Konusu -bir kahramanın bir yolculuğa çıkıp uzak bir yerden dönerek yetişkinliğe
geçişi olan –İason (Yason) ve
Aragonatlar- efsanesi, Eski Yunanlılara MÖ 3.yüzyılda Rodoslu Apolonios’un Argoncutike’sine dayandırılsa da (1), sözkonusu bu efsane, ondan önce de yazılmış bulunuyor.
Argonotlar efsanesi için, “Argo gemisiyle Karadeniz’in Kolkhis ülkesinde Altın Post’u aramaya giden 50 mitolojik
kahramanın, Tesalya'dan yola çıkıp Limni, Semadirek, Çanakkale Boğazı, Marmara,
Mudanya, İstanbul Boğazı ve Kadıköy'den geçerek Karadeniz'e yaptıkları ve
dönüşte Afrika'ya kadar uzanan destansal öykü oluyor.”
deniliyor (2). Sözkonusu bu
efsanede, uzaktaki Kolkhis’teki
efsanevi Altın Post’dan söz ediliyor.
Yunan (!!!) mitolojisinde, Güneş tanrısı
Helious’un oğlu olan Kolheti (Kolhis)
kralı Aieti’nin (Aietes), ‘Altın Post’a sahip olduğu anlatılıyor. Bu Altın Post’un kaçırılışını anlatan Argonout efsanesine göre, Yunan kenti İolkos’un Kralı Aison, iktidardan bıkıp, devlet
işlerini, oğlu İason’un (Yason)
erişkinliğine kadar kardeşi Pelias’a
bırakıyor. Tahttan inmek istemeyen Pelias,
hileye başvurup, İason’tan,
uzaklardaki Kolkhis'ten ailesine ait efsanevi Altın Postu geri getirmesini
istiyor. İason da bunu kabul ediyor. Argos isimli bir usta, İason'a, 55 kürekli
‘Argo’ adında sağlam bir gemi yapıyor (bu
geminin adından dolayı onlara Argonot deniliyor). İason tehlikeli ve zorlu
bir yolculuktan sonra Kolkhis'e varınca, Kolkhis
Kralı Aietes, İason'a, 'Ancak bir dizi sınavdan geçtiğin takdirde postu alabilirsin'
diyor. Sınavları başarıyla geçen İason,
Altın Post’u alıp, geri dönüyor!
Anlatılan hurafe olduğu için d Kral Aieti’nin;
İaosun’dan Altın Post’u vermesi için
yerine getirmesi istediği şartlar arasında; İason’un,
önce ateş püskürten öküzlere boyun eğdirmesi, başlarına boyunduruk geçirerek
büyük bir tarlayı sürmesi; sonra İason’un ejderhayı öldürmesi ve onun dişlerini
toprağa ekmesi; bu dişlerden savaşçılar çıkacak bu savaşçılarla savaşması ve
onları yenmesini istiyor. İleri sürdüğü şartları, kimsenin yerine getirmesi
mümkün olmadığını düşünen Aileti,
kızı Medea’nın (Medaia) yardım yapabileceğini düşünemiyor. Bir büyücü olan Kralın
kızı Medea, İason’a âşık olunca, ona yardım etmeye karar veriyor; onun
yardımıyla İason, kralın şartlarını
yerine getiriyor ve Aieti’den ‘Altın Post’u istiyor. İason’a kimin yardım ettiğini anlayan
Kral, ‘Altın Post’u vermeyeceğini
açıklıyor, bunun üzerine İason, yine Medea’nın yardımıyla; Kralın kızının,
postu bekleyen korkunç ejderhayı uyutmasıyla ‘Altın Post’ ele geçiriliyor, hızla gemilerine binip, ülkeleri
Yunanistan’a (!!) doğru yola çıkarlarken, Medea
da İason’la birlikte gidiyor.
Efsanenin hemen her versiyonunda ana kahramanlar hep aynı; Kolheti kralı
Aiete, kızı Medea ve Argonotların lideri Iason olup, yolculuğun amacı da hep aynı; ‘Altın Post’ oluyor.
