SİYASET

TBMM'NDE YÜCE DİVAN OYLAMASI BAŞLIYOR

- MECLİS SORUŞTURMA KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ TUNÇ: "KOMİSYONUMUZ HUKUK ÇERÇEVESİNDE KARAR VERMİŞTİR, KOMİSYON ÜYELERİ KARARLARINI VERİRKEN BELGELERE, BİLİRKİŞİ RAPORLARINA, SAVCILIKLARIN KESİNLEŞMİŞ TAKİPSİZLİK KARARLARINA DAYANMIŞTIR, HİÇ KİMSE KOMİSYONDAN HUKUKA AYKIRI DELİLLERİ BAZ ALARAK KARAR

AHMET UMUR ÖZTÜRK - DERYA YETİM - SİNAN USLU  

  ANKARA  - Dört eski bakanla ilgili Meclis Soruşturma Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine TBMM Genel Kurulu'nda başlandı.  
  Genel Kurulu'nda başlayan Soruşturma Komisyonu Raporu görüşmelerine muhalefet partileri tam kadro katılırken, AK Partili milletvekillerinin de büyük çoğunluğu Genel Kurul'daki yerini aldı. Soruşturma Komisyonu Raporu'nda adı geçen eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, eski İçişleri Bakanı Muammer Güler, eski AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Genel Kurul salonundaki görüşmelere katılırken, eski Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan ise katılmadı. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de Soruşturma Komisyonu Raporu görüşmelerinde yerini aldı. Genel Kurula Meclis Başkanvekili Ayşenur Bahçekapılı başkanlık ediyor.

  CHP'Lİ ÖZKES PANKART KALDIRDI
  Genel Kurul'da Meclis Soruşturma Komisyonu Başkanı Hakkı Köylü de katıldı ancak komisyon adına Başkanvekili ve AK Parti Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç konuşma yaptı. Tunç'un kürsüde konuşmasına başladığı sırada CHP İstanbul Milletvekili İhsan Özkes, "Hırsızlık yapan kızım Fatıma da olsa cezalandırırım. Hz. Muhammed" yazılı pankart kaldırdı.
  Bağımsız Milletvekili Hakan Şükür'ün MHP ve CHP'li milletvekilleriyle ayaküstü sohbet etti. Şükür'ün CHP eski Genel Başkanı ve Antalya Milletvekili Deniz Baykal ile sohbeti ilgi topladı.

  HDP'Lİ BALÜKEN İÇİŞLERİ BAKANI ALA İLE AYAKÜSTÜ SOHBET ETTİ
  HDP Grup Başkanvekili İdris Baluken, hükümet sıralarına giderek İçişleri Bakanı Efkan Ala ile kısa süre görüştü. Dün Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın başkanlığında gerçekleştirilen Bakanlar Kurulu toplantısının en önemli gündem maddelerinden biri de Cizre olaylarıydı. Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, toplantının bitiminde düzenlediği basın toplantısında gazetecilere konuyla ilgili İçişleri Bakanı Ala ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın kapsamlı bir sunum yaptığını açıklamıştı. Baluken'in dünkü Bakanlar Kurulu toplantısının ardından Bakan Ala ile görüşmesi dikkatlerden kaçmadı. Baluken daha sonra Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç'ın yanına giderek bir süre ayaküstü sohbet etti.

