ANTALYA YÖRÜKLERİ (2)

 Hayvan Besiciliği üzerine kurulan hayat

 

Yörükler arasındaki konar-göçerlik geçtiğimiz 40 yılda oldukça şekil değiştirdi. Son yıllarda değişime ayak uydurarak; soğuk sulu, çiçekli yaylalara betondan binalar yaptılar. Kara çadırın sayısı yok denecek kadar azaldı. Atların yerini özel otomobiller, ev eşyalarını taşıyan develerin yerini göçü bir günde tamamlayan traktörler ve kamyonlar aldı.

 

Geçen haftaki yazımda, durup dinlenmeden göçüp konmak Yörük yaşamının en uzun bölümünü oluşturduğunu anlatmıştım. Yörüklerde sahilde sıcaktan yayılamayıp sütünü kesmesi tehlikesi baş gösteren hayvanlarını sahilin sıcağından, türlü sineğinden kurtarmak için mümkün olduğu kadar erken yazlığa gitmek adeta bir zorunluluktu. Çoğu Yörükler sahilden yazlığa henüz yerlerden kar çekilmeden göçerlerdi. Her gün on beş yirmi kilometreyi geçmeyen yolculuğa çıkıp sığır bir tarafta, koyun, keçi bir tarafta beşiğe kadar her şey deve sırtında yapılan bu yolculuk, o yıllarda zor ve yorucuydu.

Yörüklerin iyi hayvan besleyiciliği ve bu konuda ülke ekonomisine katkıları yanında birçok zararları da vardır. Örneğin, ormanlarda, hayvanlarını beslemek için daima taze filiz vermiş yerler ararlar. Bir yıl kışlanan yerler, ertesi yıl onlar için eski olur. Bu eski denilen otlak yerlerde bir yıl önceki hayvanların kene ve benzeri haşarat yumurtaları kalarak ertesi yıl o yerlere konan hayvanları sarar. Bu nedenle Yörük, eski olan yer orman olsun, bataklık, fundalık veya ne olursa olsun yakarlardı. Yörükler bu gibi yangın yerlerine "göynük" ismi verirler ve bu göynüklerde hayvan otlatmanın hayvanlara faydalı olduğunu söylerlerdi.

Yörüklerin çadırları keçi kılından kalın ve sık dokunmuştur. Yörük çadırını kışa girerken, su basmayacak ve aynı zamanda da rüzgârlardan korunmuş yerlerde kurardı. Rüzgâr girmemesi için eteklerini taş ve toprakla bastırırdı. Stilin bir ucunu gevşek bırakır ve burası kapı olarak kullanılır. Kapının hemen yanına üç taş konarak ocak meydana getirilmişti.

 

SUGEÇİRMEZ ÇADIRLAR                               

Çadır içinde pişirilen yemeklerin yağının buğusu ve çıranın isi çadırın tavan bölümüne devamlı yapıştığından, çadırın gözeneklerini kapatarak yağmur sularının içeriye geçmesini önler. Halk arasında bilmece olarak yöneltilen "Yörük çadırından içeriye neden yağmur suyu geçmez?" sorusunun cevabı bu özellikte yatar.

Yörükler kışın uzun süre yurt değiştirmez. Fakat şubatta cemre toprağa düşünce Yörük, çadırının yerini değiştirmek gereğini duyar. Taze otlu otlak yerlere doğru taşınır. Mart'ın 22'si oldu mu, çadırın pirelendiğini ileri sürerek, çadırını bir başka yere daha kaldırır. Nisan ortalarında artık kendi deyimlerince "Dağlar selam almaya başlar." Yani Yörüğün bugüne kadar ıkına-sıkına konakladığı çevre ve çevresinde yaşayan halka bağımlılığı kalmaz. Çevrelerinde Yörükler konaklayan köylüler bunu şöyle anlatırlar: "Yörük yayladan gelirken boynu bükük ve uysal, hafif sesle selam vererek gelir. Baharda yağmurlar kesilip, göç zamanı yaklaşınca, göğsünü gererek dağlardaki çam kütüklerine bile yüksek sesle selam vermeye başlarmış." Kışın çok uysal ve sessiz sedasız yaşayan Yörük ilkbahar geldi mi sertleşir; çevre köylerin şikâyetlerine yol açar.              

Yörüklerin köylüye oranla daha çok misafir sever ve kadınlarının da erkekten kaçma adetleri yoktur. İki evlenme de yaygın olduğu söylenir. Çünkü Yörüğün koyuna, kuzuya, sığıra, sıpaya bakacak adama gereksinimi vardır. Süt sağmak, yağ, peynir yapmak, çocuğa bakmak, oduna, suya gitmek, çadır, çul, çuval, kilim dokumak; yemek hazırlamak, misafire ikram etmek hep kadının işidir.

İhtiyaçları ise oldukça sınırlıdır. Buğday, arpa; gibi yem ve yiyecek satın alır; elbise ihtiyaçlarının çoğunluğunu kendi ürünleri ve dokumaları ile karşılar. Ancak, yemek ve yiyeceğe verdiği para ona ağır gelir, Onun için toprak sahibi olmak ister. Bununla beraber Yörükler çok tutumlu olduklarından, köylülerden bazen daha fazla mal varlıkları vardır.

