Bilim adamları, STK’lar ve tahhammülfersa!

Biliyorum, başlık biraz tuhaf. Hemen bu başlıkları kısaca açıklayayım.
Bilimle uğraşan adama “bilimadamı” denir.
STK; Sivil Toplum Kuruluşu’nun kısaltmasıdır.
Hani şu AB’nin çoook dikkate aldığı ve nerdeyse muhatap kabul ettiği STK…
Tahammülfersa; yazı sonunda bir feryat, hepsi bu!

Bilim adına çalışan, üreten, mütevazi insanlardır. Bilimadamı bir unvan değildir.
Çünkü  Akademik unvan verilir, ancak bilim unvanı alınır.
Bilimadamı duyarlıdır, yaşadığı topluma karşı duyarlıdır, çevresine karşı, birlikte olduğu insanlara karşı duyarlıdır. Bilimadamı evrenseldir, gerçekçidir, gerçeği arar ve buna adanmış bir hayatı sürdürür.  Bilim insanı her türlü eleştiriye açık olduğu gibi, kendi kendini de eleştiren veya özeleştiri
yapan erdemli insandır, evet evet erdemli insandır!
Bilimadamı, Russell’ın tarifindeki ‘Ben varsam her şey iyi, ben yoksam kötü’ biri değildir; Kural tanımayan, kifayetsiz muhteris, Makyavelist birinden asla Bilimadamı olmaz. Bilimadamı hizmet ettiği değerleri basamak olarak kullanmaz.
Salieri kompleksine sahip bir insandan da Bilimadamı olmaz.

Sivil Toplum Kuruluşları, sivil toplumdaki belli ilgi gruplarını temsil etmek üzere organize olmuş kurumlar olarak tanımlanıyor…
Bazı STK'lar sosyal, ekonomik ve kültürel kalkınmayı hedeflerken, bazıları da dezavantajlı gruplar için insani yardım misyonu üstlenirler.
Vakıflarda bu işe kendisini vakfetmiş insanlar, gönüllülerin bir araya geldiği bir STK’dır.
Sivil toplum kuruluşunun devlete toplumsal katılımı sağlaması için destek olmakla sorumluğu da olduğunu söyler Montesquiue.. Birbirini besleyen veya birbirleriyle çelişen, devleti de kontrol eden bir yapısı da vardır STK’ların..
Dernek, vakıf gibi STK’lar mesleki örgütlenmenin de önemli bir
platformunu oluşturmaktadır. Bilimadamı olmanın “erdem” ve “kriterleri” buradaki STK kurucuları ve dahi başkanları, yönetimi için geçerliliğini korur.
Bu Sivil Toplum Kuruluşları, STK’lar, yani dernekler, yani vakıflar tüm üyeleriyle birlikte demokrasinin en güzel yaşatıldığı uygulandığı yerlerdir.  
Olması gereken budur. İmtiyaz yeri, siyasete açılan bir kapı veya basamak asla değildir.
Ne kadar da benziyor Bilimadamı olmanın olmazsa olmazlarına, değil mi?
Maalesef, STK’lar demokrasinin yeşerdiği bir yer olması gerekirken, demokrasinin tüketildiği ortamlar olmaktadır. Pek çok STK, amacının çok ötesinde kuruluş rotasından şaşmış “imtiyaz” peşinde koşan Başkanlar tarafından yönetilmektedir. Hükümet dışında bir demokratik Sivil güç birliği olmayı başaramamış, “kifayetsiz muhteris” zihniyet sahibi statükocu bu yöneticiler, maalesef demokrasinin kendilerine imtiyaz sağladıklarına inanmış ve ellerinde tuttukları STK koltuğuna tutunup kalmışlardır.  Bu bir STK hastalığıdır. Bizim ülkemizde sık görülür. Tedavisi yoktur. Çünkü koltuğa yapışıp kalmak ciddi bir ruhsal hastalıktır!

Tahammülfersa; bilim adamının kötüsü için.. statükocu olan, kendi evrimini tamamlayamamış, anlayış ve idrak etmekten uzak, ufku olmayanlar için son sözümdür bu insanlara!

husamettinoguz@gmail.com

Yayın Tarihi
27.01.2010
Bu makale 10062 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
dayanılmaz... adam gibi adam olamayanların her alanda koltukları tuttuğu bir toplumun farkında bir bireyi olarak yaşamak gerçekten dayanılmaz... hele, eğitim ve öğretim, siyaset, medya gibi ortak bilinci dolayısıyla geleceği yönlendiren, biçimlendiren koltuklarda oturanlar daha da dayanılmaz...

Deniz Ergüner 01.02.2010

Yazar günümüzün en berbat hastalıklarından birini çok güzel anlatmış. Bu hastalık , sivil toplum kuruluşlarını kemirdiği gibi, onun hizmetle yükümlü olduğu sivil toplumu da felç etmektedir... Aynı zamanda o kuruluş içinde bocalayan idealistleri de canından bezdirmekte, enerjilerini tüketmektedir. Bu kuruluşlardan medet umanlar sadece sahnede sergilenen oyunu sessizce izlemekte, olumlu birşeylerin yapıldığı izlemine kapılarak bu mutluluk oyununa alkış tutmaktadırlar. Bu aldatmaca ne yazık ki hep sürmektedir ve sürmeye de devam edecektir.

H.Selami Kaynar 29.01.2010

o kadar doğru bir yorum yapılmışki, ekleme yapmak imkansız gibi görünüyor. Sosyal statü sahibi bazı insanların halkın ihtiyaçlarına eğilmesi yerine kendi ihtiyaçlarını karşılayabilmek için bazı yerlerde kalması bilime katkı yerine elbetteki zarar verecektir. Teşekkürler sayın Oğuz

y. karaca 29.01.2010

Hüsamettin Oğuz herkesin tartışması gereken bir konuya değiniyor: Bilimadamlığı (hatta adam gibi adam olmak), bir de sivil toplum temsilciliği... Ben de bunlara bir diğerini ekleyeyim: inanç temsilciliği, yani erdem öğretmesi gereken, etik öğretmesi gereken, varoluş öğretmesi gereken "mistikadamlığı". Hepsinde temel realite şu: Ne zaman ki bunlar "kurumsallaşmışlardır", işte o zaman bilimlerinden de, toplumlarından da, dinlerinden de ve tüm bunların gerçek misyonlarından da kopmuşlardır! Ortaçağ engizisyonlarında ve cadı kazanlarında olan da budur, bugünün birbirini iten, dışlayan, yokuşa süren anlayışlarında da olan aynısıdır. Bilimadamı "henüz bilemediğini" bilimdışı sayar; inançadamı "bilineni" kabulde zorlanır, sivil toplumunun adamı ise heyhat adamlıktan çıkmıştır çoktan! Bize bundan gayrı 'adam gibi adam' gerekir ve yeter. Bilim de onlarla yapılır, inanç da onlarla anlatılır çünkü... Sivil toplumsa, sadece adam gibi adamlara biat etmelidir. Ara ki bulasın!..

Şükrü Aykutlu 28.01.2010

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!