Ne kolaydır:
—Merhaba!
Ya da:
—Selamın aleyküm demek.
Veya:
—Günaydın!
—İyi akşamlar! Dileğinde bulunmak.
Eksildi tüm bunlar.
Eskiden selamın yanında:
—Nasılsınız? Sorusu vardı. Yanıtı:
—Siz nasılsınız, iyi misiniz? Olan.
Unutuldu…
Gülümsemeler, hal hatır sormalar…
Oysa hayatın temel harcı sevgi…
Üzerine koyacağınız her tuğlası hoşgörü.
Çatısı ise mutluluk…
Kaç bayramdır farkındayım… Kaybolan çocuk sevinçlerinin, yiten değerlerin…
Bütün bu saydıklarım eskiden vardı… Son yıllarda kaybolup gittiler…
Geriye sevimsizlik kaldı. Sen, ben ikilemi…
İnsanın küçük hesaplarla birbirini kandırması, aldatması, değerleşirsizleştirmesi…
Benlik denen ego tutsak aldı hepsini.
Farkında mısınız?
Kıyılıyoruz. Lime lime ediliyor güzel alışkanlıklarımız.
Ve önlenemez bir virüs gibi yayılıyor geleneklerimizin içimizdeki kökleri.
Bugün senle, benle… Yarın konu komşuyla aramıza görünmez bir duvar yükseltiliyor.
İnsanın insanda yaşayamadığı sevgi hızla hayvanlara, bitkilere yöneliyor. Ne güzel diyoruz. İşte insanı sevmeye giden yol bu.
Ancak hayatla selamlaşmayı, hayatın bitmeyen kavgası içinde unutup gidiyoruz.
Neden?
Kim asıyor yüreklerimizi soru işaretlerinin kancasına bir bilen var mı?