Fransa Kralı VII. Louis’in Antalya günleri

860 YIL ÖNCE ANTALYA:

 

Fransa Kralı VII. Louis’in Antalya günleri

 

   Tam 860 yıl önce Selçukluların yaptığı saldırılar, Antalya kenti çevresindeki arazilerin ekilmesini zora sokmuştu. Halkın ihtiyacı olan buğday ve sair yiyecekler deniz yoluyla ithal edilmek zorunda kalınmıştı. Antalyalı Bizanslılar çoğu zaman Selçuklulara haraç ödemek zorunda kalıyordu. İşte bu sırada bir kurtarıcı olarak Fransa Kralı VII. Louis,  II. Haçlı Ordusu’nun başında 20 Ocak 1148'de Antalya’ya ulaştı.

 

Efes'ten Anadolu'ya giren Fransa Kralı VII. Louis’in, II. Haçlı Ordusu ile Antalya’ya ulaşması çok da kolay olmamıştı. Selçuklular kuzey batıda ve kuzeyde Toros Dağları'nın dar geçitlerinde Haçlı ordularına saldırdılar. Haçlı ordusunu yıpratmak için vur kaç taktiğini kullanan Türkler ile Fransızlar arasındaki çatışmalar Antalya'ya kadar devam etti. II. Haçlı Seferi'nin orduları sonunda açlıktan ve yorgunluktan bitkin bir durumda 20 Ocak 1148'de Antalya (Satellia, Attalia)'ya ulaştı. Şimdi Antalya kentinin o günlerde yaşadıklarını kısaca gözden geçirelim:

Fransız Haçlı ordusunu (Odo de Deuil'in anlattıklarına göre) Antalya'da kentin Bizanslı Valisi Landulf karşıladı ve imparatorun emrine uyarak, bir an önce yiyecek bulmak ve dinlenmek arzusunda olan aç ve yorgun Haçlılara elinden gelen yardımı yaptı. Ancak kentte, 14 000 kişilik bir orduya yetecek kadar çok yiyecek yoktu.

Antalya, çok verimli topraklara sahip olmasına rağmen yerli halk, sık sık Türklerin akınları yüzünden topraklarını ekemedikleri için kentte, yiyecek maddesi sıkıntısı zaten vardı. Haçlılar sağ kalabilen atları için satın alacak yem de bulamadılar.

 

SELÇUKLULARA  VERGİ

Haçlı Seferlerini yazan Willermus Tyrensis, o günlerin Antalya'sını şöyle anlatmaktadır: "Attalia (Antalya) kenti deniz kıyısında bulunur ve İstanbul imparatoruna bağlıdır. Burası çok zengin topraklara sahiptir, fakat halkına pek fayda sağlamaz, çünkü etraflarının düşmanla çevrili olması halkın bu toprakları ekmesini engeller. Bu yüzden hiç kimse tarım yapmadığından verimli topraklar boş durur. Fakat kentin, seyahat edenlerin serbestçe faydalanabilecekleri birçok avantajlı yönleri de vardır. Çok temiz ve sağlıklı sulara, geniş meyve bahçelerine sahiptir. Deniz yoluyla bol miktarda ürün getirilir. Ancak kentin sınırları düşman bölgesine çok yakın olduğundan ve onların sürekli saldırılarına karşı koyulamadığından düşmana vergi verilir. Bu sayede onlarla gerekli maddelerde alışveriş sürdürülür. Türkler kentin Grekçe adını bilmediklerinden buraya Satalia dediler".

Antalya'da bir süre dinlenen Kral Louis, bu güç koşullar altında burada daha fazla kalmanın bir anlamı olmadığını görünce, bir an önce ‘Kutsal Topraklar' sayılan Antakya'ya ulaşmak için çareler aramaya başladılar. Ordudaki şövalyeler, birçok asil teçhizatlarını kaybetmişler; hatta atları ölmüştü. Antakya'ya kırk gün sürecek olan karayolu yerine daha kısa ve güvenli olan deniz yoluyla gitmeyi tercih ettiler.

Odo de Deuil "Artık tükenmiş olan Haçlıların, yine Türkler tarafından taciz edilecekleri zorluklarla dolu verimsiz topraklarda Haçlı ordusunun Antalya'da yeterince yiyecek maddesi bulamadığını, hâlbuki sağ kalanların özellikle de fakirlerin neredeyse açlıktan ölmek üzere olduğunu ve Bizanslıların, kendilerine ihanet ederek hububatları olmadığını söylediklerini” yazmaktadır.

