BİLİMSEL DÜŞÜNCE

Bugün 9 Eylül 1922… İzmir Kurtuldu… Türkiye Kurtuldu…

Birinci Dünya Savaşında dokuz cephede savaşıp, Çanakkale cephesi hariç diğer tüm cephelerde yenilen ve yüz binlerce esir bırakan Osmanlı Devleti teslim bayrağını çeker; Mondros Mütarekesini imzalar, ardından Sevr Antlaşması masaya konulur.

Mütareke hükümleri gereğince tüm ordularımız dağıtılmış (Doğu Anadolu’daki 3. Ordu kısmen devam eder), silahlar toplatılmış, sağ kalan gaziler, esir düşmeyen yorgun askerler köylerine dönmüştü…

İstanbul tek kurşun atılmadan teslim edilmişti…

Kısaca Damat Ferit hükümeti direnmemiş, devleti emperyalistlere teslim etmişti…

**

İzmir işgal edilir…

Türk milletini bekleyen kara günler ufukta yaklaşır…

Umutsuzluk hat safhada…

Yokluk, fukaralık, savaş yorgunluğu çabası…

En önemlisi de liderin belirsizliği…

Böyle bir atmosferde Anadolu emperyalistler tarafından paylaşılmış, her taraftan işgaller başlar…

En çarpıcı olanı da İzmir’in işgalidir…

Bu işgal, Türk Milletini çok etkiler, sarsar adeta…

**

Direniş için örgütlenmek…

Milli mücadele için bir direnişin planlarını yapan Mustafa Kemal, bu tarihlerde İstanbul’dan Anadolu’ya geçmenin yollarını arar…

Mustafa Kemal’e göre Türk Milleti için tek yol vardır; “Ya istiklal ya ölüm…”

15 Mayıs 1919 düşman İzmir’i işgal eder…

Başta ABD, İngiliz, İtalyan, Fransız bayraklı büyük gemiler, Yunan palikaryasını karaya çıkarmak için limana girerler…

Karaya çıkan Yunanlılar katliama başlarlar…

Ne diyor Namık Kemal;

“Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini

Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini!..”

Mustafa Kemal de;

“Varsın dayasın vatının bağrına düşman hançerini

Bulunur elbette kurtaracak bahtı kara maderini…”

İşte bu ruh ve inançla, işgal ve katliama devam eden Yunan askerlerine karşı Hasan Tahsin “revolvari”ni çeker “takk… takk... takk…” ateş eder ve ilk kurşun hedefini bulur…

Düşman Anadolu’nun içlerine doğru ilerler…

Düzenli bir ordu gücü yoktur…

Mustafa Kemal’den dinleyelim;

“Ben 1919 senesi Mayıs’ı içinde Samsun’a çıktığımda elimde maddi hiçbir kuvvet yoktu… Yalnız büyük Türk milletinin asaletinden doğan ve benim vicdanımı dolduran yüksek ve manevi bir kuvvet vardı. İşte ben bu ulusal kuvvete ve bu Türk milletime güvenerek işe başladım…”

Türk yurdunu işgale başlayan emperyalizmin kuklaları her türlü melaneti işlemeye devam ediyordu…

Ege’den iç taraflara doğru dalgalar halinde göç başlamıştı…

Düşman ayaklarıyla kirlenen vatan toprağında hayli uzun sürecek bir mezalim başlamak üzereydi artık…

Halk çaresizdi…

İzmir işgaliyle Türk Milleti uyandırıldı…

Çanakkale’deki diriliş ruhu yeniden alevlendi, kısaca uyumakta olan dev artık uyanmıştı…

Ege’de ve Rumeli’de dağlarda ateşler yanmaya başladı…

Direniş başlamıştı…

Ama örgütlü değildi, bunun örgütlenmesi gerekiyordu…

Doğu Anadolu’da Erzurum, Sivas Kongreleri yapılmış TBMM toplanmış vatan savunması için sevk ve idare başlamıştı…

Ankara, Manisa Demirci kazasına bir kaymakam tayin eder…

Tayin edilen İbrahim Ethem

Kaymakam sıfatı kullanılarak direnişi örgütlemekle görevlendirilir… Yöredeki milis güçleri organize eder...