  SORUŞTURMA KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ, RAPORUN DETAYLARINI ANLATTI
  Meclis Soruşturma Komisyonu Başkanvekili Yılmaz Tunç, 77 AK Parti'li milletvekilin vermiş olduğu soruşma önergesinin kabul edilmesiyle kurulan Meclis Soruşturma Komisyonu'nun Anayasa'nın 100'üncü, TBMM İçtüzüğü'nün 107'nci ve 113'üncü maddeleri gereğince ek süreyi de kullanarak çalışmalarını tamamladığını ve raporunu Meclis Başkanlığı'na sunduğunu hatırlattı.
  Komisyonun çalışmalarıyla ilgili olarak bazı hususların komisyon çalışmaları süresi içerisinde kamuoyuna yanlış aktarılmaya çalışıldığını belirten Tunç, "Bunlardan bir tanesi dizi pusulası meselesi; kamuoyunda çok tartışıldı. Bu, aslında hukuki bir konuydu. Yerel mahkemelerden bir üst mahkemeye dosyalar, aramızda savcılık, hakimlik yapan milletvekillerimiz var, dizi pusulasına bağlanmadan gönderildiğinde o dosyanın iade edildiğini çok iyi bilirler çünkü o dosyanın içerisindeki belgelerin gönderilen makam tarafından neler olduğunun bilinmesi lazım. Bu, niye önemlidir? İçerisindeki bir belgenin eksikliği durumu yapılacak soruşturma açısından önemlidir. O nedenle gereksiz bir tartışma yapıldı. 'Yüce Divana sevk durumunda da -yine Meclisin yapacağı iş- dizi pusulasına bağlanarak Anayasa Mahkemesine gönderilir' diyor Meclis İç Tüzüğü'müz; 112 son fıkra açık" ifadelerini kullandı.
  Yine, soruşturmanın gizliliğinin ihlaline yönelik birtakım tavırlar ortaya konduğunu dile getiren Tunç, "İç Tüzük madde 110 'Komisyon çalışmaları gizlidir. Sadece komisyon üyesi milletvekilleri katılabilir, diğer milletvekilleri komisyon çalışmalarına katılamaz' diyor. Anayasa madde 100 son fıkra, İç Tüzük madde 113 'Siyasi parti gruplarında Meclis soruşturmasıyla ilgili görüşme yapılamaz' diyor. Ama maalesef, muhalefet partisi meclis gruplarında sürekli meclis soruşturması konusu gündeme alındı, bu konuda ifadeler kullanıldı. Tabii, Komisyon çalışmalarıyla ilgili gizliliğin ihlal edildiği bu noktada kamuoyuna yanlış bilgiler de aktarıldı, tutanaklar farklı şekilde aktarıldı, hatta bizim kendi konuşmalarımız, Meclis Soruşturma Komisyonunda yaptığımız konuşmaların tutanakları İnternet’e aktarıldı, burada bile konuştuğumuz cümlenin farklı bir paragrafın altında yerleştirildiğine bizzat biz kendimiz şahit olduk" diye konuştu.

