebekesi olarak adlandıracağımız, başta Doğuda bir Ermeni Devleti kurmaya can atan Amerikalılar ve İngilizler olmak üzere Hıristiyan Batı dünyası ve onlara paralel hareket etmeyi tercih eden Müslüman Osmanlı Yöneticileri birlikte çalışıyorlardı. İngilizler Binbaşı Novel ismindeki ajanları ve İstanbul hükümetine bağlı valilerin desteği ile Dersim gibi Kürt asıllıların yaşadığı bölgelerde faaliyet halindeydiler. O günlerde özellikle En büyük Din âlimi Şeyhülislamın fetvaları ile ülkenin her tarafında başlatılan isyanlar nihayet Sivas yolunu da kesmişti. Sivas valisi Reşit Paşa ard arda mesajlar göndererek Mustafa Kemalin Sivas’a gelmesini istemiyor, zor şartlar altında Sivas’a gelebilmiş bir avuç vatansever insan da bir an önce kongrenin yapılmasını ve bölgelerine dönmeyi düşünüyorlardı. Bunun yanında Mustafa Kemal ve arkadaşları boyunlarında idam fermanı taşıyorlardı.

Şimdi yeniden Mustafa Kemale dönelim:

… Peki, iyi ama bu haydutların kuvveti nedir? Neresini, nasıl tutmuş? Ne kadar kuvvet gelecek? Ne zaman gelecek? (tipik bir kısa durum muhakemesi soruları) Bu bilmeceler çözülünceye değin, geriye Erzincan’a dönmek ve kim bilir kaç gün beklemek gerek. Bizim ise işimiz pek ivediydi. Ben Erzurum ile Sivas arasındaki yolu belli bir süre içinde aşıp, belli günde Sivas’ta bulunamazsam şurada burada, şundan ya da bundan ötürü korktuğum ve beklediğim Sivas’ta ve her yerde duyulursa bozgun başlayabilir işler altüst olabilirdi. Öyleyse karar? Tehlikeyi göze alıp yola koyulmak.

Başka türlü de yapamazdık. Yalnız küçük bir düzenleme yapmayı uygun buldum. Ellerinde hafif makineli tüfekler bulunan özverili arkadaşlarımızdan birkaçını (Osman Bey(2) bunların başında idi) bir otomobil ile kendi otomobilimizin önüne geçirdik. Sağdan soldan gelecek, uzaktan açılmış ateşlere önem verilmeyerek otomobiller hızla karayolu üzerinde ileri yürümeye devam edecekler. Vurulan ölen olursa onlarla ilgilenilmeyecek… Tam karayolu üzerinde ve yakınında, yolu kapayan haydutlarla karşılaşılırsa hepimiz otomobillerden atlayacağız ve bunlara saldırarak yolu açacağız ve (sağ) kalanlar gene, kullanabilecekleri durumda olan otomobillerle ve hızla ilerleyerek yola devam edecekler… İşte verilen emir de buydu… Kısacası yürüdük, boğazı geçtik ve 2 Eylül 1919 günü Sivas’a vardık”.(3)

Mustafa kemal yakın arkadaşlarının da içinde bulunduğu siyasi engellere rağmen Kongre Başkanı seçilir ve Erzurum Kongresinde alınan bütün kararlar ülkenin tümü için kabul edilir ve Müdafaai Hukuk Cemiyetinin hepsi “Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti” adı altında bütünleşir. Bu toplantıda tartışılan en önemli konulardan biri; şüphesiz ki Manda meselesi olmuştur. İstanbul’dan gelenler, eski ittihatçılar Amerikan mandasının kabul ettirilmesi için büyük mücadele verirler.(4)

Sivas Kongresi Türk Demokrasi tarihinin ve ondan da önce, üçbin yıllık Türk tarihi içinde bir dönüm noktasıdır. Bunun sebebi, alınan kararlardan çok, Mustafa kemal Paşa’nın hemen hemen yalnız başına verdiği büyük bir siyasi “meydan savaşıdır”. Bu savaşın sonunda Türk insanı, ya kendisine verilecek (veya kendi gücü nispetinde koparacağı) topraklar üzerinde, şimdiye kadar olduğu gibi bağımsız bir ulus olarak varlığını sürdürecekti. Yahut da son yüzyıl içinde gelişmiş genç bir batılı devlet; Amarika Birleşik Devletleri veya Dünya’nın en büyük sömürge devleti Britanya İmparatorluğunun sömürgesi olmayı kabul edecekti. Halk egemenliği, ya istiklal, ya ölüm parolası ile yola çıkıldığı unutulmuş gibi idi. İstanbul’dan gelenlere, Samsun’dan beri beraber bulunan ekipten Albay Refet ve Rauf Beyler de katılmış görünüyorlardı. Manda teklifinin görüşülmesi, 8 Eylül günü, 25 delegenin imzasını taşıyan ve “Amerikan Mandası” isteyen bir önerge ile gündeme alındı.

DİPNOTLAR:

(1) Binbaşı Noel’in Kürdistan Misyonu, s.89, Celal Erikan, Komutan Atatürk, s.491

(2) Osman Bey, Piyade yüzbaşısıdır. Sivas Kongresinden sonra Mustafa Kemal Paşa tarafından Güneydoğu’nun savunmasının düzenlemesiyle görevlendirilecek ve “Tufan” takma adı ile büyük ün kazanacaktır. Bknz. E. Aybars, s.253

(3) Söylev-I, s.60-61

(4) Bknz. Uluğ İğdemir, Sivas Kongresi Tutanakları, s.47-71(Türk Tarih Kurumu Yayınları, İkinci Baskı, Ankara-1988); Ceyhun Atıf Kansu, Atatürkçü Olmak, s.17-23 (Varlık Yayınları, İstanbul-1980); D. Ergil, Milli Mücadelenin Sosyal Tarihi, a.150-158)

Yayın Tarihi
22.09.2014
Bu makale 4983 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!