2015 yılı, ülkemiz üzerinde dolaşan karabulutlara şahitlik yaptığımız, gözyaşı ve hüznün kol gezdiği bir yıl oldu.
Şehit haberleri ile sarsıldığımız, ana babaların gözyaşları ile yıkıldığımız manzaralar arasında devam edip giden yaşam mücadelesi eşliğinde, memleket sevgisinden nasibini almamış bir grup hain çetesinin - ekonomi başta olmak üzere- koskoca vatan sathının yaşam sevincini alt üst eden eylemlerini üzülerek ve hicap duyarak izlemeye devam ediyoruz.
Böyle bir manzara karşısında, bırakın memlekette bir festival düzenlemeyi, şarkı söylemek veya üç beş dost ile birlikte bir masayı paylaşmak ve dertleşmek bile gelmiyor içimizden.
Bir sanatçının en önemli görevi, işini ne kadar sağlam yaparsa yapsın dinleyenler veya izleyenler arasındaki uyumsuzluğu fark edip ahengi sağlamaktır.
Ben de aynı duygu ve düşünceyle, sahneden baktığım gibi bakıyorum her türlü manzaraya. Hâl böyleyken ve ülke kan ağlıyorken bir takım insanların birbirleriyle didişmesi, yapılan hizmetin şekli ne olursa olsun bir karalama edasıyla her daim eksik arayarak ‘Konu’ yaratmaya çalışmalarına da hiçbir anlam veremiyorum.
Örnek olarak, bugünlerde eleştirilere konu olan “Aspendos antik tiyatroya yapılan mermerlerin renginden veya uyumsuzluğundan çok daha önemli olan” ülkenin adeta bir savaş kaosu içerisinde olduğunu göz önünde bulundurarak tüm ülke severler olarak bu konuya endekslenip tek vücut halinde birlik olmamız gerektiği kanısındayım.
Ömürleri laf ebeliğiyle geçmiş ve uzaktan kumandayla iş yaptığını zannedip güzel yurduma bir çivisi bile nasip olmayanlara göre değil bu işler..!
İnsanoğlunun elinden çıkan her şey düzeltilebilir ve yenilenebilir. Sonuç olarak zaman, yıkıcı değil yapıcı olmayı can-ı gönülden isteme ve yol alma zamanıdır...