  "MASAK RAPORUNDA 'KARA PARA AKLAMAYA İLİŞKİN SOMUR BİR VERİ YOK' DİYOR"
  Tunç, şöyle devam etti:
  "Adli Tıp Raporu geldi. Adli Tıp Raporu'nun montaja ilişkin rapor olduğu kamuoyuna sunulmaya çalışıldı. Halbuki Adli Tıp Raporu tapeler ile CD arasındaki cümlelerin uyup uymadığıyla ilgiydi, yoksa o CD'deki ses kaydının montaj olup olmadığına ilişkin bir Adli Tıp Raporu yoktu. Buna ilişkin bazı incelemeler TÜBİTAK tarafından yapıldı ve o dinlemelerle ilgili TÜBİTAK'ın montaja ilişkin raporları da var ama bizim Komisyonumuzu ilgilendiren bir durum burada söz konusu değil.
  Değerli milletvekilleri, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının yürüttüğü soruşturmadaki soruşturma önergesinde bahsedilen olaylarla ilgili belgeleri ihbar olarak nitelendirdik. Yani burada fezleke olarak hep gündeme geldi. Bu bir fezleke değildir, fezlekenin nasıl olduğunu Anayasamız, İç Tüzük'ümüz belirlemiştir. Burada bizim yaptığımız iş Anayasa 100'deki bakanların yargılanmasıyla ilgili bir yargısal faaliyet, Meclis soruşturması konusu, milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin fezlekeyle bunu birbirine karıştırmamak gerekir. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının belgelerini biz ihbar olarak kabul ettik, delil araştırmasını da Komisyon olarak kendimiz yaptık.
  İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2012’de başlattığı soruşturmayla ilgili olarak da normal bir soruşturmada olmayacak derecede çok sayıda hukuka aykırılığı tespit ettik. Bu tespitlerin büyük bölümü İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının takipsizlik kararında da mevcut. İstanbul'daki soruşturmanın başlangıcına baktığımızda 31 Ocak 2008 tarihli MASAK Raporu'na dayanılıyor Hocam. Bu raporda 'Kara para aklama suçuna ilişkin somut veri yok' denildiği halde aradan.
  İstanbul'daki soruşturmanın başlangıcına baktığımızda 31 Ocak 2008 tarihli MASAK raporuna dayanıldığı belirtiliyor. Bu MASAK raporuna bir bakıyoruz, MASAK raporunda 'Kara para aklamaya ilişkin somut bir veri yok' diyor. Yani, böyle dediği halde dört yıl sonraki bir soruşturmaya dayanak yapılan bir rapordan bahsediyoruz. Yine, 2012 tarihli MASAK raporunda da kara para aklama suçuna ilişkin somut veri olmadığı sonucuna varıldığı hâlde her iki rapor da soruşturmaya esas alınıyor.
  Soruşturma bu iki rapor ve üç ihbarla başlıyor; 2009, 2010 ve en son 18 Temmuz 2012'deki isimsiz ihbarlar. Ancak, 18 Temmuzdan 13 Eylüle kadar savcılık hiçbir çalışma yapmadan doğrudan iletişimin tespitine geçiyor. Yani, burada Ceza Muhakemesi Kanunumuzun 135'inci maddesine göre 'son çare kuralı' dediğimiz kuvvetli şüphe sebebinin varlığı hâlinde başka suretle delil elde etme imkanının olmadığı hâllerde iletişimin denetlenmesine geçileceğine dair hüküm ihlal edilerek soruşturma doğrudan iletişimin denetlenmesiyle başlıyor. Bu, bir kere Ceza Muhakemesi Kanunu’muzun 135’inci maddesine aykırı bir başlangıç."
  İhbarlardan birinde uyuşturucu ticareti ve PKK'dan bahsedildiği halde, Terörle Mücadele Kanunu'nun 10'uncu maddesi gereğince görevli savcılar durumdan haberdar edilmediğini vurgulayan Tunç, "İhbarlarla ilgili dikkat çeken önemli husus, şüphelilerle ilgili olarak kullandıkları telefon numaralarına kadar her türlü detayın bildirilmesidir. Bu durum, kolluk tarafından istihbari dinlemeden elde edilen bilgilerin ve hukuka aykırı yollarla elde edilen delillerin isimsiz ihbarlar yoluyla adli soruşturmada kullanıldığını gösteriyor; oysa mevzuatımız istihbari dinlemenin delil olarak kullanılmayacağını açıkça yasaklıyor" dedi.
  Tunç, "Soruşturma devam ederken 1 Ağustos 2013 tarihli bir isimsiz ihbar daha var. Bu ihbarın içeriğinden ziyade dikkat çekici husus, ihbarın yapıldığı IP adresinden 12 ayrı ihbar yapılmış olması yani burada çok sayıda ihbar yollanan bir IP adresi hakkında savcılık 'Ya, bu IP adresi kime aittir?' diye hiçbir araştırma zahmetine dahi katlanmıyor. İstanbul 5. Sulh Ceza Hakimliğinin 17 Eylül 2012 tarihli iletişiminin tespit kararı var. Bu karara atıf yapılarak alınan sonraki dinleme ve izleme kararlarında da hukuka aykırılıklar birbirini izleyerek devam ediyor" ifadelerini kullandı.

