SİVİL TOPLUM

“SEÇİME KATILIM ÇOK OLURSA TEK BAŞINA İKTİDAR ZOR”

ANSİAD'a konuk olan Prof. Dr. İlter Turan Türk siyasi hayatı üzerine gözlemlerini anlattı.Antalya Sanayici ve İşadamları Derneği'nin 18. Olağan toplantısında konuşan İstanbul Bilgi Üniversitesi İİBF Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve Dünya Gazetesi Yazarı Prof. Dr.İlter Turan, önümüzde

Antalya Sanayici ve İşadamları Derneği'nin 18. Olağan toplantısında konuşan İstanbul Bilgi Üniversitesi İİBF Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve Dünya Gazetesi Yazarı Prof. Dr.İlter Turan, önümüzdeki seçimlerde katılım oranının yüksek olması halinde tek başına bir partinin iktidara gelmesinin zor olduğunu anlatarak, “İşsizlik ve enflasyon tek rakamdan çift rakama doğru ilerlemektedir. Sermaye girişindeki azalmayı da dikkate alırsak sonuç ortadadır. Önümüzdeki dönemde Türkiye iç gerilimler yaşayacağı bir sürece girecektir” dedi. Türkiye'nin izlediği dış politika ile bölgenin yükselen ve güçlü ülke olma şansını yitirdiğini söyleyen Turan, “Türkiye yükselen değil, düşüşe geçen güçtür” diye konuştu. AB ile ilişkilerin samimiyetsizlik üzerine kurulduğunu öne süren, batılıların da samimi olduklarını söylemenin mümkün olmadığını dile getiren Prof. Dr. İlter Turan, “Bu konuda mesele Türkiye'nin nasıl bir toplum olmak istemesine karar vermesidir.

 

Akra Barut Otel’de gerçekleştirilen, ANSİAD Üyesi Halil Yılmaz'ın başkanlık ettiği toplantıda, “Türkiye Yükselen Güç mü, Düşen Güç mü? Türk Siyasi Hayatı Üzerine Gözlemler” konulu bir sunum yapan Prof. Dr. İlter Turan, bir devletin güçlü olup olmamasının önemli ölçüde iç huzuruna bağlı olduğunu belirterek, “Türkiye bir güç olabilmek için 1980'in başından beri çaba harcıyor. Bu sürede çok acılar çektik, acı reçeteler dönemi yaşadık, Bunların sonucu olarak da halk, 2002'de bir siyasi iradeyi tepkisi ile tek başına iktidara getirdi” dedi. AKP'nin iktidara geldiğinde Türkiye'de siyasetin denetleyemeyeceği muhtelif güç odaklarının olduğuna dikkat çeken Turan, şöyle devam etti:

“Aynı zamanda köyden şehre yoğun göç nedeniyle kentleşen, daha doğrusu kabuk değiştiren bir Türkiye vardı. AKP Hükümeti iktisadi alanda, kendisinden önceki hükümetin başlattığı politikaları uygulayarak, o dönemde yakalanan gelişme çizgisini izlediler. AKP bu süreçte belediyeler aracılığı ile yerel hizmetleri ve toplumsal yardımlaşmayı becerdi. İktidarını da bugüne kadar sürdürdü. Bunda güçlü bir muhalefetle karşı karşıya olmamasının şansı da vardı. Bizdeki iktidarla muhalefet arasındaki rekabete ben asimetrik rekabet diyorum. Çünkü batıda iktidarla muhalefet sorunların teşhisinde beraberdir. Mücadele aynı sorun üzerinedir. Bizde ise muhalefet rejimin niteliği konusunda iktidara muhaliftir. Bu yüzdendir ki, muhalefetle iktidar ortak paydada buluşamadıklarından demokrasi için uygun bir dönüşümü de sağlayamamışlar, koalisyon oluşumunda da başarısız olmuşlardır.”