**

Sivil direniş başlar…

Sivil direnişin önden gelenlerinden bazı önemli isimleri burada vermekte yarar vardır;

Yörük Ali Efe…

Bergama-Soma Efeleri…

Akhisar Efeleri…

Çete Ayşe…

Gördesli Makbule…

Ve diğer isimsiz kadın kahramanlar…

Erzurumlu Kara Fatma ve Çetesi…

İnebolu’dan cephane taşıyan kadınlar….

Sökeli Cafer Efe…

Bergamalı Arap Ali Osman Efe…

Gökçen Efe destanı…

Nezahat onbaşı…

Afyonda ray döşeyen kadınlar…

Danişmendli İsmail Efe…

Batı Trakya’da gönüllü müfreze…

Çukurovalı Kuva-i Milliyeciler…

**

Ve Mustafa Kemal’in kararı;

“Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır, o satıh, bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı, vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça, terk olunamaz.”

Kocatepe’de büyük taarruz başlar…

Dumlupınar ve Sakarya meydan muharebeleri…

İstiklal Savaşının tüm kahramanları, Türk milletinin topyekûn savaşta…

O günlerde Batı emperyalizmine karşı verilen savaşın sonucunu tüm dünyanın mazlum milletleri merakla bekliyordu; ezilen halkların gözü Anadolu’daydı…

Yokluk içinde verilen mücadeleye destek gerekiyordu…

Farklı ülkelerin samimi Müslümanları yardım elini uzatıyordu…

Örneğin; Hindistan Müslümanları yüzüklerini satıp Anadolu’ya gönderirler…

Buhara Cumhuriyetinin önemli maddi yardım yanında, ayrıca TBMM’ne 3 (üç) tane altın kaplamalı kılıç gönderir…

Bu kılıçların biri Mustafa Kemal’e, biri İsmet Paşa’ya hediye edilir…

Üçüncü kılıcın da kime hediye edileceğine dair istekleri olur Buhara hükümetinin…

Altın kaplamalı üçüncü kılıç, İzmir’e ilk girecek olan birliğin komutanına verilmesi istenir…

**

Vatan için şehitler…

Dumlupınar şehitliğini gören, gezen bilir; sembol kahraman Onbaşı Kara Ali’nin 11 yıl boyunca cepheden cepheye koşarken, 8 yaşında bıraktığı oğlu Mehmet ile Sakarya Meydan Muharebesinde “Sancaktar Mehmet Çavuş” olarak karşılaşırlar ve baba şehit olur…

Onbaşı Kara Ali’nin hazin ama onurlu hikâyesini ayrıca anlattım…

Merak eden sayfamdan okuyabilir…

Sembol heykelin kucağında babasını taşıyan sancaktar Çavuş Mehmet de İzmir’e girerken şehit olur…

Analar evlatlarını akıbetini sorar savaştan geri dönenlerden…

Sakarya’da şehit olan Yüzbaşı Basri’nin annesi Teğmen Şevket’i yakalar, yakasından tutar; “Basri’m nerede!” diye sorar…

İçi çekilir Şevket’in…

“Arkadan geliyor!” diyebilir…

Arkadan gelmeyeceğini bilerek…

**

26 Ağustos büyük taarruz öncesi Buharalı Türklerin gönderdikleri üç kılıçtan üçüncü kılıç hikâyesi tüm birliklere duyurulur… Onurlanma teşvikidir bu duyuru…

26 Ağustos sabaha karşı büyük taarruz başladığı zaman ordunun birlik komutanlarının ilk hedefi İzmir’e girmek ve bu onurlu mertebe sayılan üçüncü kılıca sahip olma hayali ve amacı vardı…

İzmir’e ilk girecek birlik olma şerefine nail olma hayalini yaşadılar…

Afyonkarahisar süvari birliklerin başında Niyazi komutan ve diğerleri vardır…

Öncü kuvvet olarak hareket halindedirler…

30 Ağustos Zafer haberleri tüm yurda ayılır…

31 Ağustos günü düşman yel gibi kaçmaktadır…

Düşman panik içinde canını kurtarmaya çalışırken yolunu şaşırıp kaybolanlar da vardır…

Tüm birlikler Mustafa Kemal’den çok kısa bir telgraf gelir;

“Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!”