Fransız askerlerinin kara yolundan giderek kırk gün daha aynı sıkıntıları çekerek seyahat edecek güçleri kalmamıştı. Hepsi denize açılmayı istiyorlardı. Antalyalı Bizanslılar civardaki kentlerden ve adalardan onlara büyük bir filo toplamaya söz verdiler. Bunun üzerine Kral Louis, orduyu ikiye bölerek, yavaş ilerlemelerine neden olan savunmasız hacıları deniz yolu ile göndermeyi, kendilerinin ise savaşçılarla birlikte, Birinci Haçlı Seferi ordularını örnek alarak, Tarsus üzerinden Antakya'ya gitmelerini teklif etti. Aynı yolu takip eden atalarının şöhret ve şeref kazandıklarını söyleyerek onları cesaretlendirmeye çalıştı. Fakat kralın bu teklifine sıcak bakmayan asiller, “Ataları’nın durumunun kendi durumlarından çok farklı olduğunu, onların Anadolu'ya geçince sürekli Türklerle savaşarak hem canlılıklarını koruduklarını hem de kent ve kaleleri ele geçirerek zengin olmaya devam ettiklerini; kendilerinin ise yorgunluk yüzünden tembelleştiklerini ve yeterince savaşamadıkları için savaşçılık yeteneklerinin azaldığını, seyahat sırasında çekilen sıkıntılar yüzünden bütün servetlerini kaybettiklerini, silâhlarını bile sattıklarını, atları öldüğü için bunları taşıyamayacaklarından geride bıraktıklarını” söylediler.

 

 

GEMİLER BEKLENİYOR

Odo de Deuil, Birinci Haçlı Seferi ordularının durumuyla kendi durumlarını mukayese ederken "Biz, Türkler yerine düzenbaz Grekler ile karşılaştık. Sanki gerçekten Hıristiyanlarmış gibi, kötü talihimiz yüzünden onları bağışladık" diyerek Anadolu'da çektikleri sıkıntılardan, Bizansı sorumlu tutar. Hatta kendilerine gemi bulunmazsa reisleri olmaksızın kara yolunu takip etmek istediklerini ve belki kralın ayrılmasından sonra Türk oklarına katlanmak yerli halkın ihanetine katlanmaktan daha kolay olur” dediklerini yazmaktadır.

Haçlı askerler Antalya’da satın alacak at bulmaya çalıştılarsa da; buldukları yeterli olmadı. Sonunda Kral, Ocak ayında denize açılma riskini göze aldı. Çünkü o sırada çevrede açlıktan ölen insanların cesetlerinin saçtığı mikroplar yüzünden Antalya'da salgın hastalık başlamıştı. Haçlıların yanı sıra kent halkından pek çok kişi de bu salgın hastalık yüzünden öldü. Bu arada havanın iyice kötüleşmesi ve kış fırtınaları, gemilerin kısa sürede temin edilmesini güçleştirmişti. Bu yüzden Kral Louis, beş hafta kendisine söz verilen bu gemileri beklemek zorunda kaldı.

Bu bekleyiş sırasında kentteki yiyecek stoku artık iyice azaldığından fiyatlar daha da yükseldi. Parası olanlar yine de yiyecek bulabildiler. Parası olmayanlar ise hala sahip oldukları bir şey varsa bunları ekmekle değiştirdiler; atlarını bile yiyecek alabilmek için sattılar. Bu arada Fransızların perişan bir durumda olduğunu bilen Türkler, Haçlı ordugâhına ani bir saldırı düzenlediler. Kral Louis, Templier şövalyeleri sayesinde bu saldırıyı güçlükle geri püskürttü.

Nihayet günün birinde beklenen gemiler geldi. Fakat gemiler sayısal ve nitelik yönünden tüm orduya yetecek kadar değildi. Gemilerin fiyatları da çok yüksekti. Bütün orduyu bu gemilerle nakletmek olanaksızdı. Kral Louis, kentte kalacak Haçlıların ihtiyaçlarını karşılaması, onlara yeni gemiler bulmaya çalışması için Antalya'nın Bizanslı valisi Landulf'a beş yüz mark bıraktı. Kendisi de asilleri, şövalyeleri ve ordusunun sağlam kalan bölümü ile birlikte, beş hafta kalmış olduğu Antalya'dan ayrılarak Antakya'nın Süveydiye limanına doğru denize açıldı.

ÇOK SAYIDA ASKER ÖLDÜ

Haçlı ordusunun Antalya'dan ayrılışını fırsat bilen Türkler, hemen ayrılışın ertesi günü sabahleyin geride kalan Haçlı ordugâhına taarruz ettiler. Kalan Haçlıların Türklerin bu saldırılarına karşı koyacak güçleri yoktu. Çok sayıda asker öldü. Vali Landulf, geriye kalan Haçlıların kentin surları içine yerleştirilmesine izin verdi ve süratle yeni gemiler bulmaya çalıştı. Bir süre sonra Antalya Valisi Landulf’un bulabildiği gemilerle, bu kez de Flandre ve Bourbon kontları kendi yakınları ve diğer şövalyelerle beraber Antalya'dan ayrıldılar. Korumasız yayalar ise geride kaderleriyle baş başa bırakıldılar. Bunların bazısı Antalya'da açlıktan veya hastalıktan ölürken, bazısı da Bizans'ın hizmetine girmek zorunda kaldı. Çaresiz, Doğu'ya doğru yürüyüşe geçenlerin birçoğu da Türkler ile savaşta ya esir edildi, ya da öldürüldü. Bu insanların ancak pek azı Çukurova'yı geçerek ilkbahar sonunda perişan bir halde Antakya'ya ulaşabildi.

İşte  860 yıl önce; 1148 yılının Ocak – Şubat aylarında, Antalya kentinde bu olaylar yaşanmıştı.

Yayın Tarihi
22.01.2008
Bu makale 10138 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!