Çok eskilerden bir dostla karşılaşırsınız. Bildiğiniz o yüz değişmiştir. Tanıdık kalan sesi ve gözleridir. Bir de oturup bir bardak içimlik söyleşide geriye sardığınız film şeridinde netleşmeye başlayan anılarınız.
Fotoğraflar da anlatır yolculuğunuzu. Neydiniz, neleri kat ettiniz, ne badirelerden geçtiniz, hangi yıllarda daha sertti rüzgârlar, baharınız ne zamandı bir bir anlatırlar. En çok da siyah beyaz fotoğraflı günlerinize gülümsersiniz. O görüntülerde daha nettir ruh haliniz. Bakışlarınızda yarın vardır. Sanki hiç eskimeyecekmişçesine hayat sevinciniz.
Birdiniz birkaç can olursunuz albümün sayfalarını çevirdikçe. Doğan parçalarınız bütünlemeye başlar sevinçlerinizi. Birden renklenmeye başlar albümdeki sayfalar. Hızlanır kareleri yaşadıklarınızın.
Kendi kavganız bitmiştir. Başlayan yeni heyecan paylaştıklarınızdır. İkinci plana düşmüştür gölgeniz. Öndeki netlikte sevdikleriniz vardır.
Sevdiğiniz renk değişmiştir. Tatlar da artık ortaktır. Atan kalbinizin içinde sorumluluklar vardır. İşin içine artık kaygılarınız girmeye başlamıştır. Nasıl büyüyecekler, serpilip gelişecekler. Okulları, kitapları, beklentileri birden kocamanlaşır ve var olan size özel zevklerinizin, hobilerinizin, hayallerinizin önüne geçer. Siz çoktan siz olmaktan çıkmış, biz olmuşsunuzdur.
Büyük sevdalarınız da parçalanmaya başlar. Esirgeme duygularınız ön plana çıkınca anlarsınız ki sizden parçalar sizi parçalamaya başlamıştır bile. Hayatın amansız yolundan geçenler teselli etse de sizi, doğanın insafsız devingenliği bir silindir gibi geçip gider duygularınızın üzerinden. Anlarsınız ki siz artık esirsiniz.
Başkaları için yaşayanlar gönüllü tutsaklardır. Artık onlar için varsa yoksa sevdikleridir.
Onlar kimler midir sorusunun yanıtı ise anne ve baba olgusunun içinde saklıdır.
Ya esir?
Sorumluluğu olan hepimiz…