Olmayan, yaşamayan bu sahte
kahramanlık destanı, Türkiye ile Yunanistan arasında bir krize bile sebep
olmuş oluyor. 2006 yılında, KEİ üyesi
ülkeler arasında KEİ Çevre Yolu kurulması projesi Moskova'da yapılan toplantıda
Yunanistan, bir önerge vererek Çevre Yolu'nun adının,
"Argonautlar-Argonotlar" (Argo Gemicileri) olmasını istiyor, dahası
da, Argonotların gezilerini gerçekleştirdikleri mitolojik gemi 'Argos'un, sembolik benzerinin inşa
edilerek Haziran 2007'de yapılacak KEİ liderler zirvesi sırasında İstanbul'dan
suya indirilerek Karadeniz'e açılmasını öneriyordu ama, önergeye sadece Türk
heyeti itiraz ederek, önerinin kararlar belgesine alınmasını engelliyordu (3). Kriz 2008 yılına da taşıyor, ‘Argo ve Altın Post’ efsanesini efsaneyi canlandırmak/yaşatmak amacıyla bir grup
Yunanlı yaptıkları 3 bin yıllık eski
bir geminin benzeriyle İstanbul Boğazı'ndan geçerek Gürcistan'a gitmek
istemesine, Türk Dışişleri Bakanlığı geminin boğazdan geçmesini güvenlik
açısından sakıncalı gördüğünden izin vermeyince, Yunanlılar çözümü rotayı
değiştirmekte buluyor, Yunanistan'ın Volos şehrindeki limandan yola çıkan ‘Argo’ isimli efsanevi geminin rotası bu
defa, İtalya'nın Venedik şehri oluyor deniliyordu (4). Yunanlı denilenler kendilerinden
olmayan keşiflere-kahramanlıklara sahip çıkmaya alış(tırıl)mışlar, yaşanan hadiselere, ‘tarihi çalmaları’na paralel bakmamız gerekiyor.
Argos
gemicileri
ile ilgili birçok efsanede Bebryk
halkından sözediliyor. “Argonautlar Kolkhis’e düzenledikleri seferde
Bosporus kenarında Bebrykialılara rastlamışlardır.
Bazı kaynaklar bu Bebrykialı’ların umumiyetle Bithynialıların öncüleri olduğunu kabul ederler. Bir çok antik
müellif Bithynia yarımadasının Bebrykia
adını taşıdığından bahseder (Bosch,
1946,42).” deniliyor (5). Bebrykia, Marmara denizinin güney, kuzey
ve doğusu kıyılarında yaşayan Bebryk halkının yaşadığı bölge
oluyor. Bebrykia’lılar ile ilgili
olarak bir araştırma yaptığımızda yine Yunan (!) masallarıyla anılmasını
görmemiz, tarihten gizlenen şehirler kurmuş bu halkın, Fenikleliler olabileceğini, ama aynı zamanda, Bithyniaların öcüleri denilen bu halkın, İstanbul civarında ilk yerleşimleri kurmuş olabileceklerini
de gösteriyor.
İlyada ve Odysseia destanlarının derleyicisi olduğu kabul edilen (Antik Çağ'da İzmir’de yaşadığı kabul edilen
MÖ 800 doğumlu) İyonyalı ozan Homores’un eserinde de Argonotik’e ait kısmi aktarımlar görülebildiğine göre,
Argonatlar hadisesinin yaşanmasının, MÖ 800’den epey önce bir tarihte gerçekleşmiş olmasını gerektiriyor.
Yunan mitolojisine ‘Argonot seferi’
olarak geçen efsanedeki Argonotlar’ın,
Troya savaşına katılanların babaları
olduğu, yani Argonot seferi Troya savaşından
bir kuşak önce olduğuna, son çalışmalar da Troya savaşı’nı MÖ 12-13.yy olarak
tarihlendirdiğine göre, Argonot
seferinin, MÖ 12-13 yy civarında gerçekleşmiş olması gerekiyor.
Peki ama MÖ 12-13’inci yüzyılda Karadeniz’in doğu kesiminde gücü ve
zenginliği Argonotik efsanenin
merkezinde yer alabilecek derecede gelişmiş, zengin bir toplum var mıydı?
Arkeoloji bu soruya –Hayır cevabı veriyor. Arkeolojik buluntular, Doğu Karadeniz sahillerinde ve Gürcistan bölgesinde
böyle bir zengin yapı göstermiyor. Eski
Yunan denilen bir ulus da zaten yok, dolayısıyla da ‘Altın Post’ ve ‘Post peşinde’
koşacak Argonatlar denilen kimseler
de bulunmuyor. Güncel yazarlardan Henrıette Mertz’ın, “The
Wıne Dark Sea (1964)” çalışmasında Kolkhis’in, Karadeniz’de bir Krallık değil,
Güney Amerika’da Bolivya’da bir prenslik olduğu ifade ediliyor ki (6), bu da Argonatlar denilenleri ve efsane gemileri Argo’yu, 12-13. yüzyılda ama ütopik
iddialarda değil de ‘gerçek gemiler’de
ve ‘gerçek gemiciler’de aramak gerektiğini, bu da bize Fenikelileri gösteriyor!
