Antalya'nın değeri

Antalya’nın değerini sadece deniz-kum-güneş üçgeninde algıladığımız zaman gerçek değerini anlamış olmuyoruz.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk 1930 yılında ne güzel söylemiş “Hiç şüphesiz ki Antalya dünyanın en güzel yeridir.”

İ.Ö. 2. yüzyılın ortalarında Bergama Kralı II. Attalos’un “Bana bir yeryüzü cenneti bulun” buyruğuyla kurulan ve adını kurucusundan alan Attaleia, yani günümüzün Antalya’sının değerinin tam olarak algılandığını düşünmüyorum.

Daha dün 20 dakika yağmur yağdı, kentin birçok bölgesinde yollar sular altında kaldı, ancak yağmur durunca da 15 dakika içinde yollardaki sular çekildi, bulutlar dağıldı ve güneş açtı.

Bir şekilde gecesiyle gündüzüyle aynı gün 4 mevsimin yaşandığı Antalya’nın kent sorunları katlanarak artıyor.

En büyük sorun olarak trafik gösterilirken hala bir Batı Çevre Yolu’nu tam olarak açamadık.

Kuzey-Doğu Çevre Yolları ile ilgili alınan mesafeden ise kimsenin bilgisi yok.

Birçok konuda ‘acil kamulaştırma’ kararı alan merkezi yönetimin, çevre yolları konusunda ‘para yok, imar uygulaması ile sorunu çözün’ genelgeleri yayınlamasıdır.

Durum böyle olunca da bir taraftan tarım alanları yok ediliyor bir taraftan da ciddi rantlar elde edilmek isteniyor.

Geçmişte çıkartılan Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK)  ile de ‘yerinde yönetim ilkesi’ özellikle de planlama konusunda yok hükmünde sayılabiliyor.

Turizmin 12 aya yayılması konusunda söylem içinde bulunuldu. Ancak somut adım atılamadı.

Antalya Ticaret ve Sanayi Odası’nın (ATSO) “Bir otele bir köy” projesi bile yeterli ilgiyi görmedi.

Bunun nedeni sadece turizm de yaşanan krizin dışında (ki o dönem krizde yoktu) Antalya’nın güzelliklerinden biri olan köyleri ve yaylalarının yeterli olarak bilinmemesidir.

Her yıl Antalya’ya binlerce yabancı ülkeden değişik branşlarda sporcular gelir. Spor turizmi adına önemli bir gelişmedir.

Yine Antalya, Beydağları ile Toroslarıyla da muhteşem bir kent olduğu için her yıl Antalya’ya dağ tırmanışı yapmak için dağcılar ile trekking (dağ yürüyüşü) yapmak için doğa severler gelir.

Dünyanın bir uçundan Antalya’nın güzelliklerini görmek için insanlar gelirken, biz kendi güzellikleri bırakın görmeyi, değerlendirmeyi bile bilemiyoruz.

Önceki gün ziyaretime Dağcılık Antalya İl Temsilcisi Muharrem Koç geldi.

Koç, aynı zamanda Antalya Dağcılık ve Doğa Sporları Kulübü (ADDK) kurucu başkanı.

Hiç birimizin bilmediği bir konuyu aktardı.

Antalya’da 172 lisanlı dağ tırmanış sporcusu bulunuyormuş. Bunun 50’si ise çocuklardan oluşuyormuş.

Bu lisanslı sporcuların antrenman yapacak yer sorunu olduğunu öğrendim.

Akdeniz Üniversitesi’nde (AÜ) ‘tırmanma dağı’ artık kullanılamıyormuş. Sadece Yeşilbayır’da antrenman yapma şansı olabiliyormuş.

Dolayısı ile 172 lisanslı sporcunun olduğu bir kentte ‘tırmanma dağı’nın olmadığını öğrendim.

Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü bile bu konuda somut adım atmamış.

Demek ki, sadece Antalya’nın değerini iyi kavrayamamışız ki ne çevre yollarını bitirebiliyoruz, ne trafik ve toplu ulaşım sorununu çözebiliyoruz, ne de turizmi 12 aya yayma adına somut adımlar atamıyoruz. En acısı ise içlerinde Türkiye şampiyonu bile bulunan 172 lisanlı sporcusunun antrenman yapabileceği ‘tırmanma dağı’ bile almayı kendimize zulm görüyoruz.

Unutulmamalıdır ki, bir başka Antalya yok.

Yayın Tarihi
20.09.2016
Bu makale 1092 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!