İstikrarsızlığa yolculuk

Türk siyasetinde sular durulmuyor.
Deniz Baykal’ın sürpriz istifasından sonra başlayan yeni süreç, ülkemizde yeni bir “istikrarsızlık” döneminin habercisi gibi…
Dün Anayasa referandumu için Yüksek Seçim Kurulu’nun 12 Eylül tarihini belirlemesi, muhtemel bir erken seçim olasılığını ortadan kaldırmış gibi görünüyor.
Seçmenin kafası fena halde karışık…
Muhalefet, referandumu, “İktidara güven oylaması”na dönüştürecek olursa ve sonuç iktidarın lehine olmazsa…
İşte, o zaman ben bu ülkede neler olabileceğini düşünemiyorum bile…
Kim ne derse desin, tek parti iktidarlarının en kötüsü bile yararlı oldu bu ülkeye…
Koalisyonlarla yönetildiğimiz dönemler, “istikrarsız” ve “istikametsiz” bir süreci yaşattı bize…
1980 öncesinde fiili iki partili demokrasi vardı Türkiye'de...
Daha doğrusu iki de lider...
Demirel ve Ecevit... Diğer “junior” liderler Türkeş de Erbakan'la birlikte demokrasi fotoğrafını tamamlıyorlardı o yıllarda...
12 Eylül darbesiyle birlikte Türk demokrasisi yeniden yapılandı bir anlamda…
İster “Maymun iştahlı” deyin Türk seçmenine, ister “Ne istediğini bilmiyor”...
Gerçek şu ki, takım tutar gibi parti tutma anlayışı törpülenip yok oldu bugün...
Bir çoğumuzun beyninde kazınmış kavramlar yok değil...
Oy attığı partiyi söylerken, mesela "Ben MHP'liyim aslında" cümlesini mutlaka kullananlar var...
Tıpkı, "Solcuyum ama bu defa sağa verdim" diyenler gibi...
Demek ki, oylar hala ödünç veriliyor...
Bir gün geri alınacak demektir; ama ne gün?
Her seçimde ödünç oylar artarak giriyor sandığa…
Peki neden kendi partisine oy vermezler de gerekçe üretirler bu insanlar?
Bence bunun cevabını eski partilerin vizyonunda, daha doğrusu vizyonsuzluğunda aramak gerekiyor...
Seçmenin gönlünü kazanan bir parti eğer oyunu kazanamıyorsa arıza partinin lider kadrosu ve yönetim biçimindedir kuşkusuz...
Tarihsel sürece şöyle bir bakalım...
1960'la 1980 arasında ne fark var mesela?
İletişim teknolojileri hemen hemen aynı...
Global kelimesini bilen bile yok...
Oysa, 1980 ile 2000 arasında uçurum var adeta...
Bugünkü dünyada bilgiye ulaşmak kolay...
İletişim ve haberleşme en üst seviyede çünkü...
Dünyada ne olup bitiyorsa her şey naklen gözümüzün önünde...
Seçmen artık 1960'ların 1980'lerin mektubunu okumak istemiyor...
Bugünün çağdaş mesajlarını duymak istiyor...
İhtiyaçlarını belirlerken Avrupalı gibi düşünüyor, taşralı gibi yaşamasına rağmen…
Beklentiler arttıkça talebi karşılamak da zorlaşıyor...
Nitekim, bu millet 1987'den beri her seçimde bir başka partiyi birinci yapıyor...
Hatta ikinci partiyi bile değiştiriyor daima...
1987'de 1. ANAP 2. SHP, 1991'de 1. DYP 2. ANAP, 1995'de 1. RP 2. DYP-ANAP, 1999'da 1. DSP 2. MHP, 2002'de 1. AKP 2. CHP.
İlk kez son seçimde birinci ve ikinci değişmedi: 2007’de 1. AKP 2. CHP.
Ancak, bana göre seçmenin arayışı sürüyor.
İktidarlar beklentilere cevap veremedikçe sürecek gibi...
18 ile 25 yaş arasındaki gençler çok daha fazla belirleyici olmaya başlıyor.
İş, aş ve insanca yaşam kalitesi isteyenler genellikle bu yaş gurubundan çıkıyor.
Babasına bakıp oyunu belirleyen eskinin gençleri yok artık... Aksine ailesini etkileyip aile fertlerinin oyunu yönlendiren gençler var; benim de bildiğim…
Bazı eski moda siyaset esnafının göremediği ya da görmek istemediği şey de bu...
Türk siyaseti her seçimde yeni baştan şekilleniyor...
Siyasette istikrar kısa vadede umutsuz vaka...
"Deprem Dede" Işıkara, Gölcük depremi sonrasında, "Depremle yaşamaya alışmalıyız" demişti hani…
"İstikrarsız siyasetle yaşamaya da alışmalıyız" bence...

Yayın Tarihi
14.05.2010
Bu makale 11470 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!