Belek ve Alakır katliamı

Gerek hukuk devletinden ve gerekse hukukun üstünlüğünden bahsedebilmek için temel insan hak ve hürriyetlerinin garanti altında olması gerekir.

Hukuk devletinin başlıca görevleri arasında: adaletin sağlanması, temel hak ve özgürlüklerin güvence altında olması ve hakkın hakim kılınması gibi hususlar gelir.

Hukuk devletinde mahkeme kararlarının gereğini yerine getirmek demokratik hukuk devletinde idarelerin asli görevleridir.

Bu konuyu neden gündeme getirdiğimi anlatmadan önce OHAL Antalya Valisi Münir Karaloğlu’nun geçtiğimiz gün sabah saat 05.00 sularında; caretta-carettaların Akdeniz’in en büyük yuvalama alanı Belek sahilinde incelemelerde bulunurken yaptığı çok önemli bir açıklamayı da hatırlatmak istiyorum.

Vali Karaloğlu; “Kuşların, böceklerin, balıkların ve caretta-carettaların da Valisiyim” dedi.

Antalya adına bu açıklamayı önemli buluyorum. Çünkü, Sayın Valimizin caretta-carettaların yumurtalarından çıkıp denize yolculuk yapmasına şahitlik yaptığı bölgede bugüne kadar tabiri caiz ise turizm adı altına rant uygulamaları yapılmıştır.

Son olarak Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü bünyesinde bulunan Antalya Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonu 28 Nisan 2016 tarihinde yaptığı toplantıda, Büyükşehir Belediyesi’nin bir talebini görüştü.

Bu talep; Aksu Çayı’nın denize döküldüğü Kumköy Mevkiinde caretta-carettelerin yuvalama bölgesi ve 1. Derecede Doğal SİT Alanı olan sahilin 10 yıl süre ile işletilmesiydi.

Yani, aynı zamanda Özel Çevre Koruma Bölgesi olan Kumköy sahiline büfe, soyunma kabini ev WC gibi ünitelerin yanı sıra şemsiye ve şezlonglar konulmak istenmesine 644 sayılı KHK ile tam yetkilendirilmiş olan Antalya Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonu görüşmüş.

Ancak, akademik görüş ve ekolojik özelliklerin de değerlendirilmesinden sonra yeniden değerlendirilmek üzere karar almış.

Sayın Valimiz Karaloğlu’nun öncelikli olarak bu konuyla ilgileneceğini düşünüyorum.

Asıl konumuza gelince; dediğim gibi hukuk devletinde mahkeme kararlarının gereğini yerine getirmek de demokratik hukuk devletinde idarelerin asli görevleridir.

Ancak görüyoruz ki, zaman zaman 30 gün içinde uygulanması gereken yargı kararları dikkate alınmıyor ve uygulanmıyor.

Bunun son örneğini Antalya’nın önemli doğal doğal alanlarından biri olan Alakır Vadisi ve Alakır Çayı’nda görüyoruz.

Hafızamda kaldığı kadarı ile Alakır Çayı üzerinde 8 ayrı Hidroelektrik Santrali (HES) izni verilmişti.

Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü de her zaman olduğu gibi ‘ÇED gerekli değildir’ kararı vermiş ve bu kararlarda sürekli yargıya taşınmıştır.

Son olarak Dereköy HES ile ilgili yargı süreci başlatılmış ve davacıların talebini reddeden idare mahkemesinin kararını Danıştay 14. Dairesi bozmuş ve gerekçeli kararına da “Alakır Vadisi’nin 1. Derecede Doğal SİT Alanı olması nedeniyle ve 1. Derecede Doğal SİT alanlarında yenilebilir enerji yatırımları yapılamaz” yazarak önemli bir karara imza atmıştır.

Ancak, bu kararın uygulanması yerine 1,3 MW ek kapasite artırımı talebi doğrultusunda Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü, yeni bir ‘ÇED gerekli değildir’ kararı vermiş.

Bu karara yönelik olarak da 15 Haziran 2016 tarihinde Antalya 4. İdare Mahkemesi, Yürütmeyi Durdurma (YD) kararı vermiş.

Sorunda burada başlıyor ve hukuk devletinde mahkeme kararlarının gereğini yerine getirmesi gereken idare yerine getirmiyor.

Mahkeme kararını yerine getirmeyen ise Kumluca Kaymakamlığı.

“Kuşların, böceklerin, balıkların ve caretta-carettaların da Valisiyim” diyen Vali Karaloğlu’nun aynı zamanda Alakır Vadisi gibi Antalya’nın en özel doğal ve tabiat varlığı olan Alakır’ın da Valisi olacağını 30 gün içinde yerine getirilmesi gereken yargı kararının yaklaşık 45 gündür yerine getirilmediğini de hatırlatarak gündemine alacağını düşünüyorum.

Yine geçtiğimiz gün bu köşede yazdığım, Antalya Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonu’nun Belek Özel Koruma Bölgesi ile ilgili 1/25 bin ölçekli Nazım İmar Plan hükümlerinde yaptığı değişikliği de bir kez daha hatırlatmak isterim.