Güzel bir bayram sabahıydı

Anacığımın sekavulünün sesiyle uyandım. Güneşe yine çalımını atmış, tan yeri ağarmadan kalkmıştı. Avlunun yarı taş, yarı beton zeminini sulamış süpürüyordu. Bir avuç bahçemizin kızıl güllerin boy verdiği köşesinde çoktan semaverini ateşlemiş, dumanını tüttürmeye başlamıştı. 
 
Birazdan babama seslenecekti ve cümlemiz ayaklanıp abdestimizi alarak büyük caminin yoluna koyulup bayram namazına gidecektik.
 
Dün biz erkek evlatlar berberde bayram tıraşımızı olmuş, akşamda anacığımızın hazırladığı çamaşır bohçamızla Van Devlet Hastanesinin karşısındaki Saydan Hamamında keselenip, liflenmiş ak pak olmuştuk.
 
Babamız önde biz ardı sıra namazımızı kılmış, çıkışta yan yana dizilen tanıdık tanımadık herkesle bayramlaşmış evin yoluna tutmuştuk.
 
Anamızın tertemiz bahçeye yaydığı savanların üzerine atılmış loplara çöküp oturmadan önce babamızın ve annemizin elini öpüp sonra tüm kardeşler sarmaş dolaş olup bayramlaşmıştık.
 
Kahvaltı sonrası yol haritamız belliydi. Önce amcamız, sonra halalarımız ve derken kapı komşularımızın bayramını kutlayacaktık. Bu bir gönül töreni gibiydi. Daha sonra arkadaşlar arasına karışacak mahallenin diğer kapılarını çalarak bayram kutlaması yapacaktık. O kutlamalarda mahallemizin sakinlerinin bayrama bakış açısını da görecektik. Kimi elimizdeki torbalara, fındık, şekerli leblebi katacak, kimisi ucuz, jelâtini üstüne yapışmış kim bilir ne vakitten kalmış şekerlemelerle işi geçiştirecekti.  
 
Çocukça içgüdüler pusulamızı aynalı evlere yönlendirirdi. O evlerin hali vakti yerinde olanları bazen küçük harçlıklarla sevindirirdiler bizi. Ama mutlaka şekerleri arasına kattıkları çikolatalar olurdu.  Bazen de hayal kırıklığı yaşardık. O çaldığımız aynalı evlerin kapıları açılmazdı.
 
Şeker ve fındık toplamaktan yorulunca soluğu mahallenin köşe bucağında milavlarda fındık oynayanların yanında alırdık. Tek gelsin ya da çift gelsin dımbıl alayım torbasında ya da cebindeki fındıkları tüketenlerin son umudu olurdu. Tek tek toplanan fındıklar çoğaldığında milav başındaki oyuna tekrar dâhil olurduk.
 
Sultan Halamın küçük toprak damlı evi biz akraba çocuklarının aşiyanıydı. O kapı bize hiç kapanmazdı. Güler yüzüyle bizi karşılayan halamız sofrasını yayar, içine tatlısından, üzüm hoşafından, sütlacından, etli dolmasından her bir yiyeceği cömertçe açardı. Onun gülen yüzüyle başka akrabaların hasis ve kaş göz arasında çimdik atan kerpetenden parmakları arasında dağlar kadar fark vardı. 
 
Bir halamız daha vardı adı Hanım’dı… Kan bağımız yoktu. Çocuksuz dünyasına yarattığı iyimserlik dünyası Hanım ablayı sevilen, saygı görülen bir hanımefendiye dönüştürmüştü. Onun baklavası ile erişte pilavını ondan daha iyi yaparım diyeni hiç görmedim. Evine adım attığımızda bir huzur sarardı içimizi. Arka bahçesinde uzayıp giden kayısı ağaçları altında oynar, eve dönüş zamanımız geldiğinde bir dolu kayısı ile uğurlardı.
 
Mahallemize dönersek… Hamit amcamızın melek yürekli eşi Cemile ablamız her bayram bizi kapıda karşılar, kapıda uğurlardı. Meleğin tepesindeki yeşil bir köşe içinde gönül zengini Reyhan teyzemiz yaşımız ne olursa olsun her birimizi gardaşım diye selamlar gardaşım diye uğurlardı.
 
Hastane sokağın dereye ve askeri tugaya yol ayrımındaki köşede Jet Gurgin amcamızın evi vardı. Eşi Hediye ablamız selamsız geçirmezdi kapısından. Çevirir hal hatır sorar:
 
“Annenize selam götürün.” Demeyi ihmal etmezdi. Gurgin amcanın jet lakabı çok çabuk hareket etmesinden ve olağanüstü hızlı konuşmasından dolayı takılmıştı.
 
“Hep doğru insan olun. Yanlış arkadaş yanlış yol demektir unutmayın.”Derdi.
 
Biz böyle güzel insanların yaşadığı bir mahallede büyüdük. Bayramlarımızda hep güzel oldu. Birimizin rengi soluk olsa, birimiz hüzünlü bir sesle konuşsak ötekimiz kayıtsız kalmazdı:
 
“Bir derdin mi var komşum. Vay ben ölem nedir sıkıntın?”Diyecek kadar gönül dostuyduk.
 
Kızlarımız bacılarımız, oğlanlarımız kardeşlerimizdi.
 
Ve gün bitince, milav başında fındıktan yorulunca ve yanarken evlerin ışıkları tek tek bayram devam ederdi. Arife gününden hazırlanan çok çeşitli yemekler, tatlılar ortak sofralarda buluşurdu. 
 
Büyüklerimiz günün raporunu çıkarırken kim unutuldu, kim unutulmadı hesabını yapardı.
 
Ya şimdi?
 
Dokununca cep telefonlarının klavyesine bir sokak ötedeki komşumuza gitmek yerine sanal haberleşme ile gönül alma yolunu seçiyoruz.
 
Güzel bir bayram sabahı artık sadece anılarda mı kaldı? Yoksa hala inatla bu güzel geleneği sürdürenlerimiz var mı?
Yayın Tarihi
05.07.2016
Bu makale 406 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!