Herodot, Historiae,
1,2’de; “(Medea’nın kaçırılması
bölümünde-) İşte o, Perslere göre ve
Yunanlıların dediklerinin aksine, Mısır'a böyle gelmiş ve çarpışmalar böyle
başlamış, çünkü Yunanlılar, ki ille de
onlardır denemez, bence belki de Giritliydiler,
daha sonra Fenike’deki Tyr'a
yanaşmış ve kral kızı Europe'yi
kaçırmışlardır. Böylece iki taraf ödeşmiş oluyordu; ama sonraki ikinci saldırı
Yunanlılara yüklenmek gerekir diyor bizimkiler. Uzun bir gemiye atlayıp Kolkhis’deki
Âia kentine ve Phasis’e kadar kürek çekmişler ve kendilerini buralara kadar
getiren isteklerinin hepsini elde ettikten sonra, dönerken, kralın kızı Medeia’yı da kaldırmışlar (Media, alışveriş için geldiği limanda Fenikeliler tarafından kaçırılarak
Mısır’a götürülen Kolkhis kralının kızı oluyor).” deniliyor (7). Aynı olay yine Herodot’den şöyle
anlatılıyor: “İranlı anlatıcılar derler ki, kavgayı Fenike'liler çıkardılar, bunlar Erythreia denilen denizden
(Erythreia denizi Kızıldeniz)
kalkıp bizim kıyılarımıza geldiler, bugün de üzerinde oturdukları ülkeye yerleştiler ve hemen denize açılıp uzun yolculuklara
giriştiler, Mısır'dan, Asurya'dan mal
toplayıp, bunları bütün bölgelere, en çok da Argos ülkesine götürdüler. -Bugün
Yunanistan denilen ülkede Argos, o zamanlar, her bakımdan önde giderdi-.
Böylece Argos'a (-Peleponnesos yarımadasında kent) gelen Fenikeliler, diye anlatıyorlar…”
deniliyor (8). Bu açıklamalar da Fenikeliler
gerçeğini bir kez daha önümüze koyuyor. Anlatımda, Kızıldeniz bölgesinden o dönemdeki oturdukları Filistin-Suriye kıyı şeridine yerleşen Fenikeliler’in, Yunanistan anakarasındaki Argos şehrine ulaşmalarından sözediliyor. Uzun
bir gemi’den de sözediliyor ki, Argo denilen
bu geminin önemli bir özelliğini,
mesela rivayetlere yansıyan, çok süratli
olması benzeri gibi bir ilk
özelliği niteliyor.
MÖ I.yy. Diodoros Siculius’un, “Bibliotheka
Historika, I, 98,2,3’e ve .I,55,4,5”de ise; “..Denilenlere göre, özellikle
Mısır’dan Danausla yola çıkanlar gibi, en
eski Yunan şehri Argos’u, Pontus’daki
Kolkhis medeniyetini, Arabistan
(-Kızıldeniz yöresi, Fenikelilerin
oturdukları bölgeye çıkıp geldikleri yer) ve Suriye (-Fenikelilerin oturduğu yer) arasındaki Yahudi şehirlerini kendi
ülkelerinden -Mısır’dan- göçebe kolonilerin kurduğunu söylüyorlardı. Bu
nedenden dolayı, bu medeniyetlerde, Mısır’da yaygın olan erkek evladları sünnet etmek geleneği
vardı...Bazılarına göre, Maiotis gölü
(-Azak Denizi) etrafında kalan bazı Mısırlılar Kolkhis medeniyetini
kurmuşlardır (Dip not-91, Mısır kralı
Sesostris/MÖ.XVI. yy.civarı Phasis’e gelmiş ve bir kısım Mısır’lı geri
dönmeyerek burada yerleşmişlerdir): Bunun kanıtı da Mısır’da yaygın olan
Yahudilerinde uyguladığı sünnetin Kolkhis’de uygulanıyor olmasıdır.” diyordu (9). Bu açıklamadaki koloniler
kurulmasından söz edilmesi, Fenikeliler’in;
Amasra (Sesemos), Ereğli (Heraklia), Sinop (Sinope) ve Tekkeönü'nde (Kromna)
ilk Sayda/Fenike kolonilerini oluşturma dönemlerini; ‘Denizlerin keşif erleri’ Fenikeleri anlatır nitelikte oluyor. Fenikeliler’in, Mısır ilişkileri bilindiğine, hatta ‘Deniz İnsanları’ olabilir
dediğim Fenikeliler’in Mısır’ı işgal
etmeleri de sözkonusu olduğuna göre, Mısır’dan geldiklerinin söylenilmesi, ‘Sünnet’ hadisesi de dahil, anlaşılır
olabiliyor. Kolhis medeniyetini kurmuşlardır haberi de önceki sayfalarda
sözettiğim, Fenikeliler’in, (Hattiler’in kara yoluyla ilk ulaşması
sonrası) deniz yolculuğundan sonra karaya çıkıp yaptığı kara yolculuğu ile Maikop’a ilk çıkması-kültürünü taşımasını,
sonrası bir tarihte de oradan-bölgeden aldığı madenleri kara
yolu-kervanlarla Suriye-memleketlerine taşıması
oluyor. Mısırlı olarak sözedilmeleri, bu bölgedeki gemilerinin, Karadeniz’e
ulaşması, gemilerden çıkan insanların Maykop’a
da ulaşması demek olabiliyor. Fenikeliler, “Bakır madenleriyle zebgin Kıbrıs
adasını fathettiler. Şehirler kurdular. Daha sonraki icraatlarıyla, Ege
Adalarını ele geçirip, kükürt, şap ve altın çıkardılar. Kafkasya’ya kadar uzandılar.” deniliyor(10).
