SUBAŞININ BAKIŞI

Elmalı olayları, Deniz Gezmiş-Hasan Subaşı

Yıllar önce yazmak zorunda kaldığım bir yazıyı, TV’lerde tek yanlı ve tekrardan ısıtılıp yayına konan düzmece bir program nedeniyle, yeniden düzenleyip sunmak gereği duydum.
 Hukuki süreci de başlatacağım.

ELMALI OLAYLARI – DENİZ GEZMİŞ – HASAN SUBAŞI

Bir de ben yazmak istedim bu hikayeyi, tarihe gömülüp gitmeden, bir trajedi yaşanmıştı aslında… 1968 – 1972 yılları arasında, köklü ve onurlu bir aile için çok zor yıllar yaşanmıştı, onların hiç sesi çıkmadı unutmak istiyorlardı çünkü… Aslında soran da olmadı hep tek yanlı yazıldı çizildi, siz ne diyorsunuz diyen çıkmadı!

Geçenlerde yine Avlan Gölü ile ilgili düzmece ve yine tek yanlı bir yayın izledik zaman zaman ısıtılıp yayına sokulur! Üç beş kişi konuşturulur. Yalandan hiç çekinmeyen kişiler! Köylünün ve birçok kişinin mağduriyetine neden olanlardan…O yıllarda yaşananlara anlam katmak için kah Ağaların Avlan gölünü kurutturduğuna dair şehir efsanesi yayarlar! Ardından kurutulan gölü korumak adına işgal ettiklerinden söz ederler ve bu kutsal eylemleri için, Deniz Gezmiş’in geldiğinden söz ederler! Oysa Avlan’ın kurutulması, Elmalı olaylarından on sene sonra gerçekleşmiştir ve DSİ’nin bu pojeyi, Karagöl tahliyesi için yaptığı, projesinde ve raporlarından bellidir. O yıllarda Avlan gölü, göldür ve işgal edilen araziler tamamen tapulu 13 bin dönüm, Karamık ve Bucak çiflikleridir… Onlara göre; “tapular tapu değildir! Kesinleşmiş yüzlerce yargı kararı, Danıştay ve Yargıtay kararları düzmecedir! Jandarma,Vali, Hükümet ağadan yanadır ve hepbir olmuşlar ve onlara zulmetmişlerdir!” Programda bunlar söyleniyor!?

 Deniz Gezmiş’in gelip gelmediğini bilmiyorum ama Orta Doğulu gençler geldiğinde, esnafın tepkisi üzerine dönüp gittiklerini biliyorum!
 O yıllarda çoğu gazetelere göre, Elmalı ağaları zalimdi, hırslıydı. Irgatlarına zulmediyordu… Devrimi düşleyen gençler ise bunu köylüden başlatmak istiyordu. Çünkü ezilmiş köylü zalim ağaya karşı kolaylıkla silahlanacaktı!‘Kır gerillaları’ oluşturulacaktı…
Yaşanan süreçte çevrilen filmler ve romanlar dahil zalim ve kötü ağa temalıydı. Toprak sahibi olmak nerdeyse utanç duyulacak birşeydi! Aşırı sol cereyan sadece Türkiye’yi değil Dünyayı etkiliyordu. Ve devrimin provası başladı Elmalı ağalarının yaklaşık onüç bin dönüm arazisi köylüler tarafından işgal edildi…

Karamık ve Bucak isimli iki çiftliğin, hem Osmanlı tapuları hem de cumhuriyet tapuları çok köklü ve sağlamdı. Karamık ve Bucak çiftlikleri sabit sınırlarla çevrili olmasına rağmen Karamık çiftlik sınırındaki Avlan gölünü de kısmen çevreliyordu ve değişken tek sınırdı. Ortakçı köylülere toprağı siz işliyorsunuz sizindir deniyordu! Maliye Hazinesine de sınırdaki Avlan gölü afet yıllarında taştığında araziler taşkın suyu altında kaldığına göre bu araziler hazinenin sayılır deniyordu. “İşgalci köylü kamunun malını korumak için işgal etmiştir! Destek veren devrimci gençler de haklının yanındadır!” Bu hikaye, konjonktüre çok uygundu ve basın tarafından ve siyasetçiler tarafından destek gördü ağalar ise kaderleriyle baş başaydı…

Bu ağalar benim ailemdir. Subaşılar ailesidir. O yıllarda neredeyse bütün arazileri işgal edilmişti. Elmalı ve köyleri partilerin miting alanına dönmüştü.

 Muhalefet partileri bu işgalleri desteklerken iktidar da bütün tapuların iptali için işgalci köylülerle birlikte dava açmıştı. Bütün bunlar olup biterken en yaralayıcı olanı da basında zalim ve kötü ağalar olarak yazılanlardı.

Hukuk profesörleri işgallerin haklılığı adına argümanlarını hazırlamışlardı. Partisi tarafından görevlendirilen bir milletvekili köylülerin vekaletini alarak avukatlığına soyunmuştu.