  YILMAZ TUNÇ'TAN DETAYLI AÇIKLAMALAR
  Tunç, şöyle devam etti:
  "3 Ekim 2012 tarihli teknik takip kararı var. 'Şüphelilerden birisi yurt dışından iki valizle gelecek, içerisinde altın var, havaalanında iki kişiyle görüşecek, işte, altın kaçakçılığı yapılacak' şeklindeki bir ihbar üzerine teknik takip yapılıyor. Bu teknik takipte de bu ihbarın asılsız olduğu çıkıyor ortaya, uçaktan inen şahsın elinde valiz falan yok, eşiyle birlikte görüşüp başka kişilerle de görüşmeden ayrılıyor. Burada bu ihbar asılsız çıktığı halde bu teknik takip mahkeme tarafından onaylanıp dört hafta daha bunun üzerine teknik takip kararı veriliyor.
  13 Kasım 2012’de alınan bir dinleme kararı var. Kanunen yasak olmasına rağmen eşler arasındaki görüşmeler dinleniyor ve bunlar imha edilmeden dosyaya konuluyor. İki yıllık zaman diliminde tanıklıktan çekinme hakkı olan, kaydedilmesi yasak görüşmeler de kayda alınıyor, dinlenmesi yasak görüşmelerdeki görüşülen kişiler hakkında da dinleme kararları alınarak hukuka aykırılıklar birbirini izliyor. Hakkında dinleme kararı alınanlardan sadece 32 kişi şüpheli ancak 100'den fazla kişi dinleniyor ve 300'den fazla telefon hakkında dinleme kararı veriliyor.
  Yine, 9 Temmuz 2013 İstanbul 34. Sulh Ceza Hakimliğinin iletişimin denetlenmesine dair bir kararı var. Karar 9 Temmuzda ama telefon dinlemesi kararı 4 Temmuzdan itibaren geçerli olarak alınıyor. Bu şekilde, mahkeme kararı olmadan dinlemeler dosyaya delil olarak konuluyor.
  Yine, 10 Mayıs 2013 tarihli 26. Sulh Ceza Mahkemesinin bir kararı var. Bu karar da 10 Mayısta veriliyor, süresi 10 Haziranda dolmasına rağmen -örgüt kapsamındaki suçlarda bir aylık uzatma vardır- bir aylık uzatma 10 Haziranda dolmasına rağmen 14 Hazirana kadar teknik takip yapılıyor. Yani bu şekilde, süreyi aşan, geçmiş tarihe yönelik dinleme kararları, izleme kararları var.
  19 Nisan 2013’te İstanbul 38. Sulh Ceza Mahkemesi e-posta adresine şifre girilmek suretiyle inceleme kararı veriyor. Bu, bizim hukukumuzda, hiçbir evrensel hukukta olmayan bir şey. Postada el koyma CMK 129’a göre yapılır ama burada e-posta şifresi kırılarak polisler tarafından o e-postalara giriliyor. Yani normalde, aslında, postalar hâkim tarafından açılır, burada polis kendisi şifreyi kırarak gerekli incelemeyi yapıyor ve burada Anayasa’nın 20 ve 22’nci maddelerindeki hükümleri de ihlal ediyor. Tabii, tüm bu hukuka aykırılıkların yanı sıra, dosyada, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının takipsizlik kararında da buna benzer birçok hukuka aykırılık var. Bunları takipsizlik kararında ayrıntılarıyla görebiliriz."

  BAKANLARA İSNAT EDİLEN SUÇLAMALARI TEK TEK AÇIKLADI
  Anayasa'nın 38'inci maddesine göre "Kanuna aykırı olarak elde edilen bulguların delil olarak kullanılamayacağını" vurgulayan Tunç, "Komisyonumuz kendisine ulaştırılan soruşturma evrakını bir ihbar mahiyetinde kabul etti demiştim. Usule uygun delil araştırmasını Komisyon kendisi yaptı ve Bakanlara soruşturma önergesinde isnat edilen hususlarla ilgili maddi gerçeği sonuna kadar araştırdı ve şu sonuca vardı: Şimdi, tek tek bakanlara isnat edilen suçlar ve bu suçlamalarla ilgili Yüce Divan’a sevk etmeme kararımızın gerekçelerini sizlerle paylaşmak istiyorum" dedi.