Ordu düşmanı kovalar…

Afyon-Uşak hattında kaçan Yunan ordusundan birlikler vadilerde kaybolur ve dağılır…

Komutanları General Trikopis yakalanır…

Esir alınır…

Mustafa Kemal onu tam bir asker onuruyla karşılar…

**

İstanbul’da, işgal kuvvetleri başkomutanı İngiliz General Charpy deliye dönmüştür… Odasında yerinde duramamaktadır…

Bir o yana bir diğer yana gidip gelmektedir…

Panik ve korku sarmış bedenini…

Şu ifadeler dökülür; “Bu hızla yarın İzmir’e girerler” der…

Her türlü silah ve lojistikle destekli 250 bin kişilik devasa Yunan ordusu darmadağın olmuştu…

İzmirli Rumlar paniklenmişler…

İşgal sırasında Yunanlıyı sevinçle karşılayan bu azınlıklar, artık işin sonuna gelindiğini tahmin etmiş olmalılar ki İzmir kordonunda bir yandan yalılar taşınmakta ve satılmaktadır…

Bir yandan da akıllarda işgal edilen İzmir ve “Küçük Asya” dedikleri mümbit toparlarıyla Anadolu vardı hayallerinde…

**

Zafer haberleri dalga halinde yayılır Anadolu’ya…

Bayraklar dikilir her yerde…

Türk orduları ve öncü süvariler, Fahrettin Altan komutasındaki birlikler, İzmir’e doğru kanatlanmış uçuyordu adeta…

Yunanı İzmir’e doğru, Ege Denizine sürüyordu…

Tarih 8 Eylül 1922 Manisa kurtarılır…

8 Eylül akşamı İzmir’e girecek ilk komutanın ve birliğin kim olacağına karar verilir; birlik belirlenir…

Bu şeref, 2. Süvari Tümeninden 4. Süvari Alayı müfrezelerinindir…

Yüzbaşı Şerafettin emri alır…

Sabaha kadar gözlerine uyku girmez…

Tarih 9 Eylül 1922…

Gün ağarırken 4. Süvari Alayı Sabuncu Belinden İzmir’e iniyordu…

İzmir’in dağlarda çiçekler açmaya başlamıştı…

Mustafa Kemal de Bel Kahve’de onları gözlüyordu…

Tarih 9 Eylül 1922; saat 9.00, Ordu Bornova’da…

Fakat orada bir aksilik olur; Bornova bağlık bahçelik bir semttir…

Rum milisler bahçelerden ateş açarlar…

Fakat Yüzbaşı Şerafettin Bey uğraşmaz onlarla “İleri!” der…

Mustafa Kemal’in şu ifadesini anımsar yeniden;

“Bağımsızlık benim karakterimdir…”

Tarih 9 Eylül, saat 9.30…

Halkapınar Tuzakoğlu fabrikasının yakınına gelinmiştir süvari birlikleri…

Orada da bir aksilik görür Yüzbaşı Şerafettin Bey…

Tuzakoğlu fabrikasında, ismine uygun olarak, tuzak kurulmuştur…

Yüzbaşı Şerafettin Bey “At in!” emrini verir…

Çatışma olur, 4 er şehit olur..

