Bayramlar mı değişti, yoksa biz mi?

Bu sorunun cevabı sanırım her ikisi de olacak….

Ne biz çocukluğumuzdaki gibiyiz, ne de bayramlar bizim çocukluğumuzdaki gibi…

Hayat hızlanıyor, hızlandıkça telaş artıyor, telaş arttıkça da insanların üzerindeki yük ağırlaşıyor… Bu zincirlemenin getirdiği en büyük değişiklik ise, sosyal hayatta bireyleşme, iş hayatında yoğunlaşma oluyor…

Bir bakıma yalnızlaşıyoruz…

Bu bayram yalnızlaştığımı çok daha net gördüm…

Gazetecilik mesleğinde geçen 25 yıldır zaten bayramlar çoğunlukla çalışarak geçiyordu. Ancak yine de eş dost, hısım akraba, öpüşüp bayramlaşma şansı buluyorduk…

Bu bayram, annemin, babamın telefonla bayramını kutlama, kızımla telefonla bayramlaşma, birkaç dostu arayıp hal hatır sormanın dışında, sıradan bir gün yaşadım…

Yani kısacası, ‘alo bayram’ yaşadım…

Gazetedeki odamda oturup düşündüm… Acaba biz mi farklı değerlendiriyoruz, geçmişte de büyüklerimiz iş temposundan bizim gibi mi bayram yaşıyordu, biz çocukluğun verdiği heyecanla bunu göremiyor muyduk?...

Biraz hafızamı zorlayınca böyle olmadığını anladım…

Her şeyden önce bizim evimizde bayram heyecanı birkaç gün öncesinden başlardı…

Anne babayla çıkılan bayramlık alış verişi, evin önüne bağlanan kurbanlığın beslenmesi, kurbana hazırlanması, komşularla birlikte bayram yemeklerinin el birliği ile hazırlanması, tatlı bir heyecan yaşanmasına neden olurdu…

Bayramın ilk günü tüm aile sabah erkenden uyanır, çocuklar yeni alınan bayramlıklarını giyer, babamızı bayram namazına uğurlardık…

Bayram namazı dönüşü, büyüklerin ellerinin öpülmesiyle bayram hareketliliği başlardı. Babam hemen üzerini değiştirir ve İzmir’deki evimizin bahçesinde kurbanımızı keserdi. Evin en büyük çocuğu olduğum için çoğunlukla ona yardım etmek bana düşerdi. En küçüğümüz Dilek daha dünyaya gelmemiş, şimdi Antalya’nın tanınmış avukatlarından olan Erdal ise minik bir çocuktu. Benim küçüğüm Bilal, genelde ortalığı karıştırmak ve dağıtmakla ilgilendiği için, annem onun peşinden ayrılmazdı…

Kurbanın kesilmesinden sonra, önce mahalledeki yaşlıların evleri ziyaret edilir, ailecek hepsinin ellerini öper bayramlarını kutlardık… Bu ziyaretlerde hepimiz şık giyinmiş bir şekilde hazır bulunurduk. Sonra, yaşça küçük olan komşular bize gelmeye başlardı….

Hep birlikte oturulan sofralar, bir süre sonra yerini komşu çocukları ile oyunlara bırakırdı…

Hele hele evimizin birkaç sokak altında kurulan bayramlık lunapark bizi kendimizden geçirirdi… Komşu ziyaretleri biter bitmez, annem babam ellerimizden tutar, bizi derme çatma bu lunaparka götürürdü. Derme çatma diyorum ama, bizim için oraya gitmek müthiş bir duyguydu… Ahşaptan yapılan oyuncaklarda saatlerce oynar, midillilerle bir tur daha atabilmek için çay bahçesinde oturan anne, babamızın etrafında pervane olurduk…

Bu heyecan, bu güzelliklerin hepsi geçmişte kaldı…

Şimdi bayram sabahı kalkıp duş aldıktan sonra giyinip gazetenin yolunu tutuyorum. Yolda giderken de telefonla bayramlaşma faslını geçiştiriyorum…

Bir de bilgisayarda haber yazarken, msn’den gelen bayram kutlamalarına cevap veriyorum…

Bayram böyle ruhsuz, heyecansız geçiyor…

Sanırım hem biz değiştik, hem de bayramlar…

Yakınmanın hiç gereği yok…

Ne geçmiş geriye gelecek, ne de geçmişteki bayramlar…

 

 

ÜNLÜ SÖZLER

 

Moda denilen şey o kadar çirkindir ki onu her altı ayda bir değiştirirler. OSCAR WILDE

Boş bir çuvalın dik durması zordur. BENJAMIN FRANKLIN

Bir tehlike anında gemiden uzaklaşan fareler, geminin batmamasını bir türlü affedemezler. WIESLAW BRUDZINSKI

Böcek olmayı kabullenenler, ezilince şikayet etmemelidirler. F.SCHILLER

 

Yayın Tarihi
10.12.2008
Bu makale 8716 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!