  ZAFER ÇAĞLAYAN'LA İLGİLİ İDDİALAR
  Tunç, şunları kaydetti:
  "Birincisi, eski Ekonomi Bakanı Mersin Milletvekili Mehmet Zafer Çağlayan hakkında soruşturma önergesinde iki iddia vardı. Birincisi, İran'a altın ihracatı yapılması işlerinde imtiyaz sağladığı iddiası. İran’a altın ihracatıyla ilgili olarak Halk Bankası üzerinden yapılan işlemlerde kolaylık sağlandığı ve yine bankacılık işlemlerinde uygulanan yasal komisyon oranlarında indirim yapıldığı hususuna ilişkin iddiaların doğru olmadığı bilirkişi raporlarıyla, Halkbank Teftiş Kurulu raporuyla tespit edilmiştir. Kaldı ki tüm bu iddialarla ilgili olarak aynı gerekçelerle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı da takipsizlik kararı vermiş, bu takipsiz kararı İstanbul 6. Sulh Ceza Hakimliğinin kararıyla kesinleşmiştir. Bilirkişi raporları, Halk Bankası Teftiş Kurulu raporu ve savcılığın kesinleşmiş takipsizlik kararı hep birlikte değerlendirildiğinde bu iddia ile ilgili olarak Sayın Çağlayan'ın İran'a altın ihracatında imtiyaz sağladığına ilişkin Yüce Divana sevk edecek bir delil bulunamamıştır.
  Sayın Çağlayan ile ilgili ikinci iddia, Gana'dan kaçak yollarla yurda sokulmak istendiği iddia edilen 1,5 ton altınla ilgili adli ve idari soruşturmaları engelleyerek altının Dubai'ye çıkışını sağlamaya çalıştığı iddiası. Geçen hafta da Gümrük eski Bakanımızla ilgili aynı soruşturma önergesi tekrar verildi. Gana'dan gelip Dubai'ye giden, İstanbul'da yakıt ikmali yapan 1,5 ton altın yüklü uçakla ilgili yapılan ihbarın ardından Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı 2012'de soruşturma başlatıyor. Burada resmi belgede sahtecilik, kaçakçılık ve rüşvet suçlarından yapılan soruşturmada kovuşturmaya yer olmadığına dair karar veriliyor. Aynı fiil ile ilgili olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı da bu konuyu soruşturuyor, tabii 270 gereğince tekrar kovuşturmaya yer olmadığına dair karar veriliyor. Bu nedenle Zafer Çağlayan'ın Gana'dan gelip İstanbul'da yakıt ikmali yapan ve Dubai’ye giden altın yüklü uçakla ilgili olarak adli ve idari soruşturmaları engellediğine ve altının Dubai’ye çıkışını sağlamaya çalıştığına ilişkin komisyonumuzca hiçbir delil elde edilememiştir, bunu muhalefete mensup arkadaşlarımız  da gördü. Bu olayla ilgili Bakırköy Cumhuriyet Savcılığının yapmış olduğu araştırmadaki bilirkişi raporlarıyla da bu olay açıklığa kavuşmuştu, soruşturma önergesinde belirtilen suçlamaların gerçekleşmediğine ilişkin kararımız bu şekilde, Yüce Divana sevke dair bir delil elde edilemediğinden.

  MUAMMER GÜLER'LE İLGİLİ İDDİALAR
  İçişleri eski Bakanı Mardin Milletvekili Muammer Güler hakkında ise 3 iddia var. Soruşturma önergesinde bahsedilen şahsın araçlarına trafikte emniyet şeridini kullanma imtiyazı verdiği ve adı geçen şahıs için koruma polisi görevlendirdiği iddiası. Bu şahısla birlikte gözaltına alınan bazı şüphelilerin ve yakınlarının yasaya aykırı olarak istisnai yoldan Türk vatandaşlığına geçirilmesini sağladığı, bu şahısla ilgili adli veya istihbari çalışma yapılıp yapılmadığının araştırılması için talimat verdiği, bu şahsın usulsüzlükleri hakkında basında çıkan haberlerin engellenmesi için girişimde bulunduğu iddiası. Tüm bu fiillerle ilgili olarak Muammer Güler’in oğlu Barış Güler hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma yapılmış, soruşturmada delillerin hukuka aykırı olarak toplandığı kanaatine varılmış, suç işlemek için örgüt kurmak, rüşvet almak ve vermek suçlarından kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmiştir. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı itiraz üzerine İstanbul 6. Sulh Ceza Hâkimliğinin kararıyla kesinleşmiştir. İddia edilen eylemler doğrudan İçişleri Bakanlığının görevleri arasında kabul edilecek hususlar olmayıp Türk Ceza Kanunu’nun 204’üncü maddesinde tanımlanan resmî belgede sahtecilik, 255’inci maddesindeki nüfuz ticareti, 252’nci maddesindeki rüşvet ve 285’inci maddesindeki gizliliğin ihlali suçlarının yukarıda izah edildiği üzere, unsurları itibarıyla oluşmasına vücut vermeyeceği gibi hukuka uygun olarak elde edilen deliller muvacehesinde kanıtlanamamıştır. Bu nedenlerle, İçişleri eski Bakanı Mardin Milletvekili Muammer Güler’in iddia edilen fiilleri işlediğine dair yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilemediğinden Yüce Divana sevk edilmemesine karar verilmiştir.