İktidar- muhalefet ilişkilerinin dış politikamıza da etkili olduğunu, dış politikada en temel hususun ülkenin güvenliği olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. İlter Turan, “Türkiye'de hükümetler Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana devletin güvenliğini esas alan bir politika izlendiği için, Türkiye uluslararası çatışmalardan hep uzak kalmayı tercih etmiştir. Sınırlarını korumak temel esastır. Daha sonra Batı'nın ortağı olmak isteğimiz de yine güvenlik endişesi ile tercih edilmiştir. Türkiye'nin Ortadoğu'daki tüm gelişmelerden uzak kalmasının temel nedeni de budur. Bu söylediklerime örnek verecek olursak; 1957-58'de Menderes Irak'taki değişim sırasında asker göndermek istemiş, muhalefetten ve halktan yine güvenlik gerekçesiyle tepki aldığı için vazgeçmiştir. Aynı şekilde Irak'a müdahale etmek isteyen Özal'a da kamuoyu karşı çıkmıştır” dedi.

AKP'nin dış politikası 3 aşamadan oluşur.

AKP'nin 2002 yılından beri üç aşamalı bir dış politika izlediğini söyleyen Prof. Dr. İlter Turan, bu konudaki görüşlerini şöyle açıkladı:

“AKP birinci aşamada Türkiye'nin mevcut dış politikasını devam ettirirken esas bağlantısını ABD ve AB ile kırmayı tercih etmiştir. 2. aşamada özellikle 2007 yılında bu politikadan yavaş yavaş uzaklaşarak, iktisadi ve güçlenme ile yürütülebilecek bir dış politikayı tercih ederek, yakın komşuları ile iyi geçinmeyi, bölgesel huzur ve barış inşası için önemli bir rol üstlenmeyi, güçlenerek ve çevresine yardım ederek güçlü devlet imajı vermeyi hedefledi. 2009 Yılından başlayarak 3. aşamada ise, bölgesine hakim bir devlet olarak İsrail'le Suriye arasında gerçekleşen uzlaşmanın mimarı olan Türkiye'nin, İsrail'in tek taraflı olarak bu anlaşmayı bozması ile güç durumda kalması ve İsrail'e karşı bir duruş sergilemesi söz konusu. Daha önemlisi bu süreçte Arap Baharı dediğimiz Tunus'ta başlayan, Mısır ve Suriye'de devam ettirilen otoriter sisteme karşı halkın duruşu ve yanlarında iyi örgütlenmiş düne kadar terör örgütü dediğimiz Müslüman Kardeşler var. Böyle bir ortamı fırsat bilen Türk Siyaset yapımcıları heyecana kapıldılar. Kendilerinin de muhafazakârlığı temsil ettikleri, inancı ile Tunus ve Mısır'a yaklaşmanın kendilerini lider yapacağını sandılar. Ancak burada Esad'ın direnme gücünü kimse hesap edemedi. Zaman içinde Esad'ı sadece Sünniler değil, Hristiyanlar, Dürziler ve iş dünyasının desteklediği de ortaya çıktı. Bu konuda yanılgıya düştük. Bu arada Mısır'da Müslüman Kardeşlerin başarısızlığı da bizimkileri yanılttı. Esad gitmedi, Mısır'da yeniden askeri rejim geldi. Ve bütün bunlar Türkiye'nin yükselen güç imajını zedeledi. Özellikle 2007-2009 döneminde yükselmekte olan bu güç, düşen güce dönüştü.”

Türkiye artık işbirliği yapılacak bir ülke statüsünde değil

Türkiye'nin Ortadoğu'da, yükselen değil düşen ülke konumu ile işbirliği yapılacak ülke konumundan çıktığına dikkat çeken Prof. Dr. İlter Turan, “Türkiye Ortadoğu politikası ile sürdürülmesi imkânı olmayan bir yola girmiştir. Kimseden de destek bulamamaktadır. Dünya sistemdeki adaletsizliklere kafa tutmak isterken biz başka senaryolar peşindeyiz. Dünyayı değiştirebilecek güç bundan sonra koalisyonlarla olur” diye konuştu.

“Bizi kıskanıyorlar mı?”