Yüzbaşı Şerafettin Bey hatıralarında;

“Hepsinin gözleri açıktı ve İzmir’e dönüktü…” diye kayıt eder…

Şehitler; Konyalı Mehmet, Akşehirli Hakkı, Avanoslu Ahmet, Balkan göçmeni Bergamalı Veysi…

Bu kahramanlar oracıkta vatan toprağının bağrıyla kucaklaşırlar…

Şimdi “Kahramanlar” denilen Halkapınar şehitliğinde yatıyorlar…

Tarih 9 Eylül, saat 11.30

Süvariler artık Alsancak’a girmiştir…

Kordonda Türk’ün at nal sesleri duyulmaktadır…

Evlerine düşman korkusundan sinen Türkler evlerinden çıkıp süvarilerin atlarının boyunlarına sarılan, öpenler vardır…

Çiçeklerle karşılanırlar…

Rumlar gemilerle kaçma telaşındadırlar…

Pasaportta bir Rum el bombası atar…

Yüzbaşı Şerafettin Bey’in atı ölür, kendisi de omzundan yaralanır…

Atını değiştirir...

Dörtnala konağa doğu gider…

Bu arada taciz ateşleri yapılır…

Yüzbaşı Şerafettin Bey hatıralarında şunları yazar;

“Üstüm başım kan içinde kalmıştı… Önem vermedim… Ölsem de ne gam! İzmir’i kurtarmıştık ya… İzmir’e girmiştik ya…”

**

Bayrak asılıyor..

Tarih 9 Eylül, saat 12.30…

Saat kulesini gördüklerinde gözyaşını tutamazlar…

Balkonunda Yunan bayrağı olan hükümet konağına yönelirler…

Hükümet konağına yaralı gelen Yüzbaşı Şerafettin Bey, 16 yaşlarında İzmirli bir gencin verdiği Türk bayrağını alır ve koynuna sokar…

Yüzbaşı Şerafettin Beyin ve şehitlerimizin kanlarıyla sulanan bayrağımızı sonsuza kadar orada dalgalanmak üzere direğe çeker…

“Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır,

Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır”

Diyor şair…

Yüzbaşı Şerafettin Beyin hatıralarından; “Hemen balkona koştum, Yunan bayrağını indirdim, halkımızın öpe-öpe getirdiği şanlı bayrağımızı aldım, önce öptüm, öptüm… Öptüm… Yüzümdeki kanlar ve gözyaşlarım ay yıldıza bulaşmıştı…”

Öğleden sonra piyadeler de İzmir’e girer…

O gün tebrikleri kabul ederler; ilginç olan ise tebrik edenlerin başında da İngiliz başkonsolosu bulunuyordu…

Halk kahramanları bağrına basar…

Tarih 10 Eylül 1922 gecesini Nif köyünde geçirir Mustafa Kemal…

Tarih 10 Eylül, genelkurmay başkanı Fevzi Çakmak, yaveri Salih Bozok’la İzmir’e girer Mustafa Kemal…

İzmir tarihi gün yaşar…

Mustafa Kemal Konaktadır…

Bir tören yapılacaktır; Buharalıların şartı olan 3. Kılıç törenle Yüzbaşı Şerafettin Bey’e verilir…

Tarih 14 Eylül 1922…

Emperyalizmin şımarık çocuğu Yunan palikaryası kaçarken geride her şeyi yakıp yıkar…

İzmir hala yanmaktadır…

Vatan kurtulmuş, İzmir kurtulmuş, Türk milleti esaret zincirine layık gören Batı emperyalizmi, hayatları boyunca asla unutamayacakları bir tokat yemişti Türk milletinden…

O kin ve hınç bitmedi… Hırslandılar… Bilendiler… Öç almak için fırsat kolluyorlar… Bu gün de ülkemizi yerli uşak ruhlu, kiralık beyin ve nesebi karışık kişiler aracılığıyla içten yıkmaya, parçalamaya çalışmaktadırlar… Hedef yenilginin öcünü almak…

Görevimiz, doğruyu zamanında görmek ve elimizdeki medeniyet, demokrasi silahı OYUMUZU doğru ve isabetli kullanmaktır...

Yayın Tarihi
09.09.2013
Bu makale 7264 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!