 Subaşı’ların avukatı ise babam Celal Subaşı idi. Babamın,”Kan dökülmesini isteyenler olacaktır - Kışkırtmalar olacaktır - Bırakın işgal etsinler, bu sürecin önünde durmayın, hukuk her şeyi çözer” sözlerini unutamam… Danıştay kararları ile işgaller önlendikten sonra da köylüler için, ‘onlar Ata yadigarıdır’ yardımınızı kesmeyin demişti bize.

 Subaşı ailesi Osmanlı döneminde Elmalı’nın (Osmanlının sancak merkezi) idareciliğini yapmıştı. Müze müdürü Fikri Erten’in Antalya tarihi kitabına göre Teke yöresinde de Osmanlının mutasarrıfı idi. Ailenin bütün erkek bireyleri gibi babam Celal Subaşı’da ilk okuldan itibaren o zaman ki adıyla Mektebi Sultani (Galatasaray lisesi) tamamladıktan sonra diğer kuzenleri gibi İngiltere’de mühendislik eğitimine giderken savaşın patlak vermesi üzerine kalmış ve aile onun İstanbul Üniversitesinde hukuk tahsili yapmasını istemişti. Kuzeni Mustafa Ragıp Subaşı ise burslu okuyup birincilikle bitirdiği üniversiteden, İngiltere’de kalması için gelen teklifleri her ret ederek ‘Ben devlete çalışacağım’ diyerek bütün demir çelik fabrikalarının kuruluşunda görev almış ömrünün sonuna kadar devlet memurluğu yapmıştır.
 Diğer kuzeni İbrahim Rauf Subaşı ise, Galatasaray ve İsviçre’deki tahsilinden sonra iki dönem Demokrat Parti Antalya milletvekilliği yapmış 1960 ihtilalinden sonra sağlığına kavuşamamıştı. Benim kuzenim İdris Subaşı ise Galatasay tahsilinden sonra bizzat arazilerini işleyerek geçimini sağlamış arazi işgallerinden sonraki süreçteki yoğun stresli ortamda kalbi yenik düşmüş 46 yaşında vefat etmişti. O dönemde arazilerini bizzat işleten çok az, babam da dahil bir çoğu ‘Ata yadigarı dedikleri’ eskiden beri yurt yeri vererek yerleştirdikleri köylülerin nesilleri oldukları için ortakçı sıfatıyla arazilerini teslim etmişler ve onlara güvenmişlerdir. Kendileri ise şehirlerde kendi bıranşlarıyla ilgili meslek faaliyetini sürdürüp çocuklarını okuturlar. O dönem aileye öncülük eden kuzenim İdris Subaşı’nın vefatı ve babamın yüzlerce davanın sürüp giden keşiflerinde hastalanıp amfizem olması beni etkilemişti (68 yaşında kaybettik). Ailenin diğer fertleri yaşlı ya da çok gençti. 1968 yılında İstanbul Işık lisesini bitirdikten sonra mühendislik okuyordum.
 Ama olayların etkisinden kurtulamıyordum. Ailemin hırslı ve zalim ağalar gibi suçlamalara muhatap kalması babamın hastalanıp yorgun düşmesi beni etkilemişti. 1968 yılında 18 yaşında mühendislik fakültesinden kaydımı sildirip İstanbul Hukuk Fakültesine ikinci sömestr kaydımı yaptırdım, İstanbul Üniversitesi Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının işgali altında idi ve hukuk kitaplarını alıp karıştırmak için zaman kazanmıştım. 1972 yılı haziran ayında 3,5 yılda hukuk fakültesini tamamlayıp hemen yedek subaylığımı istedim. Askeri savcı olarak görev yaptım. Stajdan sonrada Babamın bütün davalarını devralıp onun dinlenmesini sağladım ama onu da erken kaybettik.
 Yıllar sonra bir sosyolog, Elmalıyı ve köyleri gezip sohbet ettikten sonra benimle tanışmak istemiş ve sorarak beni bulmuştu. Köyde tanıştık konuştuk. 1968 yılında Elmalıya gelen bir devrimci guruptan söz etti o da onlarla berabermiş. Babamla tanışmışlar annem onlara yemek yedirmiş ve babamın sabırla onlara tapu kayıtlarını ve konunun hukuki boyutlarını anlattığını söyledi. O zamanki gerilimin, neredeyse savaş halinin nasıl yatışıp ta bu hale geldiğini sosyolojik bir inceleme konusu olacağından söz ediyordu.
 Beni merak etmişti ve o zamanki öfkeli işgalci köylülerin, Elmalılıların bizi sevip saymasını hele benim o köylülerin arasında, Atadan kalma konakta dostça ve komşu yaşıyor olmama şaşıyor ve bunun nasıl olduğunu benden öğrenmek istiyordu. Bende babamın bana anlattıklarını anımsadım ve ona aktardım işin sırrı oradaydı.

