Devletimiz nereye sürükleniyor?

Şu günlerde halkımızın kafasını en çok işgal eden soru bu olmaktadır. Ülkemizde arka arkaya yaşanan olumsuzluklar, gelecek hakkındaki endişeleri artırmaktadır.

Devletin anayasal kurumları her geçen gün biraz daha çıkmaza girmektedir.

Ordunun asli görevlerinin ne olduğu tartışılır hale gelmiştir. Geleneklerinde yer almayan uygulamalar ve yapılan siyasi müdahalelerle emir-komuta zinciri zaafa uğratılmıştır. Bu durumdan nasıl çıkılacağı da belli değildir.  

Polisimiz, birtakım yanlış uygulamalar nedeniyle zan altına sokulmuş, taraflı hareket ettiği hakkında şüpheler uyandırılmış ve halk nezdinde itibar kaybına uğratılmıştır.

Devletin valileri arasında, tutarsız eylem ve söylemleriyle gülünç durumlara düşenler olmakta, devletin itibarı zedelenmektedir. Artık ülkede hiçbir yetkili ve görevli görevini yasal bağımsızlık ilkeleri içinde yapamamakta ve iki dudak arasından çıkan emirlerle hareket etmektedir.

Yargı bağımsızlık özelliğini yitirmektedir. Devletin en seçkin insanları, ispatlanamayan suçlamalar yüzünden yıllardır hapishanelerde çürütülürken, sokakta masum  insanların üzerine pala ile hücum eden biri önce tutuklanmıyor, sonra hakkında yakalama emri çıkarılıyor ve sonra da sırra kadem basıyor. Bundan böyle, bu ülkenin insanları bu yargıya nasıl güvenecekler?

Ülkenin bir çok kendi sorunu varken, halk sokağa dökülmüş hak ararken, her gün yeni bir demokratik eylem modeli yaratırken; yönetim bunları umursamıyor, görmezden geliyor ve Suriye, Mısır, Filistin’de yaşananlarla ilgileniyor.

Masum insanların üzerine biber gazı ve tazyikli su sıkılıyor, plastik mermiler atılıyor, ölüm ve yaralanmalara neden olunuyor.

Galiba ülkeyi yönetenlerin basiretleri bağlandı, akıl tutulması yaşıyorlar.

Kendi halkının yaşam kalitesini düzeltme çabası göstermeyenler, Suriyeli mültecilere konforlu bir hayat tarzı yaratmakla meşguller, emeklilerim maaşlarından yaptıkları zoraki kesintilerle onları maaşa bağlıyorlar.

Yaşanan olumsuzluklar ve yapılan uyarılar dikkate alınmak yerine, ülke “Dediğim dedik, çaldığım düdük” inadıyla, ya da “Odunumun parası” mantığıyla yürütülüyor.

Bütün bunlar, insanların “Ağlasam da faydası yok, gülsem zamanı değil” şarkısını mırıldanmalarına neden oluyor.  

İmralı’daki terörist başı, verilen tavizlerle ülke yönetimine ortak hale getirildi. Kandil’deki vekili ise, açıktan açığa, koskoca T.C Devleti’ne meydan okuyor ve tehditler savuruyor.

İktidar ve muhalefetin başındakiler, bunları düzeltmek yerine, değiştire değiştire kuşa çevirdikleri anayasayı yeni baştan, başka hayallerinin gerçekleştirilmesi için yeni düzenlemeler getirmek üzere harıl harıl çalışıyor ve bu konuda milletten gelen uyarılara kulak vermiyorlar. Çünkü bu ülkede her şey onların siyasal ve kişisel çıkarları için var.  

Ülkemizde yaşanan olumsuzluklar artık siyaset üstü bir düzeye çıkmıştır. Bu durum devlette zaafa neden olmaktadır.

Adı ne olursa olsun hiçbir siyasi partinin, sahip olduğu oy çoğunluğuna dayanarak ülkeyi badirelere sürüklemeye hakları yoktur.

İhtilal dönemleri kapanmıştır. Önümüzdeki tek çıkış yolu demokrasidir. Ve yapılacak şey de; artık, hiç vakit kaybetmeden, siyasi partiler ve seçim yasalarını gerçek demokratik kurallara uygun şekilde yeniden düzenleyerek, “Hemen” erken seçime gidilmesidir. 

“Hemen Seçim”, anayasa değişikliğinden de, yerel seçimlerden ve Cumhurbaşkanlığı seçiminden de öncelik kazanmış bulunuyor.

İktidar ve muhalefet partilerine birlikte sesleniyorum: Beyler artık gerçekleri görün, kendinizi değil, bu devleti, vatanı ve milleti düşünün ve bir an önce gereğini yapın.

Yayın Tarihi
12.07.2013
Bu makale 7944 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!