Herodotos, Historiae, H.II,
104’de; “Kolkhisliler, besbelli,
Mısırlıdırlar; bunu ben başkalarından işitmeden önce kendim anlamıştım…
Kolkhisliler Mısırlıları, Mısırlıların Kolkhislileri hatırlamalarından daha iyi
hatırlıyorlar…İnsanlar arasında yalnız Kolkhsliler, Mısırlılar ve Ethiopialılar
sünnet olurlar. Filistin’deki Fenikeliler
ve Suriyeliler, bu adetleri
Mısırlılardan aldıklarını söylerler.”
derken, Flavius Iosephus, Contr
Apionem, 168171’den aktarılan haberde de “Halikarnasoslu Herodots…ikinci
kitabında ki Kolkhislilerle ilgili yazısında şöyle diyordu: Kolkhsliler,
Mısırlılar ve Ethiopialılar sünnetlerinin uygulamalarını eski usulde yapan
nadir milletlerdir. Filistinli Fenikeliler
ve Suriyeliler bunu
Mısırlılardan öğrendiklerini kabul ederler. Thermodon (Terme Irmağı) ve Parthenios (Bartın
Irmağı) nehirlerinin kıyısındaki Suriyeliler
ve onların komşuları Makronlar -Pontus’ta yaşarlar- da bunu Kolkhislilerden
öğrendiklerini söylerler. Sünnet yapan
halklar…Bu adeti kim kimden aldı, Mısırlılar mı Ethiopialılardan, yoksa
bunlar mı onlardan bunu bilemem.” deniliyordu (11). Yapılan bu açıklamadaki, Terme
Irmağı ve Bartın Irmağı
arasındaki kıyılarda Suriyeli’lerden söz edilmesi, hem bu kıyılarda oturanların
(oraya ilk ayak basanların), hem de
Suriye’de oturup da Karadeniz’e ilk çıkıp
şehirler kuran Fenikeliler olduğunu
gösteriyor.
Argo gemisi seyahati için, “Argo’nun
seyahati Tunç Çağı efsanesidir. İason Karadeniz’i aştığında teknesini
Kolkhis’deki Phasis ırmağına yönlendirdi ve kıyıdan sarkan ağaca bağladı. Büyülü bir hazinenin peşindeydi –Kolkhis’in
Altın postu.” deniliyor (12).
Sözedilen Kolkhis ülkesi için ‘Gürcistan’
denilse de Gürcistan’ın antik ismi, Kolkhis
olmayıp ‘İberya (Gürcistan denilen ülke)’
oluyor. Argonaut’ların sözedilen yere denizden ulaşması da zaten mümkün
olmuyor! Ulaşılmak istenilen Kolkhis;
Anadolu’nun kuzey-doğusunda, kuzeyi Kaukasus
(Kafkas) dağları, güneyi, Armenia,
doğusu İberia (Kafkas Dağlarının güneyinde, Gürcistan denilen ülke) ve batısı Pontus Euxenios tarafından
çevrili bir bölge (Eskiden Karadeniz’le
Kafkasya’nın güneyi arasındaki bölgeye verilen ad) oluyor. Bu coğrafyada
yaşayan halka da Kolkhisliler
deniliyor. Bu halk/kökeni için, Mısır ordusundan kalanlardır denilmesi,
Ortadoğu kökene, Fenikelilere işaret
ediyor.
