Arada zaplayıp geçmek dışında haber izlemek gibi bir tarzım yok, çünkü, bilgi çıkmayacağını biliyor; her kim ne izlerse ya da okursa da okusun bu beni ilgilendirmez ise diyemiyorum. “Her koyun kendi bacağından asılır” denilse de ‘kokusu etrafa yayıldığı için’ sesimi çıkartıyorum!
Reyhanlı’daki terör saldırılarında ölen vatandaşlar için getirilen ‘sivil şehit’ uygulamasının, Soma’daki faciada ölen madenciler için de geçerli olması için çalışma başlatıldı deniliyor.
Devletimiz, hükümetimiz tabii ki koşmalı; bir an bile vakit kaybetmeden yetişmeli acısı büyük insanlara da ‘sivil şehid’ ne demek!
“Sivil” ve “Şehid” tanımlamaları nasıl da bir araya getiriliyor, ki, her türlü kazada ölenlerin ‘sivil şehit’ sayılması da söz konusu olabilecek/miş!
Bu girişimin öncesinde ‘görev şehidi!’; ‘doğal afet şehidi!’; ‘kaza şehidi!’ tanımlamalarını duyuyorduk. Serbesti Gazetesi’ndeki yazıları sebebiyle 1909’da vurularak öldürülen Hasan Fehmi’nin ‘ilk basın şehidi’; Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, Çetin Emeç’in de bulunduğu isimlerini burada sayamadığım öldürülen 64 gazetecinin de “basın şehidi!” olduğunu da!
Şehid ne demek diye TDK sözlüğüne baktığımızda; “Kutsal bir ülkü veya inanç uğrunda ölen kimse” deniliyor.
Biri çıkıp da, “Şehidlik” İslam dinine ait bir kavramdır; bu inanç dışındaki bir ülküye veya ya da İslam dinine inanmayan birine, öldüğünde “Şehid” denilemez denilmediği için olacak; bir gayrimüslim vatandaşımızın askerde arkadaşının kaza kurşunuyla ölmesine de ‘şehid!’ denilmiş bulunuyor. “Devrim şehitleri!”, “PKK şehitleri!” tanımlamaları da zaten bol kepçe olarak ortalıkta bulunuyor…
***
Belirtmeliyim ki de yazımın amacı, kimin şehid olup olmadığı değil, ama, şehitlik nedir(?) sorusunun cevabını hatırlamamızda da fayda bulunuyor. Şehit, İslam dininde, Allah yolunda vefat etmiş bir müslümana verilen isim-makam oluyor:
“Allah yolunda öldürülenlere "ölüler" demeyin. Bilakis, onlar diridirler. Lakin sizi bunu anlayamazsınız.” Bakara (2) 154
“Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilakis onlar diridirler; Rableri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar.” İmran (3) 169
İşte, şehidlik ölçüsü; ama bu noktada aşağıdaki ayetleri de mutlaka bilmemiz gerekiyor:
“Kim Allah'a ve Resûl'e itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddîkler, şehidler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır!”Nisa(4)69
“Bu lütuf Allah'tandır. Bilen olarak Allah yeter.” Nisa (4) 70
Demek ki de, şehid olsun olmasın her Müslüman, “şehidlerle de beraber olmaya”; “Güzel arkadaşlardan olmaya” aday bulunuyor.
Yukarıdaki ayetler; Sarıkamış’ta Enver/giller tarafından ‘öldürülen’ 90 bin vatan evladından biri olan ismini taşıdığım dedem Ahmet Musaoğlu için de “Şehid midir, değil midir?” sorusuyla gelebilecek tartışmayı da silip ortadan kaldırıyor ki, “Devlet dedeme (de) şehid demese de!”
***
Şehid şehid’dir; ‘sivil şehid’ tanımını doğru bulmuyor; hükümetimiz, Soma felaketini yaşayan insanların sorununu çözmeli ama, bunu başka isimle yapsa diyorum. Yoksa, ata isimlerimizden “Fatih ve Kanuni vb..” isimlerini kamyonlara takma benzeri; “kavram kırma” amacı güdenlere katkı olur, oluyor!
Dini kavramların içinin boşaltılıp ‘sulandırılması’ hâli; Müslüman kimliğinin “kırıldığı” zamanlarda görülüyor. Dini programlar yapan bir TV kanalının, Soma’da hayatını kaybedenler için; “Fatihaları.. şu no’ya gönderin” çağrısı yapması da tam da bu tanzimat ortamına uygun düşüyor!
Varsayalım ki de bunu yapanlar para için yapıyor. Peki de “SMS ile Fatiha gönderen” yok mu? Ya da yollarda ellerinde 99’luk tespih ile dolaşıp-çeken ‘örtülü’ genç hanımlar ne yapıyor! Ya da evlerde 500’lük tespih çekmek neden niye kol kol geziyor! İKRA, onu bunu oku demek değil, BİLGİLEN emri ama, yerine getirileceğine, ‘dua okuma siparişleri’ almış başını gidiyor!
Dinin ne olduğu ‘bilinmediği’ zaman “Yerdekine Tekme atma Müslümanlığı da!!”doğuyor.
İlahiyatçı bir arkadaş bana; “Tekmeyi ben de atardım” derken; İslamcı denilen bilgisizlikten birinin; “O adam, bir provokatör, tekme atılmasını savunuyorum” tarzı sergilemesi de İslam’da yerini bulamaz, bulmuyor.
Yusuf(!), yani, Müslüman; kuyuya, zindana da atıldı ama, sergilediği tarz bu sergilenen olmadı, çünkü, bugün ortadaki, din olmuyor. Olmadığı için de din adamı denilenlere, Türkiye’nin huzurunda; “Kes masalları, masalları kes!” bağırılıyor!..
***
Bendenizin; ilk uygulaması Afganistan’da görüldüğü için, ‘Savaşın Afganlaşması” olarak tanımladığım; “Müslümanın Müslüman ile çatış(tırıl)ması”nın -Allah göstermesin- ülkemizdeki ayak seslerinin duyulması; cahiliyetin ‘İslam dini’ zannedilip yaşanılması tehlikesinin mutlaka görülmesi gerekiyor.
Soma günleri’nde, “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” sözü slogan olarak ‘sahne’ aldı da, Şeyh Edebali’nin, Osman Gazi’ye nasihatleri yeterince okunmamış:
“Ey oğul! Artık Beysin...
Bundan sonra öfke bize, gönül almak sana...
Suçlamak bize, katlanmak sana.…
Haksızlık bize, bağışlamak sana...
Ey oğul! Sabretmesini bil, vaktinden önce çiçek açmaz...”
“Sabr”, mağlubiyet değil, mücadeledir; kazanmak için.
Bu da ancak Gerçek Bilgi/Gerçek İslam ile kazanılır, gerisi laf-ı güzaf oluyor…
http://www.ahmetmusaoglu.org