İğdeler çiçek açtı

Önce kavak ağaçları ve söğüt ağaçları tomurcuklarını patlatır. Ufkunuzdaki boşluk hızla yeşille örtülür. Dağların yamaçları, tepelerdeki yoğun beyazlık paramparça olur. Yittikçe beyaz yerini baharın renklerine bırakır.

Van’ın baharı tıpkı İstanbul’un baharı gibidir. Hızlı ve göz açıp kapayıncaya kadar geçer, son yağmurlar akasya çiçeklerini selama durdururken sayılı fırtına günleri şehrin ikliminden kaçar ve yaz yüzünü bütün güzelliğiyle gösterir.

Kimi yerde ayvaların açan çiçekleridir yazı müjdeleyen. Ama Van’da yazım müjdecisi ketensi yeşilin içinde tomurcukları patlayıp açan iğde ağaçlarıdır. İğdeler çiçek açtı mı yaz artık gelmiş demektir. Bakmayın siz huysuz bulutların oyunbozan yağmurlar silkelemesine. Nazı, cilvesidir baharın, yaz mevsimine.

İkisi de bayıltan kokularıdır çiçeklerin. Birisi Zehra nenemin leylak çiçeklerinin kokusu diğeri de her toprağı beğenen, alçak gönüllü ama hoş kokulu, dalları minik bir çocuğun kolu kadar narin ve yumuşak iğde ağaçlarının bayıltan kokusu.

Bir iğde ağacı nerede olursa olsun sadece çevresine bırakmaz mis kokusunu. Rüzgârla anlaşır ve onun kollarına binip, yayılır dört bir yanına memleketimin.

O çok öğündüğüm ve hasretini içimde duyduğum mahallemizin Jandarma Tugayına açılan yolun dereye düşen yönünü bir duvar gibi örmüştü iğde ağaçları. Eskiler dalı, budağı yumuşak olsa da, dikeni hatırı sayılır kadar çok olan iğde ağaçlarını bağ ve bahçelerinin etrafına möhre duvarı olsun diye ekmişlerdir. Birbiri içine giren sık dallarının her yanı dikenli telleri aratmayacak dikenlerle bezelidir.

İki tür iğde ağacı vardır. Birisi kuş iğdesi… Diğeri kadifemsi yüzeyiyle, iri çekirdeği ile bildiğimiz iğde. O yolun sağını kaplayan iğde ağaçları kuş iğdeleriydi. Çocukken henüz ermemiş iğdeleri toplar bir teneke üzerine dizeri küçük bir ocak oluşturup altında çalı çırpı yakarak közlerdik. Bazen de öylesine yerdik. Akşam öksürdüğümüzde anlarlardı evdekiler:

“Hay sizi çılızlar(*). Kâl(*) iğdeyi yiyip böyle ğırtık(*) olursunuz.” Diye fırçalarını atarlar, azarlarlardı.

Hasan Karadağ’ın mülkünü kuşatmış kuş iğdelerini dilediğimizde sorgusuz sualsiz toplardık. Her daim bahçede kitap ve gazetelere dalıp gitmiş Emine abla hışırtılarımız duyunca seslenir:

“Dikkat edin dikenlere ve de sakın zarar vermeyin dallarına.” Derdi.

Yaz geceleri yola bakan odamın penceresini açık tutardım. Erek Dağından kopup gelen yaz rüzgârı iğde ağaçlarının kokusunu taşırdı odama. Sanki onlarca deodoranttan sıkılmış parfüm gibiydi.

Bugün yaşadığım Antalya kentinde bizim sokağın ucunda cılız mı cılız bir iğde ağacı var. O açalı bir ay oldu. Boyuna posuna bakmadan bütün sokağımızı mis gibi kokusuyla dolduruyor. Şimdi çoktan meyve oldu çiçekleri. O çiçeğe durdu mu aylardan Mayıs ayıdır. Ve içimden hep:

—Demek ki Van’a yazın gelmesine bir ay var. Diye söylenirim.

Eh artık… Koca bir kışa, kara ve buza dayanmış, sonunda baharı yakalamış ve şimdi de yaza merhaba demiş Van.

Yarın bugün dizilir semaverler Van Gölünün kıyılarına. Yayılır çullar, kilimler; kurulur serilmiş sofralar üzerine; otlu peynir, kavut, murtuğa, bal kaymak ince belli çay bardakları.

İğdeler çiçek açtı ya… De hadi gözünüz aydın!

 

* çılız: nefsine hâkim olamayan.

* kâl: olgunlaşmamış meyve.

* ğırtik: boğazın şişmesi, dolması.

*möhre:çamurdan yapılmış duvar.

Yayın Tarihi
12.06.2016
Bu makale 300 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!