Şöyle demişti rahmetli; “Bu köylüler kışkırtıldı, arazilerin onların olacağı söylendi, üzerimize silah doğrultan da oldu ama tetiği çekemezlerdi çünkü bizden iyilik dışında bir şey görmediler. Soyumuzda, kimsenin namusuna ve malına yan gözle bakan olmamıştır” demişti… Yine engin hoşgörüsünü anımsadım. “Onlar Ata yadigarıdır.” Hukuk sözünü söylediğinde mağdur olacaklardır yine siz yardımcı olursunuz demişti. Gerçekten Elmalılılara ve köylülere karşı duygusallığım hep olmuştur. Siyasete atılıp Antalya belediye başkanı olduğum yıllarda parti farkı gözetmeksizin hep yanımda olmuşlardı. Ben de hiç geçmişi anmadan elimden geldiğince yanlarında olmaya çalışmışımdır. Aile Elmalı’da sahibi olduğu yaklaşık 13 bin dönüm arazinin yarıdan fazlasını zaman içinde satmıştır. Zor yıllarda satmıştır. Tarım gelir getirmediğinde satmak zorunda kalmıştır. İşçisini köylüsünü topraklandırma adına satmıştır. Belki de ilk ve tek toprak reformu Elmalı’da gönüllü olarak yapılmıştır.

 Satılan arazilerin yarıdan fazlası da kimilerinin ‘ırgat’ dediği bizim ‘Ata yadigarı’dediğimiz köylüler ve eski ortakçılarımıza geçmiştir.
 Geçmişte yazılan yazıldı, olan oldu… Arazilerimizdeki işgaller son buldu. Hukuk sözünü söyledi. Danıştay men kararlarını onayladı. Yargıtay yargı kararlarını onayladı ve yüzlerce dava sonuçlandı. Babam ve ben iki avukat 25 yıla yakın sancılı, stresli ve zor yıllar yaşadık.

 Ailemiz acı çekti ve anımsamak ve anımsatmak istemedik.
 O yıllarda Deniz Gezmiş ve arkadaşları devrimin köylüden başlamayacağını görmüşlerdi. Elmalı olaylarının bütün hararetine rağmen ortalık yangın yerine dönmüyordu. Çünkü cahil, zalim ve kötü denen Elmalı ağaları soğukkanlı, sabırlı ve aydın insanlardı.
Devrimci gençler, Elmalı halkının da tepkisiyle bölgeden ümitlerini kestiler ve devrimin kıvılcımını üniversitelerde, lise ve orta öğretimde aramaya başladılar. Sonra da O yılları hatırlayanların bileceği ama bizim köşenin konusu olmayan banka eylemi, Amerikan askerlerinin kaçırılması vs olaylara karıştı. Deniz Gezmiş ve arkadaşları, devrimci, maceracı ve cesurdu. Devrime inanmışlardı… Eylemlerinin karşılığı asla idam değildi…

Yazımdan anlaşılacağı gibi adı geçenlerin hepsi rahmetli olmuştur. Konuyu bilenler azalmıştır. Benden sonra aileyi temsilen konunun ayrıntılarını açıklayacak kimsede yoktur. O nedenle 1970’li yıllarda ve yıllarca süren bir sosyal, siyasi ve hukuki süreci bir de bu taraftan sunmaya çalıştım. Ciltlere sığması zor bir konuyu ancak bu kadar özetleyebildim. Saygıyla…

Yayın Tarihi
06.02.2015
Bu makale 8036 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
Finikede gaz kuyruğu tabi halkın gaz gördüğü yok hemen dagitmislar eşit şekilde gazı halka sonra avlana elmali bir bölgede çatışma olur agalarla aralarinda bir alevi köyü yardim eder deniz gezmise hangisi olduğunu bilmiyorum

Deniz 02.08.2023

Finikede gaz kuyruğu tabi halkın gaz gördüğü yok hemen dagitmislar eşit şekilde gazı halka sonra avlana elmali bir bölgede çatışma olur agalarla aralarinda bir alevi köyü yardim eder deniz gezmise hangisi olduğunu bilmiyorum

Deniz 02.08.2023

Bilinmeyen pek çok şey var, benim babam 64 doğumlu adrasanlı buradan deniz gezmiş geçmiştir ve babama puskivi vermiş Demiski burada ağa varmı babamda anam babam irgatliga finikeye gidiyor onlarda basmış gitmiş jiplerle finikeye varmışlar karaktr bitt

Deniz 02.08.2023

Bilinmeyen pek çok şey var, benim babam 64 doğumlu adrasanlı buradan deniz gezmiş geçmiştir ve babama puskivi vermiş Demiski burada ağa varmı babamda anam babam irgatliga finikeye gidiyor onlarda basmış gitmiş jiplerle finikeye varmışlar karaktr bitt

Deniz 02.08.2023

Sizin geçmişte Antalya' ya verdiğimiz hizmetleri biliyoruz. Gerisi teferruat. Bir zamanlar hali vakti yerinde olmak, varlıklı olmak, patron olmak suçtu. Bir çocuk babasısın servetinden utanır olmuştu.

ibrahim ekinci 08.02.2015

Antalyada siyasette hizip denince akla gelen isim senin m.vekili adayı olmandan cekindigi için yaygara etmeye başladı herhalde. Konuyu ısıtıyor olmaları bundan.

semsettin tugay 07.02.2015

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!