Dış politika uzmanları tarafından zaman zaman “Aslında biz yükselen bir gücüz, bizi kıskanıyorlar” yorumlarının yapıldığını dile getiren Prof. Turan, bunun da hayalden öteye gidemeyeceğini belirterek, “Öncelikle bizim bir demokratikleşme sorunumuz var. Türkiye her ne kadar AB'ye giriş sürecinde olsa da Batı dünyası ile ilişkilerimiz sıkıntılı. İkincisi Kürt sorunumuz var. Bu sorunu kendimiz çözmeliyiz. Üstelik bunu dünya siyasetinde etkili güç olabilmek için çözmeliyiz. Bir de Kıbrıs sorunumuz var. Sorunu çözemediğimiz gibi, KKTC'nin refahını sağlamakta da güçlük çekiyoruz. Etnik sorunlarımız var, bir Alevi sorunumuz var. İnanç özgürlüğünü esas alan bir demokratikleşme olmaz. Gelen yabancılar önce Rum Patrikhanesini ziyaret ediyorlar” dedi.

Ekonomide işler iyi değil

Türkiye güçleniyor derken tasarruf açığının, dış borç alarak giderilmeye çalışıldığını anlatan Prof. Dr. İlter Turan, “Ekonomist değilim ama görünen köy kılavuz istemez. İnşaat sektörü şu anda ekonominin dinamizmini sağlıyor. Bu lokomotifin sanayiye geçmesi lazım. Bir de Orta Gelir Tuzağı meselesi var. Ben buna orta gelir durumu diyorum. Çünkü tuzak olup olmadığına sizler karar vermelisiniz. Bunun tuzak olması için bundan çıkışın tasarlanması lazım. Bunu bir şans olarak değerlendirip, tuzak varsa kurtularak yüksek gelire geçmemiz lazım, ancak biz tam tersini yapıyoruz” diye konuştu.

Konuşmasının ardından soru-cevap bölümünde ANSİAD üyeleri ile konukların sorularını yanıtlayan Prof. Dr. Turan, 2015 yılında yapılacak genel seçimlerde katılım oranının seçim sonucuna etki edeceğini belirterek, “Katılım oranının yüksek olması halinde tek başına bir partinin iktidara gelmesi zor görünüyor. İkinci husus ise Kürt meselesi. Kendi vatandaşımıza uzun süreli bir bekleyiş yaşatılıyor. Çözüm sürecinden bahsediliyor, ortada çözüm paketi yok” dedi. Seçime kadar ekonomide durumun nasıl gideceği yolunda bir soruyu yanıtlayan Turan, “İşsizlik ve enflasyon tek rakamdan çift rakama doğru ilerlemektedir. Sermaye girişindeki azalmayı da dikkate alırsak sonuç ortadadır. Önümüzdeki dönemde Türkiye iç gerilimler yaşayacağı bir sürece girecektir” diye konuştu.

Türkiye nasıl bir toplum olmak istiyor?

Bir başka soru üzerine AB ile ilişkilerin samimiyetsizlik üzerine kurulduğunu öne süren, batılıların da samimi olduklarını söylemenin mümkün olmadığını dile getiren Prof. Dr. İlter Turan, “Bu konuda mesele Türkiye'nin nasıl bir toplum olmak istemesine karar vermesidir. Demokratikleşme bu konunun temelini oluşturmaktadır. Türkiye'nin mazlum Devletlerin lideri olma hevesinin maddi temelleri yoktur. O mazlum dediklerimiz de Türkiye'yi istememektedir. Bu yüzden ufukta böyle bir liderlik yok” dedi. Turan, IŞİD meselesinin de sorun olmaktan çıkacağını da dile getirdi.

Toplantının sonunda ANSİAD Başkanı Ali Eroğlu ile Toplantı Başkanı Halil Yılmaz, konuşmacı Prof. Dr. İlter Turan'a günün anısına bir plaket verdi.

 

Yayın Tarihi
26.11.2014
Bu haber 923 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu habere ilk yorumu yazan siz olun.

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!