Bütün bunlara rağmen, Yörüğün hayatı çekilir gibi değildir. Yörüğün evi "deve sırtı" dense yeridir. Bugün Yörükler deve yerine kamyon veya traktörlerle göç yapmaktadırlar.

 

YÖRÜKLERİN ÜRÜNLERİ

1940'lı yıllarda 20-30 devesi, 500 kadar koyun ve keçisi, sığır, sıpa, at, kısrak gibi hayvanları olan zengin Yörükler vardı. İlkbaharda Antalya tüccarlarından veya başka yerlerden gelen mal toplayıcıları Yörüklerden çebiç (iki yaşına girmiş keçi), öveç (üç yaşına girmişi) ve toklu (iki yaşında erkek koyun), koç toplarlar ve ilkbaharın sahilde ılıman zamanı geçinceye kadar burada güderek beslerlerdi. Daha sonra buradan İstanbul ve diğer pazarlara sevk ederlerdi.

Fiyatları düşük bulan Yörükler, mallarını yaylada satmayı tercih ederlerdi. Kasaplık maldan başka, sahilde süt satışı da yapılırdı. Antalya'da doğum erken olduğundan, İstanbul gibi büyük pazarlarda bir yıl önceki ürün tükenmek üzere olduğu için, piyasaya yeni turfanda kaşkaval (bir tür peynir) yetiştirmek için yatırımcılar harekete geçerek, Yörük sürülerinin yoğun olduğu yörelerde kazan kurarak, Yörüklerle oturup süt pazarlığı yaparlardı. Pazarlıktan sonra kazan yerlerine sütler taşınır; peynirciler bir taraftan beyaz peyniri tenekelere basar, bir taraftan da kaşkaval imal ederlerdi.

Yörüklerin hayvansal ürünlerinden biri de yapağıdır. Bunun toplayıcı tüccarları mevsiminde fiyat açarak, adamları ile yapağı toplarlardı. Keçi kılı, küçük ve büyük baş hayvan derileri, balmumu, tavuk, yumurta toplayarak, getirdikleri mallarla değiş-tokuş yapan gezici tüccarlar tarafından pazara getirilirdi.

Yörüklerin diğer bir gelir kaynağı ise eskiden develerdi. Deve az yiyecekle doyar; çok yük kaldırır, ağırbaşlı, uyar ve dayanıklı hayvanlar olduklarından, köylerin, özellikle Elmalı ve Korkuteli Ovaları'nın ürünlerini Antalya'ya taşıyarak sahipleri olan Yörükler bundan iyi para kazanırlardı. Ayrıca Yörüklerden kiralanan develerle Konya'ya kadar susam nakliyatı yapılırdı.

Develer Yörüklerin yayla ve kışlık göçleri için en emin nakil vasıtalarıydı. Devesi olmayan bir Yörük göçemez, bulunduğu yerde yerleşmek zorunda kalırdı. "Gülük", Yörükler arasında taşıma aracı yerine kullanılan bir kelime olduğundan, örneğin sen yaylaya göçmedin mi? diye sorulan bir Yörük aracı olmadığından göçememişse "Gülüğüm yok göçemedim" derdi.

Yörükler arasındaki konar-göçerlik geçtiğimiz 40 yılda oldukça şekil değiştirdi. Yörükler çağın değişimine ayak uydurarak; soğuk sulu, çiçekli yaylalara betondan binalar yaptılar. Kara çadırın sayısı yok denecek kadar azaldı. Atların yerini özel otomobiller, ev eşyalarını taşıyan develerin yerini göçü bir günde tamamlayan traktörler aldı.

 

ÖLMEZ ANA SÖZLEŞMESİ

Ölmez Ana anlaşması Avukat Haydar tarafından 1926 yılında Manavgatlı bir Yörükten derlenmiştir. Cumhuriyet öncesinde Alanya ve Akseki mahkemelerinde Ölmez Ana ile ilgili davalara bakıldığına dair kayıtlar vardır.

Bazı köy halkı otlak sahaları çok kısıtlı olduğundan koyun, dişi keçi ve ineklerinden bir kısmını Yörüklere bazı koşullarla verirlerdi. Bu verdikleri hayvanlar; "Ölmez Ana" olarak Yörüklerin elinde kalır. Aralarındaki sözlü sözleşmeye göre; yerleşik köylü Yörükten her yıl her inek için on ve her koyun veya keçi için dört kilo yağ alır. Bu hayvanlardan doğacak yavruları ise aralarında ortak mal olurdu. Ancak bu ilk verilen mal hiçbir zaman ölmez, yani ölmez kabul edilirdi. Hatta bu hayvan ölse veya kaybolsa bile yine Yörük, her yıl aralarında kararlaştırdıkları yağı vermek zorunda olduğu gibi, köylünün istemesi halinde asıl ana malı ve yavrulardan payını geri ödemeye mecburdu.

 

HAFTAYA: YÖRÜK AŞİRETLERİ ve OBALARI

Yayın Tarihi
06.08.2008
Bu makale 15241 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
yaşayış tarzımız ve kültürümüz yaşaşın kuşaktan kuşaga geçmek dilegiyle saygılar

RAMAZANKOCACİVAR 22.01.2012

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!