  EGEMEN BAĞIŞ'LA İLGİLİ İDDİALAR
  Avrupa Birliği eski Bakanı İstanbul Milletvekili Egemen Bağış hakkında da 3 adet iddia vardır. Bahsedilen şahsın, turizm belgeli bir otel kiralama girişimi ile yakınlarına vize alınması işleri için aracılık ettiği iddiası var ancak hep beraber araştırdık muhalefete mensup arkadaşlarımızla, ne bir otel kiralama girişimi var ne de bir vize başvurusu var. Bu şahısla ilgili bir soruşturma olup olmadığı yönünde ilgili kurum ve kuruluşlarda araştırma yapılmasını sağladığı iddiası var ancak buna ilişkin hiçbir delil yok. Bu şahsın faaliyetiyle ilgili olarak basında haber yapılmasının önlenmesi için girişimlerde bulunduğu iddiası var, buna dair de hiçbir görüşme kaydı ve delil yok. İddia edilen fiillerin gerçekleştiğine dair hiçbir somut delil elde edilemediğinden ve bu fiillerin hiçbirinin Avrupa Birliği Bakanlığının görev alanıyla ilgili olmaması nedeniyle görevinin ifasıyla ilgili bir iş yapması veya yapmamasından söz edilemeyeceğinden ortada suç yoktur sonucuna varılmış, ayrıca zaten bu iddialarla ilgili olarak da İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş ve bu karar kesinleşmiştir. Bu nedenlerle Avrupa Birliği eski Bakanı, İstanbul Milletvekili Egemen Bağış’ın iddia edilen fiilleri işlediğine dair yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilemediğinden, Yüce Divana sevk edilmemesine karar verilmiştir.

  ERDOĞAN BAYRAKTAR'LA İLGİLİ İDDİALAR
  Çevre ve Şehircilik eski Bakanı Trabzon Milletvekili Sayın Erdoğan Bayraktar hakkında ise 2 iddia var: Birinci iddia, kişiye özel imtiyazlı imar planlarını onaylatmak. İkincisi, imar planlarına aykırı olarak yapılan bazı projelerin usulsüzlüklerine göz yummak ve denetimlerden sorumsuzca geçmelerini sağlamak.
  Kamuoyunda 25 Aralık operasyonu olarak bilinen Sayın Bayraktar’ın oğlunun şüphelileri arasında bulunduğu dosyada bahsedilen konular soruşturulmuş, yapılan soruşturma sonucunda suç işlendiğine dair hiçbir delil edilemediği gerekçesiyle takipsizlik kararı verilmiştir. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 30 Nisan 2014 tarihli kovuşturmaya yer olmadığına dair karar da kesinleşmiştir. Komisyonumuz tarafından yapılan soruşturma sonucunda da soruşturma önergesinde yazılı fiillerin işlendiğine dair hiçbir delil elde edilemediğinden, Çevre ve Şehircilik eski Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın Yüce Divana sevk edilmemesi yönünde kanaat oluşmuştur."
  Komisyonun hukuk çerçevesinde karar verdiğini belirten Tunç, "Komisyon üyeleri kararlarını verirken belgelere, bilirkişi raporlarına, savcılıkların kesinleşmiş takipsizlik kararlarına dayanmıştır. Hiç kimse Komisyondan hukuka aykırı delilleri baz alarak karar vermesini bekleyemez. Ceza Muhakemesi Kanunu 135'inci madde gereğince, görüldüğü anda imha edilmesi gereken bakanların oğluyla yaptığı konuşmaları, eşler arasındaki konuşmaları, geçmişe yönelik dinleme kararlarını, ileri tarihli dinleme kararlarını, aynı IP numarasından defalarca atılan isimsiz ihbarları, dinleme ve izleme kararlarının ardından asılsız çıkan ihbarlara rağmen uzatma kararlarını, tüm şüpheliler belirlendiği hâlde davanın açılması için aylarca uygun gün beklenmesini, birbiriyle ilgisi olmayan dosyalar ile ilgili aynı gün operasyonlar yapılmasını, CMK gereğince gizli yürütülmesi gereken soruşturmaların, arama ve el koymaların adeta canlı yayınlarla kamuoyuna aktarılmasını, bunları kimse bize ceza hukukunun amacı olan maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için yapıldığını söyleyemez. Bir soruşturmada bu kadar hukuka aykırı delil bir araya geliyorsa, Anayasa, ceza hukukunun evrensel kuralları çiğneniyorsa burada bir yargısal faaliyet değil, bir siyasi girişim vardır" ifadelerini kullandı.

Yayın Tarihi
21.01.2015
Bu haber 837 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu habere ilk yorumu yazan siz olun.

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!