Paraya bak!

İstanbul Serbest Muhasebeciler Mali Müşavirler Odası’nın “Umudumuz Piyango” başlıklı raporuna göre 2007-2008 yıllarında Türk vatandaşları, (dikkat, yabancı turistler değil), devletin resmi şans oyunlarına 11,3 milyar lira yatırmış.

Rekor elbette hem 2007’de, hem 2008’de iddia ve at yarışında.

Bu iki bahis kumarı sadece 2008’de 4,5 milyar lira hasılat yapmış,

“Lira bize uymaz” diyenler vardır şimdi, onlar da anlasın diye dolar olarak söyleyelim:

3 milyar dolar (dikkat milyon değil, milyar) 2008’de sadece iki bahis oyununda devlet tarafından kendi vatandaşının cebinden alındı.

Nasıl olmasın ki bu rekor cirolar?

Bu vatandaş nasıl kendini tutsun, bu kuponlara, ganyanlara el atmasın?

Her gün televizyonda saatlerce her kanalda iddaa için programlar yapılıyor.

At yarışları naklen yayında.

Gece-gündüz, 365 gün koşular düzenleniyor.

Gün boyunca ekranın altından iddaa haberleri veriliyor, her spor dalında bahis oynamanın yolu açıldı.

Avrupa mafyanın bahis olayına bulaşmış hücrelerinin Türkiye’ye de sıçradığını bildiriyor ama iddaa çılgınlığı hız kesmeden devam ediyor.

Nasıl mı?

Hem de yoldan çıkmış kötü bir sona doğru…

18 Aralık günü sözde spor, özde futbol gazetelerimizden biri 10 sayfa yayımlandı,

Büyük bölümü fotoğraflarla kaplı bu 10 sayfalık esas yayının ekinde tam 31 sayfa ücretsiz iddaa gazetesi ve 4 sayfa da at yarışı tüyoları vardı.

Başka söze gerek yok diyorum.

“Antalya’da turizmin 12 aya yayılması için kumar turizmi sadece yabancılara yönelik olarak konuşulmalıdır” demeyeceğim, bu konuyu da yukarıda yazdıklarıma dayandırarak gündeme almayacağım.

Turizmin uzmanları “50’den fazla turizm çeşidi varken, yılda 2 milyar dolar ek gelir için, sadece yabancılar için olsa da, casino açılması için erken” diyorsa, bana susmak düşer. Bekleyelim “50 çeşit” turizm yatırımımız tamamlansın, atı alan Üsküdar’ı, oradan da Edirne’yi geçsin, paralar uçsun, işletmeler kapalı kalsın, yüz binlerce işsiz her kış ağlasın, sonra bakarız turizmde kumar konusuna, daha çok ama çok erken…

Son olarak, bu yılbaşında da “Şeytanız bol olsun” diyorum, aman Milli Piyango alırken dikkat, 100 bin adet sahte yakalandı, size de vermesinler “çakma piyango”dan diye de uyarıyorum.

Herkesin yeni yılını da kutlayalım ve bu haftayla beraber bu seneyi tamamlayalım, 2010 başarı, mutluluk, bol kazanç ve sağlık getirsin, huzur ve barış hep bizimle olsun…

Doğruyu alkışlamak

Valimiz Alaaddin Yüksel’in “Nedense insanlar kaybettiğimizde daha çok konuşuyor. Ama kazandığımızda kendimizi alkışlamaya utanıyoruz. Antalya Expo 2016’yı kazanmıştır” açıklamasını gazetede okuyunca gerçekten çok utandım.

Valimiz haklıydı. Expo 2016 zaferi açıklandığı günden itibaren, konuyu çok önemsememe ve bu köşeden herkese teşekkür etmeyi düşünmeme rağmen, günler, haftalar geçti, ben de bir satır bile Expo 2016’ya değinmedim.

“Yuh!” bana, hak ettim.

