Çimdik

Çok garip ulusal özelliklerimiz vardır…

 

Bunlardan biri yaşadıklarımızı çabucak unutmaktır.

 

Durum böyle olunca o çok sözünü ettiğim ibret almaktan uzaklaşırız…

 

Ders çıkarmayız.

 

Yaşadığımız gerek bireysel ve gerekse toplumsal olayların eksileri üzerinde kafa yormalıyız.

 

Unutmamalıyız ki her yaşanan olumsuz olay kocaman bir çimdik atar bize.

 

“Dur yahu!” Der. “Bundan sonraki adımlarına dikkat et.” Der.

 

“Bundan sonraki adımlarına çok dikkat et!” Sinyali verir.

 

Biz ise ne yazık ki sarı işaret kayıtsızlığımız hızla kırmızıya dönüşürken, vurdumduymazlığımızın o dayanılmaz hafifliğinde yuvarlanıp gideriz.

 

Türkiye’yi sarsan darbe girişimin ardından yetkili ve yetkisiz söylemler medya aracılığıyla güncel hayatımıza yansımaya devam ediyor.

 

“Batılı ülkelerden kimse zahmet edip geçmiş olsuna gelmedi. Bizi kendi sıkıntımızla baş başa bıraktılar.” Deniliyor.

 

Hani biz dünya ülkesiydik?

 

Hani bizim liderimiz dünya lideriydi?

 

İşte bu noktaya yetkili ve yetkisiz her kes odaklanmalı.

 

Neden Batı ülkeleri sessiz kaldı?

 

Bizim darbelerle köşeye sıkıştırmamıza neden tırnak çalıyorlar?

 

Niçin sorularına yanıt aramalıyız.

 

İç ve dış politikamızdaki başarısızlıkların hesabını yapmalıyız.

 

Öylesine bir dünyada yaşıyoruz ki hiçbir ülke bir başka ülkenin hay huylarına eyvallah etmiyor.

 

Dünyadaki çakallar sofrasının başındakiler zayıflığı affetmiyor.

 

Yani aklımızı başımıza toplamalıyız.

 

Sosyal ve ekonomik sorunlarımızı çözmeli, üretim ilişkilerimiz biçimlenmeli, yöneten kadroların içinde bulunanları yetenek ve zekâlarına göre seçmeli, ayak bağı olan başarısız ve beceriksiz kim varsa tasfiye edilmelidir.

 

Bu sadece devlet kadrolarında yapılmamalı. Milletin meclisine yakışmayan milletvekillerine de gözlerinin yaşına bakmadan kırmızı kart gösterilmeli.

 

Dünya acılarımıza sadece bıyık altından gülümser.

 

Dünya zayıf olduğumuz her anı kendi lehine çevirmenin entrikalarına sarılır.

 

O halde barışçı politikamız üzerinde her yönüyle büyüyen bir ülke yaratmalıyız.

 

İçimizdeki ötekileştirmelere son vermeliyiz.

 

Senin, benim kısır döngüsünden hızla uzaklaşıp biz olmalı, bir olmalıyız.

 

Mademki ülkemizde demokrasi kazandı o halde demokratik tüm değerlere sahip çıkmalıyız. Demokrasi sözü kof bir sözcük olmaktan kurtarılmalı.

 

Laik, çağdaş, barışçı ve aynı zamanda güçlü Türkiye olmalıyız.

 

“Bize niye geçmiş olsun demedi Batılı ülkeler?” Sorusunun yanıtını zaten biliyoruz.

 

Yaşadığımız dünyada zayıflar kaybeder. Düşenin dostu olmaz.

 

O tür söylemlere takılıp kalmadan ve hayatın attığı son darbe çimdiğinin de acısını duyumsayarak güç birliğimizi tüm siyasi hesapların üzerinde yapmalıyız.

 

Çimdik uyanmamız içindi…

 

Tokadı yememek için safları sıklaştırmalıyız.

 

Gerisi lafı güzaftır…

 

Gerisi havanda su dövmektir…

 

Söz bitmeli icraat başlamalı…

 

Türkiye özlemini çektiğimiz çağdaş değerler içinde hızla normalleşmeyi yakalamalıdır.

 

Bakınız daha o yıllarda dünya şairi Nazım Hikmet Davet şiirinde nasıl sesleniyor:

 

Dörtnala gelip Uzak Asya'dan 
Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan 
Bu memleket bizim! 
Bilekler kan içinde, dişler kenetli 
ayaklar çıplak 
Ve ipek bir halıya benzeyen toprak 
Bu cehennem, bu cennet bizim! 
Kapansın el kapıları bir daha açılmasın 
yok edin insanın insana kulluğunu 
Bu davet bizim! 
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür 
Ve bir orman gibi kardeşçesine 
Bu hasret bizim!

Yayın Tarihi
01.08.2016
Bu makale 191 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!