Kolkhis
bölgesinin
madenler (-Altın ve Gümüş) açısından zengin olması, bölgenin
Altın
Post olarak algılanmasına sebebiyet vermiş oluyor. “Kolkhis bölgesi elverişli iklimi, bol
madenleri ve tabiat güzellikleriyle Yunan aleminde daima bir düş ve zenginlik ülkesi olarak kabul edildi.
Burası Altın ve Gümüş madeni
açısından elverişli bölgedir. MÖ 10.
yy.da Karialı (-Güneybatı Anadolu’da,
Likya ile İoia arasındaki bir bölgeLİ, ama esasında Fenikeli) gemiciler bu madenleri işletmişler ve insanları korkutacak efsaneler de yayarak
onların bu civarlara gelmelerini engellemek istemişlerdir.” açıklaması (13),
Altın
Post tanımının bu maden yataklarının varlığından doğduğunu anlamamızı
kolaylaştırıyor. MÖ 10 yy.da Karialı
gemicilerden sözedilmesi; çeşitli yayınlarda Karyalılar’dan, ‘Fenikelilerin
ortakları’ oluğunun belirtilmesinin yanında, Strabon’nun, eski zamanlarda adalı olan Karia’lılar ve Leleg’lerin
Kreta’daki (Girit) Miletos kentinden Ege bölgesindeki Miletos’u kurmuşlardı ve Lykia denen ülkeye Termilas kolonisini
yerleştirmişlerdi açıklamaları yanında (-ki,
Kreta: Girit olup, Girit’te ilk
yerleşimi Fenikeliler kurmuş, burdan da Ege kıyılarımızda Miletos dahil
koloniler kurulduğu anlaşılıyor), Truva Savaşları sonrası bölgeyi Frigya’lılar ve Thrak’lardan önce bölgenin, Bebryk’ler
ve Dryop’lular (-Peloponnesos/Mora yarımadasındaki Argos’ta
yerleşmiş kavim ki, önceki sayfalarda, Argos'a gelen Fenikeliler,’den söz
edildiğini, ayrıca da, Bebryk denilenlerin de Fenikeliler olabileceğini yazmıştım)
tarafından kolonize edildiğinin
açıklanması, Homeros, Leleg’lerin çoğunu ve onların iki misli
olan Kilikya’lıları, Aiolis’lerın en
belli başlı kentlerinin olduğu bölgeye ve Adramyttonos (-Balıkesir) Körfezi yöresine yerleştirdiğini, İda Dağı’na kadar da
Leleg’lerin ilk iskân yeri olarak
gösterdiğini (-bu bölgenin ilk iskan
edenin Bebryk’ler, ki tarih onların
Fenikeliler olduğuna işaret ediyor), Karyalılara
eskiden Leleg’ler denildiğini, kalkan kulplarını, kalkan armalarını ve
sorguçları gösterilerek Karyalı denildiğini, ayrıca da Rodos adasının Tlkhinler
tarafından ele geçirildiğini (-Telkhin’lerin Girit kökenli olup Kıbrıs
üzerinden Rodos’a geçtiğini, dolayısıyla, Girit’in Fenikeliler tarafından
kolonileştirildiğini gözönüne
aldığımızda) ve de Lykia’daki Olympos
kentinin adının Phoiniks, yani Fenike olduğunu yazması da (14); sözedilenin hep Fenikeliler olduğunu; dolayısıyla da gemici millet Fenikeliler’in Kolkhis bölgesinde yerleşim kurmaları ve
Kolkhis’te bulunan gümüş
madeni ile, diğer maden yatakları ilişkisini; haliyle de ‘Argo gemisi, Argonatlar’ın, ‘Fenike gemileri ve Fenikeliler’ olduğunu
anlaşılır kılmasının yanında, ‘Altın
Post’ denilenin, Yunani denilenlerden gelen hurafe-ütopya olamayacağını, sözettiğim anlamda tarihsel gerçek olduğunu da ortaya koyuyor.
Herodote da, Yunanistan yoksullukla süt kardeş (VII, 102)’ olarak
tanıtılmaktadır denildiği ifade ediliyor
(15). Bu ‘Yunani yoksulluk’, ‘Yunanlı Miletliler, Trabzon’u da kurdular’ gibi
hurafeleriyle hem dünya, hem de ülke tarihimiz yoksulu olanların, ‘gerçek tarih hırsızlığının’ da şahidi
oluyor. ‘Sahte Tarihi’in haberlerini
‘Gerçek tarih’ zannetmek yanlışlığı da oluyor.
http://www.ahmetmusaoglu.org