Antalya’ya bu büyük organizasyonu getiren ve bugüne kadarda ortaya atlayıp “Ben, ben yaptım!” dememe büyüklüğünü, alçak gönüllüğünü gösteren herkesin önünde saygıyla eğiliyorum. Antalya’da yaşayan bir Türk vatandaşı olarak da teşekkür ediyorum.

Expo 2016 Antalya tarihinin en büyük organizasyonu olacak…

Dünya Basketbol Şampiyonası’nı yakalayıp sonradan o veya bu nedenle elinden kaçırmış bir il olarak Antalya, belki de bu tatsız hatırayı silip önüne bakma gücünü, daha büyük düşünme heyecanını Expo’yla yeniden bulacak…

Bir dönüm noktası olabilir 2016…

Umarım geçmiş dönemlerde yaşananlardan ders almışızdır. En önemlisi Antalya halkı, önüne gelen fırsatların kısır çekişmelere kurban gitmesine izin vermemeyi artık öğrenmiştir. Geleceğine sahip çıkmayı, 5 yılda bir sandık başına gitme olarak anlamaktan vazgeçip, gününde, yerinde, zamanında tepkisini gösterip, “Ben buradayım, izliyorum” demeyi de idrak etmiştir. Eminim Antalyalı yeri geldiğinde doğruyu alkışlamayı unutmayacaktır.

Olgunlaşıyoruz

AKTOB 25 yaşını kutladı… Demek 25 yıl olmuş ha… Vay canına hayat ne çabuk geçiyor. “Bize ayrılan sürenin de sonuna geldik, bir dahaki programda buluşmak üzere” deyip göçüp gideceğiz… Ben “bile” yaşlandım, pardon olgunlaştım, yaşlanmak “out”, olgunlaşmak “in”… Nizamettin Ağabeyin (Şen) deyişiyle, neredeyse çocuktum bu işe başladığımda.. Tüm sektör gibi AKTOB’la paralel büyüdük… Bugünlere geldik… Bazen kızdık, bazen alkışladık... Bırakın Lara’yı, Kundu’yu, Belek yoktu.. Klişe deyimiyle “acısıyla tatlısıyla” 25 yılı geride bıraktık.

Üzülerek söylüyorum özel sebeplerden dolayı, çok istememe rağmen, katılamadım bu önemli geceye ama bizi temsilen baloda bulunan bir ağabeyimin sözleriyle size geceden notlar aktarmak istiyorum.

İşte o gece…

Önce Resort dergisinin kokteyli vardı, “Türkiye’nin en yüksek tirajlı dergisi” bizzat bakanın ağzından hak ettiği övgüyü aldı. Tayfun Talipoğlu’nun sunuculuğunu yaptığı gecede Sururi Başkan, Ahmet Barut, Valimiz Sayın Yüksel ve her zamanki müthiş hitabet yeteneğiyle Bakanımız Ertuğrul Günay konuştu, tatlı yüzümüz Tülin Şahin herkesle sohbet etti, bu arada belirtmeden geçemeyeceğim, hali, tavrı, zarafetiyle mankenliğinin üzerine çok şey kattığı belli oluyor. Gecenin sürprizi Ferhat Göçer’di. İlan edilmeden 25. yıl kutlamasına katılmasının sağlanması çok şık bir hareketti. Salon AKTOB için ağzına kadar dolmuştu, Göçer üzerine hoş bir sürpriz oldu. Mevcut kitleye yakışır tarz ve repertuarıyla, son derece efendi duruşuyla, hem Allah vergisi hem de eğitimli sesiyle gönülleri fethetti. Bakanımızın, milletvekillerimizin ve valimizin gecenin sonuna kadar kalmasını ince bir cümleyle övdü. Çok güzel eğlendirdi. Harika topluluğu bulunca da sözlü takdirleriyle birlikte, sahne süresini uzatarak davetlilerle birlikte şarkılar söyledi. Özetle samimi, içten, şık ve neşeli bir geceydi. Nice 25. yıllara…